11 Mart 2024 Pazartesi

Bcp Şubat/ Gençlik Yolculuğu

 


"Onun acısını tam olarak anlayamam. Ne kadar uğraşsam da hayal edemem ama.. Tüm kalbimle seni anlamaya çalışarak hata mı ediyorum?"

Blogları Canlandırma Projesinin Şubat teması yalnızlık, dostluk ve sevgiydi. Yüzyıllık yalnız okumaya niyetlenmiştim. Ama bu aralar okuma aşkım kuş olup uçtu gitti bir yerlere. Bir kaç kere ilk sayfasını okusam da ilerleme kaydedemedim. En son uzun zamandır okuma listemde olan "gençlik Yolculuğu" kitabını okudum. Manga okumaya üç sene önce başladım. Hepi topu dört beş seri okumuştum. İlk başta bir garip geliyor. Siyah beyaz çizimler duygu geçirebilir mi diye. Ama pekala geçiriyor. Konuları ilginç oluyor. Distopik tarzda olanlar favorim. Fakat gençlik yolculuğu adı gibi tatlış bir manga. Ana karakterimiz Futaba Yoshioka (kız) ortaokuldayken sevimli ve erkekler arasında popülerdir. Fakat bu durum kız arkadaşları arasında  dışlanmasına yol açar. Futaba 17 yaşına girdiğinde ve liseye başladığında artık değişmeye karar verir. Sevimli şeyleri bırakıp harbi kız olmaya çabalar. Böylece kabul görecek ve bir gruba ait hissedecektir. Bir yandan erkek karekterimiz Kou vardır ki kızımız ortaokuldayken bu oğlana aşık olmuş fakat ilanı aşk edememiştir. Lisede kou ile tekrar karşılaşır fakat Kou'nun hem soyadı hem de kişiliği değişmiştir.  Sonradan Futaba öğrenir ki oğlanda ortaokuldayken onu seviyormuş fakat artık ona karşı hiç bir duygusu kalmamış. Futabanın Kou'ya hislerini, arkadaş edinmesini ilk gençliğe ait o saf ve masum endişeleri telaşeleri okuyoruz. Kitabın dört cildini okudum. İlk cildinde sıkıldım. Fakat liseye başlaması, kendini değiştirme yer yer bastırma çabası arkadaş edinme evrelerinin olduğu 2-3 cilt bana daha çok hitap etti. Kitabı buhranlı bir dönemimde okumuştum. Bazı cümleler içimi ısıtıp beni rahatlattı. Okurken her ülkede ilişki dinamiklerinin ne kadar farklı olduğunu düşünüp durdum. Yer yer arkadaşlıkları bana çok yüzeysel yer yer de abartılı geldi. Kafa dağıtmalık, çerezlik bir kitap okumak isterseniz gençlik yolculuğuna bir göz atabilirsiniz.

"Yine kaybedeceğini düşündüğün için korkuyorsun değil mi? Sen gerçekten de inanılmazsın. Çok değerli bir şey kaybettiysen ve yerini dolduracak başka bir şey yoksa sen de orayı tek bir şeyle doldurmaya çalışma olur mu? Ufak da olsa on tane, yüz tane şey topla. Senin hayata tutunmanı bunlar sağlasın Kou. Bir şeylerle uğraştın veya dolu dolu kahkaha attın diye kimse seni suçlamayacak. Eğer öyle biri çıkarsa ağzını yüzünü dağıtırım onun ben."

20 Şubat 2024 Salı

Çalışkan çocukların dondurmaları sihirli olur

                                

Bir gölüm şimdi. Bana doğru eğiliyor bir kadın, Derinliklerimi araştırıyor, keşfetmek için kendini
Ariel ve Seçme Şiirler/Sylvia Plath

Babam sevdiğini severdi. Sevdiği adamın işini iyi yapardı. Kendini de sevdirirdi. A. Dayı vardı. Bizim semtin fırıncısı. Tabi o zamanlar üç beş fırını vardı. Sonra fabrikası oldu. Çok zengindi. Babamı severdi. Bayramda elini öptüğümüzde jilet gibi kağıt bir liralardan verirdi. Şimdilerde yatalak olmuş. Annem hep anar onu.  "Hakkı çok büyük üstümüzde. Kapıya gelir ekmekleri asar asar giderdi." derdi. Bende A. dayının üzerimizde hakkının çok büyük olduğunu bilirim tabi. Benim çocukluğumda hatırladığım tek tük mutlu aile anılarımdan birini yaşama sebep olmuştur çünkü. 
 A. Dayının bahçesinde salkım söğüt olan havuzlu bir villası vardı. O zamanlar bizim buralarda tek tük apartmanlar  var. Genelde tek katlı ikinci nesil müstakil evler var. Televizyonda bile görmemişim villa. O kadar küçüğüm. Babam bahçıvanlık ve elektrik işleri yapmak için gidiyor oraya. Bir şekilde bir sefer bizi de götürüyor annemde geliyor. O gün çok çalıştığımı hatırlıyorum ama. O kadar küçük bir velet nasıl bir iş yaptı bilmiyorum.  Tek bildiğim bana verilen görevleri yerine getirmenin mutluluğunu göğsümde kocaman hissetmiştim.  
Sonra bir şekilde fikir kimden çıkıyor bilmiyorum ama babam çocuk havuzunu bahçeyi suladığı hortumla dolduruyor. Biz deli gibi yüzmeye başlıyoruz. Suya uzun bir zaman sonra kavuşan ördekler gibiyiz.  Deniz gibi korkunç değil havuz. Uçsuz bucaksız da değil. Ayaklarım yere değiyor. Ah ne güzel! Ne güzel! Yazları gittiğimiz göl gibi yosunlu bana iğrenç gelen bir tabanı da yok. Annemin doldurduğu küçük leğenler gibi de değil. Etrafa su sıçratabiliriz. İlk neşe duygusunu ne zaman hissettim bilmiyorum ama o gün o havuzda mutluluktan çıldıracakmış gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Saf katıksız öylesine doludizgin bir neşe ki bu. O havuzu gölgeleyen salkım söğütlerinin zarafeti ile büyüleniyorum bir yandan. Acaba diyorum tüm o saf neşem, salkım söğütlerinin dallarına mı işledi. Neden suya dallarını uzatan bir salkım söğüt görünce içimden tatlı bir ezgi yükseliyor?
 Babamı hatırladığım tek tük anıdan biri bu. Keşke hep o anımdaki gibi bizi bir araya getiren ve neşelendiren biri olarak kalsa diye ağladım bu yazıyı yazarken. 
 Bence ölen birini affetmek daha kolay. Acı verici belki ama. En azından bir nebze daha kolay. O insana karşı yeni hayal kırıklıkların oluşmayacağı için kırılan yerlerini tamir etmek daha kolay. Kalan yaraların kabuk bağlayabilir pekala. Oysa hayattayken ve hala karşı konulmaz şekilde hayatını kötü bir şekilde etkilerken birini affetmek, kabul etmek öylesine zor ki.
Neyse o gün neşeyle yüzüp işten dönerken para kazanmışız güya. Annem üçümüze harcamamız için para veriyor. Biz de dondurma istiyoruz tabi. Arabayı kenara çekiyor babam. Panda dondurmalar var o zaman. Herkes yiyor afiyetle. Bir tane yeter mi insana? Yetmiyor tabi. Bitmesin diye yavaş yavaş yiyoruz ama bitiyor işte. Fakat o da ne? Bir bakıyoruz ki bedava. O an beşimizden dördüne bedava çıkmış. Gidip alıyoruz. Tekrar bedava, tekrar bedava. Sonsuz bir bedava döngüsüne giriyoruz. Sanki fabrika tüm bedavaları basmış da milyonda bir ihtimal bütün o bedavalar bir kutuya istiflenmiş ve bizde o bedavalara sahip olmuşuz gibi. Gerçekten dondurmaya doyduğum bir an oluyor. Kaç tane yedik bilmiyorum. En son bakkal bedava dondurmayı vermeyi reddetmişti. Benim aklımda 18-19 bedava diye kaldı. Kimse kesin bir rakam hatırlayamadı sorduğumda. Tek bildiğimiz biz o gün deli gibi dondurma yemiştik. Annem demişti ki  "Gördünüz mü? Çalışırsanız, çabalarsanız Allah sizi böyle mutlu eder. Sanki istediğiniz olmaz gibi olur ama bir bakmışsınız olmuş daha güzeli olmuş.!"
Bu hikayeyi yıllarca göğsümü gere gere anlattım okulda. Arada ben bile kendimden şüphe edip hikayemi ablamlara doğrulatma ihtiyacı hissettim. "Abla o gün ne çok dondurma yemiştik demiii?"
 Arabayı park ettiğimiz yer bahçeli bir evin önüydü.  Gül sarmaşıkları bahçe demirlerini sarmıştı. Kırmızı güller olanca güzelliğiyle arzı endam ediyordu. O güller nasıl öyle güzeldi.? Dondurma nasıl böylesine lezzetliydi. Mutluluk nasıl da güzeldi? Tüm aile beraberce kıkırdamak nasıl bu denli muhteşem olurdu?
 Ara ara kendimi rüyamda o evin bahçesinde gördüm de bir türlü anlam veremedim. Burası neresi? Nereden uyduruyor beynim böyle yerleri diye. Sonra rüyamızda gördüğümüz tüm yer ve mekanların gerçekte gördüğümüz yerler olduğunu öğrendim. Yani aslında yabancı bir adam gördük zannediyoruz. Beynimiz uydurdu sanıyoruz. Oysa sokaktan milisaniyelik gördüğümüz o adamı beynimiz kendi filmine figüran yapıyor.
Hah işte bu yazıyı yazarken o gül sarmaşıklı evin arabamızı park ettiğimiz ve içinde doyasıya neşeyle dondurma yediğimiz yer olduğunun şimdi ayrımına vardım. Acaba o mutlu aile tablosu bir yerde kayboldu da zihnim ne aradığını bile bilemeden etrafında dolaşıp durdu mu yıllarca. Artık neden o evi gördüğümü bahçesinde koştuğumu, kapısını çaldığımı anlıyorum. Tüm o rüyalarda ne aradığımı da anlıyorum.
Zihnimiz ne sihirli bir şey. Yazmak ne muhteşem bir olgu.  Zihnim çalışkan çocukların dondurmaları gibi sihirli. Yazmak çalışınca sonucunu sürpriz bir şekilde aldığımız işler gibi beklenmedik güzelliklerle dolu...
                                              

31 Ocak 2024 Çarşamba

BCP Ocak- Yan Etkiler Woody Allen



Blogları Canlandırma projesi bu yılda devam ediyor. Geçen sene ara ara konuları takip edip okumalar yapsam da yazı yazmamıştım. Farklı alanlardan okumalar yapmak öylesine güzel ki. Her zaman kullandığın bir yol var eve giderken ama sonra sen bambaşka bir sokak keşfediyorsun. Bu hissi veriyor bana. Bu ay mizah, müzik gibi seçenekler vardı. İkisi de asla okumadığım alanlar. Mizahi olarak tükettiğim son kitap ortaokulda okuduğum Zeytin ile Limon. Bende garip bir huy var. Ciddi filmler izleyemiyorum. Daha çok chichk flick filmler tüketiyorum. Kitaplarda ise günümüz çok satanlarını, kapağı renkli illüstrasyonlarla bezeli kitapları asla okuyamıyorum. Daha ciddi kitapları seviyorum. Bu yıl bunun üstüne gitmeyi deneyeceğim bakalım neler keşfedeceğim.

Woody Allen oradan buradan adını duyduğum birisiydi. Araştırınca gördüm ki senarist, yazar, yönetmen gibi çok yönlü bir özgeçmişi var. Yan etkiler toplam 17 öyküden oluşuyor. Her bir öykü diğerinden bağımsız absürtlükleri barındırıyor.
Kitabı okuyunca ince zekasına hayran kalıyor, komik tespitlerine ve absürt durumlara kıkır kıkır gülüyorsunuz. İlk öykü dışında diğer öyküler ilgi çekiciydi. Özellikle romantik bir kaçamak yapmak isteyen adamın terapistten büyücüye uzanan garip ve komik yolculuğunu okurken bir film izlemiş gibi oldum.
Çokça kafa dağıtmak, yer yer durup düşünecek tespitler okumak isterseniz yan etkiler tam size göre.

Alıntılar

"Çok sadık bir insandır," dedi bir başkası; "bir keresinde Bayan Monroe buzda kayıp düştüğünde, kadını yalnız bırakmamak için o da kayıp düşmüş."

İşin aslı şuydu ki, Pinchuck ayakkabıların sıktığını fark ettiği halde satıcıya hayır demeyi başaramamıştı. "Sevilen biri olmak istiyorum," dedi Blanche'a, "Bir keresinde sırf hayır diyemediğim için canlı bir antilop satın aldım." (Not: O.F. Krumgold'un Borneo'daki bazı kabileler üzerine yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını anlattığı makalesinde, bu kabile dillerinde "hayır" anlamında bir sözcük bulunmadığı için, bir isteği geri çevirmek gerektiğinde başların aşağı yukarı sallanıp "Size döneceğim," dendiği bildirilmektedir. Bu da bilim adamının, her ne pahasına olursa olsun sevilen biri olma dürtüsünün öğrenilmiş değil, bir opereti baştan sona izleyebilmek gibi kalıtsal olduğu kuramına destek vermektedir.)

Hayatındaki en büyük dert, her şeyi ilgisiz yerlere koymasıydı. Bir keresinde sabah uyandığında yatağını bulamamıştı.

17 Ocak 2024 Çarşamba

lale tarlaları yok artık ve ben operadan nefret ediyorum

 


Tonight I'll dream while in my bed 

While silly thoughts run through my bed

Kahrolasıca değişmeyen toplumsal tabular. 8-5 işim olmayınca bizimkilerin gözüne çok batıyorum. Yada yaşım (25) gelip geçtiği için olsa gerek evlilik meselesini gündeme getirip duruyorlar. Benim beynim bu eve ait değil. Daha iki ay önce nişandan döndük. Kendi isteğimle başlayan ama ısrar ve diretmeyle hızlıca ilerleyen bir süreçti. Sağlıklı bir düşünce değil ama artık şöyle düşünmüştüm "Sonunda evde kalacaksın ne zaman evleneceksin darısı başına lafları" cehennemin dibine gidecek. o sıralarda da içten içe bir şeylerin istediğim gibi olmadığını biliyordum ama içten içe ne var evlenir bir yıl evli kalır boşanırım sonra da kimse lanet çenesini açıp evlen demez. 

kahrolsun ya kahrolsun. sen nasıl başarılar başarırsan başar parmağına o yüzük girmedikçe başarısızsın. benim harika çocukluk arkadaşlarımda evlenip barklandıkları için hemen anne hanım geç kalmışlık korkusuna düştü. Lanet olsun ya. o kadar öfkeliyim ki. ama en çok kendime kızıyorum. o zamanlar diretip istediğim eğitim almadığım için. her gün bir bok parçası gibi ezilip kaldığım için. içimde çok şey kırık toparlamaya çalışıyorum ama. öylesine zor ki. ailende seni anlayan tek bir kişinin olması. bir tek küçük erkek kardeşim diyor bırakın ne yaparsa yapsın diye. 

bir gece rüya görmüştüm. herkes başıma üşüşmüş bir şey istiyordu. bende elime bir bıçak alıp tüm etlerimi parçalarımdan ayırıp hepsinin önüne bir parça atıyordum. hepsi bir sırtlanda başıma üşüşmüş gibi. hayır diyemiyorum. sınırım yok benim. sonra gittikçe kötüleşince bu durum bu rüyanının daha üstünü gördüm. benden bir şey isteyenler çoğalmış yetemiyorum artık. buraya gel bunu yap. kendimi yüksekçe bir yerde ateşe veriyorum. ateşin kokusu o kara duman genzimi yakıyor ama o kadar hafifliyorum üzerimde her parça bir yere dağılıyor. benden mutlusu yok.

bu yıl daha bir sınır koysam da aileme sınır koyamıyorum. arkadaşlarıma koyamıyorum. çekip gittim ülkenin bir ucuna bu kez yalnızlıktan kıvrandım. kendimle ne yapacağımı bilemedim. 

yalan söylemekten nefret ediyorum ama şöyle adam gibi çıkıp istemiyorum lan yapmayacağım gelmeyeceğim diyemedim için yalan sıkıyorum. o gün çalışıyorum. ani bir iş çıktı. bu yıl çok yalan söyledim. neyse bu yıla kadar kendime söyledim. biraz da başkalarına bulaşsın.

insanlığın devamı benim evlenmeme bağlı gibi. ben evlenmezsem uzaylılar mı istila edecek dünyayı. neden bu kadar baskılıyor. söyledikleri boktan laflar normalmiş gibi neden davranıyorlar. "iyi o zaman evde kal da günü gör." "o zaman git 40 yaşında birini bulda evlen."

ben mutluyum şu anda. mutluyum işte. neden kurcalıyorsun. hayat sadece senin bildiğin gibi yaşanmıyor işte.

bir gün evleneceksem de sevdiğim biri olsun istiyorum.

geçen biten ilişkimde de acele ettirdiler. sonra ayrılınca içten içe oh dedim oh görün gününüzü. biliyorum sağlıklı değil bu düşünce tarzı. ama ne yapabilirim benim içine doğduğum ev büyütüldüğüm koşullar sağlıklı mı. keşke hiç olmasa denen bir baba figürü, sürekli çabalayan eve ekmek getiren lanet kocası her bir haltı yese de sabretmek zorunda kalan bir anne. yıllarca annemin boşanmasını bir yere gidip yeni bir hayat kurmayı diledim. artık bunun imkansız olduğunu görünce kendim gittim ama yapamadım. böyle kendimi sarmaşık gibi hissediyorum kendi başına ayakta duramayan asalak hayvanlar gibi hayatta kalmak için anneme ihtiyacı olan. 

kendimi bu düşünceleri düzeltmeye çalıştım. ama bir yarayı kaşımak gibi daha kötü hale geldim. bilmiyorum psikiyatriste gitmem gerek belki. keşke bana bir hap verse. gepetto'nun pinokyo'sunun bir kalbi var mıydı duyguları. bende bir kuklayım ama kalbim var. o lanet olasıca duygularım yok olsa. alın nasıl isterseniz kullanın deyip teslim etsem hayatımı. savaşacak gücüm yok çünkü. savaşmaktan yoruldum belki bilmiyorum. 14 senedir savaş veriyorum. ortaokuldan mezun olduğumdan beri. 500 üzerinden 460 puan almıştım. öğretmenim demişti ki seni burada bir liseye göndermeyelim yazık olur. büyükşehirdeki sosyal bilimlere git ben her şeyi ayarlarım. hep bunu düşünüyorum bir evrende ben o liseye gittim mi. o okuldan mezun olup istediğim okula girebildim mi? sonra o iğrenç adam beni arabadan indirmiyor okula gidiyor kendi tercih yapıyor. bende ayaklarımı sürüye sürüye gidiyorum okula. mezun olana kadar o kadar çok tükeniyorum ki. sonra üniversiteye bile gitmek istemiyorum. okul öncesi öğretmeni ol, tam bir kıza uygun. tamam diyorum. Allah aşkına neredeydi şimdi aklım diyorum. neden çabalamadım. ama ben hep aynıyım. bak şimdi hayır diyebiliyor muyum. kendi hayatımı komuta edebiliyor muyum. mezun olup işe girince çocukları öğretmeyi çok seviyorum. işverenim veliler hepsi beni çok seviyor. ama ben nefret ediyorum işimden. ben kapitalizmin istediği bir robotum. her denileni yapan. en iyisini yapmak için kendini tüketen. iki yıl çalışıp istifa ediyorum. sonra orada burada işler. aile işleri, eş dost ahbap ricaları. vay efendim okulumuzda atölye yap, turnuva var jüri ol. olalım ama ne karşılığı hatır gönül. en nefret ettiğim atasözü hatır için çiğ tavuk yenir. bu sözü duyunca içimden o tavukların kafalarını kopardığımı karşımdakinin ağzına tıktığımı düşünüyorum. ama tam tersi davranıyorum. küçüklükten beri böyleydi. ben ikinci sınıftım. annem ablama çayı getir demişti. getirmedi ablam. annem kızar diye koştum getireyim dedim. çaydanlığın bir tarafı bir ayağıma diğer tarafı koluma döküldü. üzerimde ördekli tulumum vardı. ne garip o tulumu çok sevmeme rağmen ne zaman giysem midem bulandı. bir daha aynı sevgiyle giyemedim. ayağımı kolumu alçıya aldılar iki ay boyunca okula gidemedim. kemiğimin görünüşünü gözlerimi her kapattığımda hatırladım. neyse ki akıllı kadın annem çok araştırmış arka bahçeye pancar yaprağı ekti. gizli gizli sardı koluma doktor bile şaşırdı. nasıl böyle iz kalmadan iyileşti diye. benimle aynı yaşlarda yanan arkadaşımı gördüm. kolu buruş buruş olmuş estetik ameliyat olmalısın demiş doktor. bana da demişlerdi ilk yanınca. kolu büzülür kalır diye. kalmadı işte. dedem 79 yaşında annesinin öldüğünü anlatırken ağlamıştı. annen yoksa kimsen yok demişti. babası uzaklara çalışmaya gidermiş. annesi besler, doyurur; okutur, öğretirmiş. ne zaman annesi ölmüş kimsesi kalmamış dedemin. bir üvey ana gelmiş, sorumsuz bir baba. ne tarlalar ne dükkanlar yok olup gitmiş. kendi sıfırdan yapmış. ne garip. bu öykü mü beni daha çok bağlıyor anneme. gerçi çocukluğumu düşünce çok az insan hatırlıyorum. baba yok hiç. onun bizi götürdüğü yerlerde bile o yok. araba gidiyor ama sürücü koltuğu boş. havuzdayız ama kimse yok başka. küçüklüğümden beri garip bir yalnızlık duygusunu hissediyorum. yastığıma sarıldığımı dünyada kimsemin olmadığını düşünüp ağladığımı. ilk kez jules verne'yi okuduğumda bir arkadaşım varmış gibi hissetmiştim. aya baktığımı orada bir yerlerde Jules'in olduğunu beni gördüğünü düşündüğümü hatırlıyorum. arka bahçede kilden kardan adamlar yaptığımı onlarla konuştuğumu, geceleri özellikle durmadan ağladığımı. çocuk olmak zor. etrafında olan olayları anlamlandıramıyorsun bilinçli ama istemsizce hepsine maruz kalıp bununla savaşmaya çalışıyorsun. böyle bir çocukluk geçirdiğim çocukları çok iyi anlamıştım. ama kalbim kaldırmamıştı. ebeveynlerin çocukları bir meta gibi gördüğünü, ruhlarını harap edip yaraladıklarını. bir sınıfta o kadar çocukla ilgilenirken benim de onların kalbine yaralar açabileceğimi.

bilmiyorum. kafam binlerce düşünceyle dolu. bilgisayarı kapatıp ağlayacağım. neden herkes gibi olmadığımı evlenmenin, sadece işini yapıp fazla düşünmemenin benim için bu kadar zor olduğunu düşüneceğim. 

-o zamanlar annem bana neden evde kaldın, evlen artık deyip durmazdı. hangi öyküyü anlatayım derdi. meydana kitap sergisi kurulmuş gidelim mi derdi. laleler açmış görmeye gidelim derdi. mavi elbiseni giyme başka elbisen yok mu derdi. sana şiir öğreteyim mi derdi. ablamlar çizgi film diye sızlanırken benim bilmem nerden bulup dinleyip durduğum operayı açmama izin verirdi. sonra her şeyi alçalan yükselen sesimle uyduruk ezgilerimle söylemeye başlayınca yasaklandı tabi. o kadar hasret çektim ki ağzını açıp istediği gibi ses çıkaran o kadına. belki de daha o zamanlar içime attığım onca şey varken o tombul kadının o kadar yüksek perdeden öyle çeşitli nağmelerle cümleler kurması etkilemişti beni. bilmiyorum. tek bildiğim artık operadan nefret ettiğim.

28 Aralık 2023 Perşembe

2024 girmeden

                                    İstemek, kavuşmanın müjdesidir.-İmam Rabbani

Oturdum ve düşündüm ben bu yıldan kendimden ne istiyorum. Yaşamım için neler umuyorum...
Bu yıl daha olumlu bir insan olmak istiyorum İçimde durmadan beni yetersiz gören mutsuz eden yanımı sarıp sarmalamak ve iyileştirmek istiyorum. Sürekli daha fazlasını istemek ve koşmak değil anın tadına vararak huzurla yaşamımı sürdürmek istiyorum. Neşe ve huzurun günlük yaşamımın olağan bir rutini olmasını istiyorum. İyi ki yaşadım dediğim anlar istiyorum. Ülkemin ve dünyanın huzurla dolmasını, savaşların acıların son bulmasını istiyorum. İyiliğin çoğaldığı, kötülüğün yok olduğu bir yıl istiyorum.
Sahilde uzun vakitler geçirmek istiyorum. Sahil olmasa bile ırmak kenarında oturmak kitabımı evde kanepede yamuk yumukken değil açık havada okumak istiyorum. Çünkü biliyorum deniz benim için yanında dursan bile sana iyi gelen bir arkadaş gibi bana öylesine iyi geliyor ki anlatamam.



Bu yıl iki öğün beslenmek istiyorum. Ayrıca sağlıklı bir beslenme rutini oturmak, aralıklı beslenme yapmak ve hazır gıdaları toptan hayatımdan çıkarmak istiyorum.

Sanat date dedikleri arkadaşlarla bir araya geldiğinde sanatsal ürünler ortaya çıkardıkları buluşmalardan istiyorum. Bizimkiler zaten sürekli değişik şeyler bulup duruyorsun diyorlardı. Birde bunu ekleriz repartuarımıza çok güzel olur.

Bu yıl bu çiçek Legolardan yapmak istiyorum. Estetik durması bir yana kısalan dikkat süremi uzatacağını düşünüyorum.

Bu yıl düzenli dermatoloğa gitmek ve makyaj becerilerimi geliştirmek istiyorum. Cilt bakımını zaten artık iyice oturttum. Makyajda asgari bir miktarla yetinip clean girl olarak hayatıma devam ediyordum. Fakat gittiğim en son düğünde kostümlü partiye baharlık elbiseyle gelmiş gibiydim. Hem de çok hoşuma gitti. Böyle rekli renkli tatlı tatlı renkler.

Bisikletime atlayıp atlayıp sahile, parka gitmek. Kendime bisiklet partneri aradım ama bir türlü bulamdım. Koyverdim gitti. İki sene oldu bisiklete el sürmeyeli bu yıl şöyle güzel bir şehir bisikleti alıp kendimi tekrar yollara vurasım var.

Oldum olası fotoğraf çekmeden utanırım. Profosyonel kamera aldım. Pandemi dönemi online atölyelere de katıldım ama bir türlü elim gitmiyor ağır kocaman makineye. Böyle bir şeye heves ettim. Aslında anolog makineler çok hoşuma gidiyor.  ama banyo yaptıracak bir yer yok. evde de yer yok ona. böyle olunca bende bu tür dijital makinelere sardım bu aralarç bu yıl böyle bir makine almak ve 100 farklı kare yakalamak istiyorum.

Hayatımda hiç trene binmedim. Her ne kadar rayların üstünde hareket eden bazı ulaşım araçlarına binsem de şöyle güzel manzaralı bir kompartımana ihtiyacım var. Herkes doğu ekspresine heves ederken ben nedense göller ekspresine binmek istiyorum. Bu bahar için hayalim bu.

Japonlar her yılın sonunda o yılın kelimesini seçiyorlar. O yıl hayatlarına en çok hakim olan kelimeyi. Ben bunu artık her yılın başında yapacağım. Her yıla bir kelime. Bu yılın kelimesi disiplin. Bir şekilde işlerimi hallediyorum ama eski disiplinim kayboldu. Üzerimde ki kontrol mekanizması kalkınca kendimi yuvarlanırken buldum. Çok dağınık bir hayatım var. Rutinlerim değişiyor işleri son güne bırakıyorum. Kendimi geliştirmektense sosyal medyada vakit öldürüyorum. Bu yıl sonunu düşünmeden bu nereye varacak demeden her gün düzenli olarak planlarımı gerçekleştirmek istiyorum.

İngilizcede tamamen yeterlilik kazanmak rahatça kitap okumak istiyorum.

Bu yıl Almanca'da B1 seviyesine gelmek istiyorum. Özellikle speakingim gelişmesini ve gündelik olarak rahat bir şekilde konuşabilmeyi istiyorum.


Uyku düzenimi oturtmak istiyorum. İllaki beş olacak diye bir şey yok. Ama uyku düzenim berbat oldu. Günün en verimli saatini uyuyarak geçiriyorum. Gece yatağıma girince uyuyamıyorum vs. Bu yüzden her akşam 23.00'da yatmak ve sabah kalkış saatimi kademeli olarak geriye çekmek istiyorum.

Cilt bakımıma devam ederken yüz yogası ve gua sha kullamayı da rutinime oturtmak istiyorum.
                                            
Bu yıl yurt dışına çıkmak istiyorum. Adalar olabilir veya Gürcistan olabilir. Ama artık dünyanın bambaşka anlarına bambaşka insanlarına şahit olmak istiyorum.




18 Aralık 2023 Pazartesi

Geldi Geçti 2023

 2023 Acıları


Van Gölü

Bu yılın başında ailemin isteği ile biri ile görüşmüş ama tüm ısrarlara rağmen o kişiyle bir bağ kuramamıştım. O yüzden yılın başında ailemle soğuk savaş sürecine girdim. Yine de bunu bir kenara bırakıp bir yandan çalışmaya bir yandan da okuluma odaklandım.

Derken Şubattaki deprem tüm mekanizmamı yerle bir etti. Deprem için sosyal faaliyetlere katıldım. Bu konuda elimden geleni maddi manevi yapsam da süregelen cahilliğimize karşı bir iç kırıklığı oldu.

Seçim hangi aydı hatırlamıyorum ama seçimden sonra tekrar bir umutsuzluk sürecine girdim. Tabi tüm bu süreçte parttime  işlerime devam ettim. Trendyol'dan tam iyi bir iş tutturduk derken ve yatırım yaparken artan kargo ve komisyon ücretleri küçük işletmemi çok etkiledi. Kapatıp başka mecralara yöneldim.

baharda bolca okudum kızlarla buluştum. bir yandan stajımı bitirip ikinci üniversitemden mezun oldum. çalışma ortamını sevmedim. bir şey de beğenmiyorum diye kendime kızdım. kabul edildiğim programa katılmadım. akademik olarak bir şeyler yapmayı bıraktım.

haziran ortasında ani bir kararla üç aylığına doğuya gittim. doğuda babamın arkadaşının özel bir anaokulunun açılmasına işlerin ve düzenin kurulmasına yardım ettim. çokça gezdim yedim içtim. parası da iyiydi. ama insanlarıyla- kendilerince çok cana yakın olmalarına rağmen- ben bağ kuramadım. adetleri, düşünce tarzları çok ilginç geldi. yaz bitince döndüm. sonra bir aylığına tekrar gittim. geldikten iki gün sonra dedem vefat etti. kendimi kaybolmuş hissetim. 

 bir arkadaşımın tanıştırdığı biriyle görüşmeye başladım. başlarda tam istediğim gibi biri imajı çizdiği için etkilendim. fakat sonra kendi kişiliği oturmamış maço ve ana kuzu biri olup beni ve ailemi kıracak davranışlarda olduğu için ayrıldık. etimle kemiğimle böyle saçma bir ilişkinin içinde olduğum için nefret ettim. hem kendimden hem beni bu işin içine sokan "kaç yaşına geldin yok mu biri" baskısından. 

uzun bir süre akşamları netflix izleyerek beynimi yok etmeye çalışarak geçirdim.

2023 tatlıları 

                                         

Bu yılın en güzel dönemi stajım bitirip doğuya gitmeden önceki iki haftaydı. Ben denizsiz nasıl bir yaz geçireceğim diye ağlayıp durduğum için durmadan denize gittik. Sahilde saatlerce kitap okuyup, suda sonsuz düşüncelere daldım. Çok ama çok huzurlu hissettim.

Her ne kadar açtım işin bir kısmını batırsam da bu yıl altın ve euro olarak iyi bir birikim yaptım. Doğudaki süreçte maaşımın bir kısmını altına yatırdım. Baharda hafta sonları çalıştığım turistik pazardan aldığım ücreti biriktirdim.

Eğitim olarak sanatsal yönümü geliştirecek bir adım atmadım. İngilizcemi geliştirdim. Almanca öğrenmeye başladım. Okulumu bitirip ilginç bir staj deneyimi yaşadım. Excel ve on parmak klavyede ilerleme sağladım. 

                                           

Yemek konusunda doğuda olduğum dönemde farklı yemekleri denedim ve yapılışına eşlik ettim. Kendi başıma alıştığım tariflerimi ilerlettim bolca da yemeği berbat edip çöpe attım. Üç farklı Kore yemeği yedim. Ama çokta bana hitap etmediğine karar verdim. 

                                          

Her fırsatta farklı arkadaş grupları ile bir araya geldim. Kendimi gençleşmiş ve yenilenmiş hissettim. Uzun zamandır planladığımız pizza gecesini deniz kenarında yapıp akşam sahilde uzun vakit geçirdik.

Yeni insanlarla tanıştım. Sevdiklerim veya sevmediklerim de olsa hepsi bana bir hayat tecrübesi sundu

                               .

Sağlığıma daha çok dikkat etmeye iç sağlığımın cildime yansıdığını bilerek buna göre hareket etmeye karar  verdim. Çok yürüdüm çok su içtim. İçgüdüsel tüketimi bırakıp bedenim için gerekli olan şeylere yönelmeye başladım. Zeytin toplamaya, ejder meyvesi budamaya ot yolmaya gittim. Zihinsel olarak yorulduğum ve bedenimin hareket etmek istemediği süreçlerde bu tür aktivitelerin çok iyi geldiğini gördüm. Ne olursa olsun yerinde saymadan hareket etmenin ruha çok iyi geldiğini müşahede ettim.

Her ne kadar yılın üç ayı ekran başında geçse de kalan aylarda hiç okumadığım kadar kitap okudum. Az kitap aldım ama daha çok kütüphaneye gittim. E-kitap okumaya alıştım ve storytel aboneliği aldım.

Ablamlar geldiler ve bize çokça neşe getirdiler. Yeğenimle güzel vakit geçirdim.

Almanya'daki kuzenlerle daha da yaklaştık ve güzel anılar biriktirdik.

Çalışma ortamımı hayal ettiğim tarzda döşedim.

Sevdiğim uygulamaları premium olarak aldım.

Olumlamalar yapmayı, kendi iç sesimi iyileştirmeyi öğrendim.

                                                

Şehrimde açılan yeni kafelerin hepsine gidip tadım yaptım. Her ne kadar sağlıklı beslenmeye dikkat etsem de  sürekli yeni tatlılar deneme hevesim yüzünden çok şeker tükettim.

Romantik ilişkiler açısından berbat, aile bağları açısından güzel bir yıldı. Giyime az para harcadığım daha çok yemeye ve gezmeye para harcadığım bir yıldı. Cilt bakımı konusunda ilerleme kaydettiğim ama fitness açısından gerileme yaşadığım bir yıldı. Okumaya bolca vakit ayırdığım bir yıldı. Filmleri ve  dizileri genelde zaman geçirmek ve kafamı dağıtmak için izlediğim için kayda değer ve ruhuma dokunan bir yıl değildi. Kültürel faaliyetler olarak hiç sinema yada tiyatroya gitmediğim bir yıl oldu. Ama çokça tarihi yer ve doğal güzellik gördüm. Ekosisteme fazla atık çıkarmadığım bir yıldı. Kendime çok hoyrat davrandığım dönemler olsa da yılın sonlarına doğru içsel huzuru yakalayabildim. 

Yazmaya başlamadan önce bomboş bir yıl geçirmiş gibi hissediyordum. Ama yazınca beni gerçekten üzen olayları yaşadığımı, sürekli olmasa da dönemsel olarak bu olayların beni etkilediğini fark ettim. Bununla beraber güzel anılar biriktirdiğimi, yeni yerler keşfettiğimi anımsayıp mutlu hissetim. Bana iyi gelen ve gelmeyen olayları fark etmemi sağladı bu yazı. Her ne olursa olsun yaşamaya devam etmenin gerekli olduğunu bir kere daha anladım. Gelecek bölümde, yeni sezonda bizi bambaşka sürprizler bekleyebilir. Bu yüzden her ne olursa olsun ilk günkü heyecan ve coşkuyla devam etmem gerektiğini öğrendim. Yaşam bize istediklerimizi vermezken bambaşka güzelliklerle donatabilir etrafımızı. Yaşama ne kadar çok minnetle yaklaşırsam o kadar daha mutlu olacağımı anladım.

Geçen seneden bu yıla bakıldığında çok ilerlememiş gibi gözüksem de büyük küçük iyi kötü çok şey geçirdim. Yaşadığım her şey için minnettarım.


8 Aralık 2023 Cuma

Sonbahar Dökümü '23

 


gidip sarılacağım bir akağaca, gürültüsüne karışıp kaybolacağız yekpareliğin
Kemik İnadı/Asuman Susam

Sonbaharın başında şehir dışındaydım. Eylül ve ekimin ilk iki haftası çalıştım. Sonra eve döndüm. Dedem bir kaç gün sonra vefat etti. Kalbimin içinde bir delik oluştu. Gerçekten çok  farklı bir insandı. Bazen aldığı kararlar bazen de yaşamın onu zoraki olarak ordan oraya atmasıyla ilginç bir hayat hikayesine sahipti. Ondan çok şeyden öğrendim. Annesi olmayan çocuğu ailesi yoktur demişti bir keresinde. Annesi ölünce babası evlenmiş. Dedem annesi ölünce hem annesiz hem babasız kalmış. Muhasebesi iyiydi. Silah atölyesi açmış altında motoru tıkır tıkır işleyen dükkanı. Başka şehirlere gider bazen satış yapar bazen gezermiş. Çok fotograf  çekilmiş her birinin arkasına çok güzel notlar almış. Annem baba evimde her günüm güzeldi demişti bir keresinde. Tek hatası annemi okutmaması olmuş.

 

Ablam güney afrikadan bir sürü atıştırmalık getirmiş. Çikolatalar şeker kamışından yapıldığı için tadı daha farklı ballıydı. Kurabiyeler sert ve değişik aromalardaydı. Bu da bir hint atıştırmalığı. Bezelye unundan yapılmış içinde bezelye ve fıstık benzeri bir şey var. Tadı çok ama çok garipti. Bir daha ağzımı sürmek istemeyeceğim garip bir aroması var.


Almanya'dan babamın kuzeni geldi. Geçen yıl bizde kalmıştı. Annemle çok iyi anlaştılar. Beraber sahile gittik. Kadın o kadar genç ki. Bir öğrendim 60 küsür yaşında. Şok oldum. Havası mı suyu mu beslenmesi mi nasıl böyle genç kalyorlar. Beraber sahile gittik bir kaç günce fırtına olunca sahile bir sürü deniz kabuğu vurmuş. Kuzen toplamaya başladı kaktüslerin altına koyuyorum çok güzel oluyor  dedi. Hal böyle olunca annemde başladı toplamaya. Çok komiklerdi. İnsan kaç yaşında olursa olsun deniz kabuğu görünce dayanamıyor demek ki.

Doğa için toparlanmak ne kolay bir gün önce kıyamet fırtına ertesi gün her yer süt liman. Uzakta gözüken evlerde yaşamak nasıl acaba. Denize sıfır bir evim olursa dünyanın en güzel romanını yazar, en güzel resmini çizermişim gibi hissediyorum.

Bu güzellik kum zambağıymış. Bu nedir diye yaklaştığımız anda arkadan bir adam bağırdı "Aman koparmayın geçen söküyordum. Jandarmalar geldi. Neye uğradığımı şaşırdım. Bunlar kum zambağıymış. Nesli koruma altına alınmış. Endemikmiş. Koparana kaç bin ceza varmış." dediler. İnternetten baktım çiçek açınca bildiğin zambak. Böyleyken ne garip gözüküyor oysa.


Eski gazetelerde denk gelip böyle fiyatları okuyunca öyle canım sıkılıyor ki. Nasıl bu kadar farklı olabilir. Nasıl bu kadar fark atabilir. Kardeşime 35 bine aldık diye sevindik. Tabi işletimcisi vs farklıdır ama insanın bu fiyatlar komiğine gidiyor.
Geçen part time işimden çıktım yürüyordum. Gri bir kedi ile karşılaştım seveyim diye yaklaşırken bir motor sesi duyuldu. Etraftan bir dürü kedi fırladı. Eski bir motosikletle yaşlı bir amca çıkageldi. Motorunun boyası dökülmüş, koltuğun derisi soyulmuş. Bu tatlış kedilere mama verdi. Biraz konuştuk. Her gün üç dört mahalle geziyormuş böyle. Biraz para verdim ne güzel yapıyorsunuz bu da benden olsun mama alın dedi yok kızım yok dedi. Baksan adamı evsiz zannedersin. Oysa ki adam memleketi yuva yapıyor haberimiz yok.
Sonbahar hayal ettiğim gibi geçmedi açıkçası. Buraya yazmadığım bazı üzücü olaylar da atlattım. Sonra toparlayıp devam ettim. Sonbaharda 28 kitap okumuşum. Gerçekten yemeden içmeden kitap okuduğum bir dönem olmuş. Birde storytel üyeliğim bitiyordu. Böyle olunca temizlik yaparken, yürüyüş yaparken hep kitap dinledim.
Mali açıdan biraz kenara Euro ayırdım. Hedefimden azdı. Ama bu zamana kadar ki en yüksek miktardı. Uzun zamandır hayalim olan bir işe giriştim çok ama çok aksilikler oldu. Daha elime para geçmedi. Ama yine de denemenin  verdiği bir cesaret oluyor insanda.

Bu sonbahar anın tadına vararak geçmediğinden mi bilmiyorum hiç yaşamışım gibi gelmiyor. Kış geldiği içim çok mutluyum. Hemen kış hedefleri yaptım. Bir yıl daha sona erecek. Garip hissetiriyor. 






18 Kasım 2023 Cumartesi

ne olurdum bilmem

 

İşler ters gittiğinde onlara eşlik etme.
geçen yazmıştım bisikletimin frenleri patladı nerede duracağımı bilmiyorum diye. kısa süren bir macera oldu. uzunca anlatmıyorum ama yaşamımda geri dönüp bakınca garip olarak hatırlayacağım bir anıydı. kafam dumanlıydı ve ben çok kendimde değildim.

kitap kulübüne geri dönmek zihnimin tüm parçalarını toparlıyor.

canım arkadaşlarım beni denize götürdüler ve zihnimi öylesine güzel tesellilerle doldurdular ki. üzülmem elde  değil.

sonbahar öylesine güzelsin ki. yağmur yağdı bolca kışlıklarımı çıkardım. önceden krem renklerde giyinirken bugünler vintage kazaklar hoşuma gitmeye başladı. bi kaç kazak aldım. 

suyumun içine İngiliz karbonatı atıp içiyorum. yüz yogasına başladım. sabahları sabah sayfalarını yazıyorum dedemin yasını tutamadan saçma sapan bir durumun içine girdiğim ve insanları soktuğum için kötü hissetim. ama çevremden öylesine güzel destek gördüm ki. ne kadar şanslı olduğumu anladım. insanların ne kadar kötü olabileceklerini gördüm. kötülüğün iyi insanların zihinlerinde var olandan daha büyük olduğunu anladım. iyi olsam da başıma kötü şeylerin gelebileceğini bir kez daha hatırladım.

paramı Euro olarak biriktirmeye başladım. Almancamı ilerlettim. İngilizce kitaplar okumaya başladım. hala yeterli değilim ama iyi bir gelişim gösterdim.

tamamen kendimi  vererek bir yemek yaptım ve güzel oldu mutlu oldum. işlerimi ayarlayıp yağlı boya kursuna gitmek istiyorum. eskiz defterime çizim yapmaya   devam ediyorum. programımı ayarlayıp bir kaç atölyeye yazılmak istiyorum.

bu ay çok ağladım. zaman durdu kaldı akmayacak sandım.

olumlu düşünmeye ve güzel niyetler ile hareket etmeye karar verdim. güzel para kazanıp bir güzel harcadım. dedemi özledim. öldüğünü unuttum. hatırlayınca tekrar üzüldüm. 

yaşam dolu bir aydı. yaşam bir tahterevalli gibiydi bende bir aşağı indim bir yukarı çıktım.

2 Kasım 2023 Perşembe

içimde biriken tüm o göz yaşları


Midemi bulandırıyorlar. Hepsinin, her şeyin üstüne ku­sacağım, bütün okuduklarımı, öğrendiklerimi.
-Boş Dolaplar

Bence aşık olmak yokuştan aşağı son sürat giden ve frenleri patlamış bir bisiklete binmek gibi. Direksiyona söz geçiremiyorsun, nerede duracağını ve canının ne kadar yanacağını kestiremiyorsun. Korkunla karışmış o özgürlük hissinin eh ne kadar olursa o kadar tadını çıkarıyorsun.

Benim de lanet olasıca frenlerim patladı ve ben son sürat giden bisiklette bunu inkar ederken bir yandan da canım ne kadar acır bunu hesap etmeye çalışıyorum.

…………….

Bir kadını öldürdüler. Bir çilek tarlasında. Cesedi kanlara bulanmış bir halde. İçim ilk defa bu denli acı doldu. Ekranlardan, haberlerden acı bir nebze geçiyormuş. İçimiz haberleri duyunca acısa da  içimizde hiç bilmediğimiz bir yerlerde acı çekebilen daha nice kıvrımlar varmış ve o kıvrımlar yanı başımızda birinin başına bir şey gelince daha çok acırmış.

Kadını hatırlamıyorum ben. Ama çocukken bayramlarda şeker toplamak için  çaldığımız  açılan bir kapının ardındakilerden biriydi. Yüzü yok zihnimde. Kapıyı çalıyoruz şeker şeker var mı bayramınız mübarek olsun diyoruz o da billur tabakta şekerleri uzatıyor. Biz badem şekerlerini seçerken gülümseyerek bekliyor.

Sonra o kız büyüyor evleniyor anne oluyor. Yemek yapıyor ev temizliyor çocuk bakıyor birde üstüne bağa bahçeye işe gidiyor.

Görmüştüm işe gittikleri bahçeleri o denli güzeldi ki . nizamla ekilmiş çilek bahçeleri. Güneş o denli güzel batmış bulutlar o kadara ahenkle süzülmekteydi ki. O anın içinde sonsuza kadar kalmak istedim. O bahçenin önünde boylu boyunca durmak ve o bahçenin sonsuz güzelliğine şahit olmak istedim.

O bahçeye gitmiş kadın. Yevmiyeye. Kocası ne bileyim bir sebepten kızmış gitme oraya demiş. Gidersen seni öldürürüm demiş dediler. Çok önceden bile öldürme planı yapardı dediler. Aslında adam boşa sıkmış ama kadın düşerken elindeki bıçak önemli bir damarını kesmiş kan kaybından ölmüş dediler. Adam çocukları arayıp ben ananızı vurdum gidin dedenize deyin demişte dediler. çocuklar anasını çilek tarlasının ortasında kanlı bulmuşa dediler.

Bir kadın öldürüldü. Akdeniz'in en güzel bahçelerinin birinde. Kırmızı kanlar içinde.

Bir kadın öldürüldü.

Kocasının istemediği bir şeyi yaptı diye.

Bir çocuk gördü annesini

Çilek bahçesinde kanlar içinde

Bir baba kucağına kızını aldı

Ve koşarak arabasına taşıdı

kan ter içinde.

sonra ilk kez bu kadar çok yönetmen olmayı diledim. açılış sahnesinde sonsuz güzellikte bir çilek bahçesi. yakın çekimde küçük bir kız bahçede ağzından yüzünden kanlar akmış. annesi ona sesleniyor duymuyor. annesi defalarca seslenip cevap alamayınca endişeleniyor. bahçeyi boydan boya arşınlıyor. annesini görüyor otlar üstünde. gözü pek seçemeyince korkuyor kızı öldü zannedip korkuyor. sonra kız gözlerini  açıp kıkırdıyor. kadın anlıyor kanlar meğer çileğin kıpkırmızı lezzetli sularıymış. annesi oh deyip gözünü kapatıyor.

küçük bir kız annesine sesleniyor. defalarca seslenip cevap alamayınca endişeleniyor. bahçeyi boydan boya arşınlıyor. annesini görüyor otlar üstünde.  gözü pek seçemeyince çilek yedi zannedip kıkırdıyor. yaklaşınca kırmızı suların kan olduğunu görüyor. kızı  içten içe acı dolu bir ah deyip sımsıkı gözlerini kapatıyor.

Filmin sonunda da başında da gözlerini kapattıkları bir sahne birincide anne neşeli sesle gözlerini açıp kızına sarılıyor. ikincideki karanlık ayak sesleri ve feryatla bölünüyor. 

...

Bugünlerde içimde o kadar çok birikmiş göz yaşı var ki. Bu cinayet dedemin vefatından iki gün önce oldu. İki gün sonra vefat etti. Dedem ölünce onun sadece dedem değil babam da arkadaşım da olduğunu fark ettim. Onu hatırlamak içimi acıtıyor. Anneannemin ilk eşi gölde boğulmuş cenazesini hiç görmemiş. Hep bir yerlerden çıkıp gelecek gibiydi demişti. Ben gördüm dedemin cenazesini ama yine de hep bir yerlerden çıkıp geliverecek gibi.

....

haberlere bakamıyorum bile. soykırım soykırım diye ortalığı yıkanlar dünyanın gözü önünde soykırım yapıyorlar. canım acıyor tek savaşımız dünyadaki tüm çocuklar çikolata tattırmak olmalı. büyümez ölü çocuklar şiiri geliyor aklıma Nazım Hikmet'in

....

ablamlar geldi yeğenimde geldi. bir kedi var bizim mahallede gip gri çok güzel bir kedi. mama su verirken asla yaklaşmazdı yanıma kendini sevdirmezdi. yavruları olmuş üç tane. bugün yeğenim onlara balık verdik hiç ayrılmadı bir kaç tane daha verdik. yanımıza girdi sokuldu. aldığı bütün balıkları yavrularına götürdü kendi hiç yemedi. annelik nasıl böyle evrensel olur dedim. nasıl tüm canlılarda bu denli tezahür eder. o kedi öyle yiğit geldi ki gözüme. çünkü biliyorum kişiliğinden ödün verip sokuldu bize. sonra balıkları anneannemlerde pişirdik. annemle dalga geçtim erkek kardeşim çok sever balığı. ne  zaman o olmadan balık yesek üzülür. ay keşke A. da olsa der. bende anneme takıldım biraz yemek bitince kılçıkları eve götürebilir miyiz dedim. annem güldü senin yaptığınla benim yaptığım arasında hiç bir fark yok dedi. güldüm. herkes sevdiğine balık taşıyor.

11 Eylül 2023 Pazartesi

karnımdaki endişe yumakları

 


Bir de, mek­tuplar yazıldıktan sonra mutlaka unutulurlar. Çünkü niye yaşadığımızı anlamadığımız bir dünyada yaşıyoruz ve galiba sonsuzluğun sınırı diye bir şey yok. Bu yüzden bütün mektup­lar, eninde sonunda eski bir ayakkabı kutusunun içine sığar­lar...

Ercan Kesal

Sabah huzursuzca uyandım. Yine karnım endişe yumağı olmuş. Bir ucunda tutup sökmeye başladım. Kahvaltı hazırladım. Cilt bakımı yaptım. Kitap okudum. Yumak hafif hafif söküldü. Biliyorum bir anda mideme yerleşen  devasa yün dolu, keder ve endişe karışımı o yumağı sökemeyeceğim. Belki zaman geçtikçe iplikler parçalara ayrılır ve kendiliğinden çözülüverir.

Ne zamandan beri bilmiyorum üniversitede final haftasıydı. sınavlardan ödevlerden yorulmuştum. bir edebiyat dergisinde bir nihilistin sözlerini okumuştum. o sözler beynimdeki tozu dumanı alıp götürdü. o günden beri içimde ne anlamı var bulutu dolaşıyor. ne anlamı var işe girip çalışmanın para biriktirmenin ev almanın kariyer yapmanın. sadece kitap okumak, uyumak, uzum yürüyüşlere çıkmak. dedemler köyde yaşaydı alıp başımı oraya giderdim. ya da bir kır evi olsa.

terapistim kaybetmekten, başaramamaktan korktuğum için istemekten vazgeçmiş olabileceğimi söyledi. çok mükemmeliyetçi bir annede yetiştim. okulda elde ettiğim hiç bir başarı beni mutlu etmezdi. iş hayatında patronnum "böyle baktıkça hayatta hiç bir şey sana tat vermez yeterli gelmez." demişti. sabahları uyanıp dünyayı kurtaran bir insan olmak mı istiyordum. gerçi bir çocuğu değiştirdiğinde dünya değişir. bir hitleri evcilleştirdim belki de. bir katili dönüştürdüm.

isteklerime ulaşmaya başladım ama garip bir şekilde. hayalim hep köy okulunda öğretmen olmaktı. babamın doğuda bir arkadaşı vardı. arada bizde kalır babam yanına gider. adamın anaokulu varmış. öğretmen ihtiyacı olmuş. yaz için gider misin dediler ben pek istemedim.  zaten yeni belediyede stajımı bitirmişim. kafam bir milyon. en son bir şekilde hazırladım valizi geldim. güzel bir deneyimdi. gezdim, gördüm ilham aldım. sadece derslerden adını duyduğum şehirleri görmek, orada yaşayan insanlarla tanışmak ilginç bir deneyimdi. ama oraya gidince anladım ki ben onların deyimi ile tam bir batılıyım. konuşmaları vurgulamaları beni gerçekten çok yordu.  başkalarınca doğal samimi gelebilecek durumlar zaten özel alanına hassasiyeti olan beni çileden çıkardı. ama çocuklarla çok güzeldi. okulun çok güzel bir bahçesi vardı. hayal ettiğim güzellikte bir okuldu. veliler düşmelere yaralanmalara daha rahat yaklaştığı için, çocuklar nispeten daha az ekran başında kalıp sokak kültürü olduğu için çocuklarla iletişim kurmak, sınıf düzeni oluşturmak kolaydı. zorlandığım şeyler olsa da sevdim.

tabi geri dönünce orayı ne kadar kanıksadığımı bir daha gitmek istemediğimi fark ettim. şimdi yine veliler ve çocuklar beni çok sevdiği için gelmemi istiyorlar. ev kiraları daha ucuz olduğu için kendi evime çıkabilirim. sabahları bisikletle işe gidip gelip göl kenarında vakit geçirebilirim. ama tüm bunları yapacak aksiyonu alacak enerjiyi kendimde bulamıyorum. 

biriyle tanıştım. kalbimde hiç bilmediğim yerlerde çiçekler açtı ve kuşlar öttü. vay canına dedim. bazı şeyler gerçekmiş ve kitaplar satılsın filmler izlensin diye uydurulmamış. ama şu an bir belirsizlik içindeyiz.

kafamı dağıtmak için tabi ki bolca kitap okuyorum. Byung chul han'dan iki kitap okuyorum. Yazın Türk edebiyatı klasiklerinden yaklaşık 5 eser okudum. Aşırı etkilendiğim ve sevdiğim bir kitap olmadı. Önümüzdeki günlerde Pavese'nin kitaplarını okumak istiyorum. 

Geçen yıl keşfedip sevdiğim Ercan Kesal'ın kitaplarını okumaya devam ediyorum. Rastgele alıp okuduğum Agota Kristof'un dün kitabı güzel bir okuma deneyimi sağladı. Eğer kitapla ilgli yorumumu okumak isterseniz tık

Şimdilerde umudum çok azaldı. Önceleri arayış içinde durmadan yer değiştiriyordum. Bir şey bekliyordum. Ama ne? Bilmiyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Ama hayatın, olduğundan farklı olamayacağını düşünüyordum, yani hayatın adeta hiçbir şey olduğunu. Ama hayat bir şey olmalıydı ve ben o şeyin olmasını bekliyordum, o şeyi arıyordum”

Üç arkadaşımla beraber bir kitap kulübü kurduk. Kitabın kısa ve akıcı olmasını istediler. Bende biraz araştırdım ve Stepford Kadınlarını buldum. Bir solukta okunuyor. Ama kitaptan istediğim etkiyi alamasam da yazılıdığı döneme nazaran oldukça başarılı bir eser. Kitapla ilgili ayrıntılı bilgi için tık 

Yıllardır kedi sahiplenmek istiyordum annem astımı bahane ediyordu. sonra garip bir şey oldu ve bir kedi bizim eve gelmeye başladı balkondan tırmanıp koltuğun kenarına yatıp sessizce uyuyor. biraz yaşlı bir kedi. bir aydır geliyormuş. abimin haberi varmış ama anneme dememiş. annemde kediyi gece görmüş cin sanmış.(annem bir keresinde kendine cin musallat olan bir kadına yardımcı olmak istemiş. ona daha sık  banyo yap temizliğine dikkat et demiş. bu kadın köyde yaşıyormuş annemde 15 yaşlarında falan kadınla konuştuktan sonra  gece köyde kalabalık bir odada uyuyorlarmış. herkesin kafası kedi kafasıymış. sabahı zor etmiş.) haliyle aklı çıkmış. kedi çok sessiz sakin sadece mama verdiğimizde bir kaç miyavlıyor o kadar. birde sevgi gösterisi olarak ısırıyor. bugün veterinere götürüp aşılarını yaptıracağım. ona biraz alışveriş yapacağım.

3 Temmuz 2023 Pazartesi

24 Yaşımda Okuduğum 24 Kitap



Geçen Sene 116 Kitap okumuşum. Büyük bir kısmı Japon edebiyatından. Ama üzülerek söylemeliyim ki favori listemde sadece bir tane Japon Edebiyatı var. Onun yerine rastgele okuduğum Kore Edebiyatı daha çok ilgimi çekti. Bu yıl Kore Edebiyatından eserler okumak istiyorum. Ayrıca Japon edebiyatından okuduğum manga serisi hoşuma gitti. Bu yıl başka mangalara da bakmak istiyorum. Onun dışında çok verimli bir yıldı çok fazla sevdiğim tüm kitaplarını okumak istediğim yazar keşfettim. Bu yıl en çok Matt Haig,'in kitabını okumuşum. Onun dışında Aylin Balboa, Ercan Kesal, Nilay Örnek ve Haydar Ergülen bu yıl 2 tane kitabını okuduğum yazarlardı. Yeni Türk yazarlar keşfetmenin sevinci içindeyim. Gelecek yıl için okuma planım kalan Japon Edebiyatı okumalarımı bitirmek. Kore Edebiyatından eserler okumak. Farklı dünya edebiyatlarına yönelmek. Bir yandan klasikleri eritirken bir yandan yeni yazarları okumak. Ah iyi ki şu okuma sevdasına düşmüşüm. Kitabı tuttum. Tuttuktan sonra öptüm. Okumasam deli olacaktım.

Daha önce kitap blogum olan Bacon'un Bastonu'nda yorum yazdığım kitaplar için tekrar yorum yazmadım direkt kitap ismine tıklayıp ilgili yazıya gidebilirsiniz.

1-Unutmanın Genel Teorisi /Jose Eduardo Agualusa

Angolalı bir yazarın yaşanmış olayları baz alarak yazdığı kitap. Ana karakter Ludo bağımsızlık savaşı başladığında kardeşini kaybeder ve dış dünya ile olan tüm bağlantılarını kurduğu dış kapısına bir duvar örer. Hem yaşamın bir o kadar içinde hem dışında savaşın seyrine, bir ülkenin siluetinin değişmesine tanık olur.

Kitabı okumaya başlarken kitabın içeriği hakkında bir bilgim yoktu. Bir yerlerde görmüş o an içim ısınmış ve almıştım. Kitabın beni bu denli içine çekeceği aklıma gelmedi. Özellikle b kaç yerde kalbim yırtılacakmış gibi bir keder hissettim. Kendi coğrafyamızda olan biten her şeye tanık olmasak bile savaşları ve acıları azda olsa biliyoruz. Oysa sadece ismen bildiğim bir ülkenin kitabını okumak bana yeryüzünde ne kadar çok acının olduğunu hatırlattı. Garipti. Onu acısına tanık olmak ve savaşın caniliğini masum bir kadının ellerinde görmek çok çarpıcı geldi.

-Sadece kitaptaki tüm karakterlerin birbiri ile bağlantılı olması bana Charlens Dickens'ı anımsattı. Bir zaman sonra bu kadar çok bağlantı gerçeklikten uzaklaştırıyor anlatıyı. Gerçi bakıldığında belki de gerçekte kişiler arasında daha sıkı ilmeklerle örülmüş bir bağlantı imkan dahilinde

2-Bir Dinozorun Anıları/Mina Urgan

Mina Hanım'dan okuduğum ilk kitaptı. Tam olarak ne bekleyeceğimi bilemeden okumuştum. Ama çok güzel ve beklenmedik bilgiler eriştim. Edebiyat camiasından Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Sait Faik gibi isimlerinde hayatlarına küçükte olsa bir bakış atıyorsunuz. Ayrıca bir eğitimci olarak kurduğu cümleler beni canı gönülden etkiledi.

3-83 Yaşındaki Hendrik Groen'un Gizli Güncesi

2.El kitap alırken sepeti doldursun diye alıp atıvermiştim. Renkli bir kapağı garip bir adı vardı. Ama kitabın yazarı o kadar içten yazmış ki her şey gerçek gibi geliyor. Yılın başında bir günlük alan ve senenin sonuna kadar her gün yazmaya karar veren 83 yaşında bir adamın öyküsü. Hayata karşı ümidini kaybeden bu adamın kendini tekrar buluş hikayesi. Kitabı okurken bir insan kendini aradığı müddetçe nihayetinde istediğini bulamasa bile çok güzel şeyler buluyor bunu anladım. 

4-Bir Katilin Güncesi Kim Young-Ha

Kitabın beni bu kadar etkileyeceğimi düşünmemiştim. Kitap öylesine akıcı, öylesine merak uyandırıcı bir dil ile yazılmış ki... Kitap boyunca neyin gerçeklik neyin hastalığın getirdiği sanrılar olduğunu anlamaya çalışırken sürekli bir tetik halindeydim. Biz normal insanlarca normal kabul gören olguların( gülmek, acı çekmek, havadan sudan sohbet etmek) bir sosyopat için ne kadar da zor olduğunu görmek ilgi çekiciydi. 

Spoiler

Ana karakterin şiir yazması, yer yer edebi göndermeleri, kendine karşı bile olan acımasız eleştirisi dikkate değerdi. Özellikle yaşamı boyunca tek değer verdiği, insani duygular hissettiği, kendini sorumlu gördüğü kızı ile ilgili gerçek/son beni mahvetti. Öldürmediği her insanın bunu bir lütuf olarak görmesi ile ilgili cümle tüylerimi ürpertti. Boynuna ses kayıt cihazı asması ve anımsamaya çalışması mantıklıydı. Nietzsche göndermeleri çok yerindeydi. Kitap öylesine samimi bir dille duygulanmıştı ki gerçekten bir katilin güncesini okuyormuşum da az sonra odaya gelecek ve elimden çekip alacakmış korkusunu yürekten hissetim

5-Outliers Malcolm Gladwell

Barış Özcan'ın şu videosu üzerine okuduğum bir kitaptı. İyi ki okumuşum. İnsanın yerleşik bazı düşüncelerini bir daha gelmemek üzere kovalıyor. Pek bilinmedik araştırmalar ve insan psikolojisine dair çok güzel tespitler var.

6-Belki Bir Gün Uçarız/Ateş Sönene Kadar Aylin Balboa

Aylin Balboa bu yıl keşfettiğim ve sevdiğim bir yazar. Neşeli ve bir o kadar sivri dilli yazarımız bana yer yer modern bir Hüseyin Rahmi havası verdi. Okurken çok keyif aldığım bir yazar oldu.

7-İnsanlar/ Gece Yarısı Kütüphanesi/ Rahatlama Kitabı / Zamanı Durdurmanın Yolları Matt Haig

Popüler kitaplardan uzak durmaya çalışmak gibi bir eğilimim var. Harry potter okumadım. Star wars izlemedim. Kıyıda köşede kalan yahut az bir kitleye hitap eden şeyler bana daha çok hitap eder. O yüzden sürekli her yerde gördüğüm bu kitapları okuma istemedim. Kitap kulübü vesilesi ile Gece Yarısı Kütüphanesini okudum. Yazarın tarzını ve kendime çok yakın gelen uydurmacalarını çok sevdim. En sevdiğim kitabı İnsanlar oldu.

8-Bir Sanatçı Gibi Araklayın/ Devam Edebilmek  Austin Kleon

İnsanın bunaldığı zamanlar çok iyi gelen iki kitap. Birinci kitap üretkenliğinizi kamçılar ve yeni pencereler verirken ikinci kitap çağımızın vebası Tükenmişlik Sendromu gibi dertlere deva. Kütüphanemin vazgeçilmez iki parçası olarak yerlerini aldılar.

9-Günaydın Yeryüzü Güzel Irmak/ İlhan Berk

İlhan Berk'in Günaydın Yeryüzü kitabını okumuş ve yalın diline, doğaya olan sevgisine ve bunu dile getiriş biçimine hayran kalmıştım. Fakat bu kitap beni şoke etti. Çocuk masumiyetini erotikleştirerek romantize etme nasıl bir zihniyet anlayamıyorum. Küçüğüm kelimesi ile kastı başka ne olabilir bilmiyorum. Çocuklar hakkında yazılan mahkeme yazılarında "küçüğün yüksek yararına" diye geçer. O yüzden benim aklıma sadece saf masum bir çocuk geldi. Kitap boyunca bu kakafoni devam ediyor. Buyurun kendiniz yorumlayınız.

"Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm Bu bitmemiş şiirler senin ayak bileklerin Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın Tüylerin tay boynun, küçücük çocuk ellerin Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarım

10-İvan Osokin'in Tuhaf Hayatı PDOuspensky

Okuma listemde bekleyen bir kitaptı. Bilim Kurgunun babası sayılan kitaplardanmış ve bir çok yazarı etkilemiş. Bu yıl bu mantıkta benzer kitaplar okuduğum için çok etkilenmedim. Hatta bütün kitabı okurken aklıma gündüz kuşağından bir dizinin sahnesi canlanıp durdu.

11-The Promised Neverland  Kaiu Shirai

Okuduğum ilk mangaydı ve tam anlamıyla bir kitaptan isteyebileceğim her şey vardı. Beni aldı içine çekti. Maceralarına üzüntülerine dahil etti. Ben acıyla kıvranırken yazar son numarasını yaptı. Çok sevdim. Başka mangalarda okumak için heyecanlanıyorum. Konusu bir yetimhanede mutlu mesut büyüyen çocuklar bir anda acı bir gerçeğin farkına varırlar. Burası bir yetimhane değildir ve maceraları başlar.

Spoiler

Aslında her karakterin mutlu olarak bittiği kitaplar biraz havada durur. Aynı Türk dizilerinin finallerinde düğün sahnesi veya yemek masası gibi. Bana çok bayat gelir. Ama kitabın sonundaki son beni çok tatmin etti.

12-Onca Yoksulluk Varken Romain Gary

13-Yağmurlu Deniz/Başaklar Gebe Necati Cumalı

Kitap üç ana bölümden oluşuyor. Yağmurlu deniz, güneş çizgisi ve imdatla gelen. Her bölümün alt başlıkları var. Bir kompozisyon çerçevesinde yazılmış. Şiirler yalın ve duru. Okurken işte dedim bu adam şair. Bu adam her gün kullandığım kelimeleri eğmiş bükmüş ve ondan güzel mi güzel şiir yapmış. Ben süslü sözlerle değil de günlük dille şiir yazanları daha çok beğeniyorum. Böyle gündelik şeyleri hiç görmediğim yönüyle görmemi sağlıyor. Necati Cumalı geç keşfettiğim ve çok sevdiğim yazarlardan

Başaklar Gebe (Arka Kapak)Yalın bir söyleyişle şiire başlayan ve genellikle yaşamak sevinci ve aşk temaları üzerinde edebiyat yapmadan duran Cumalının bu eserinde, çoktan beri aranan ilk üç kitabiyle son şiirleri toplanmıştır. Yalın bir dille kimi zaman insan kimi zaman doğa aracılığı ile duygular tatlı bir şekilde ifade edilmiş.

Bazı şiirleri çok sevdim bana İlhan Berk'i anımsattı. Bazı şiirleri her şairin söylediği türden şeylerdi biraz yavan geldi. Yine de bazı şiirleri öylesine tatlı bir dille yazılmışken nasıl bir o kadar vurucu oluyor anlamadım. Edebiyat böyle bir şey herhalde

14-Buraya Bakarlar Mehmet Fatih Özbey

15- Felsefenin Tesellisi Alain de Botton

16Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın Cuniçiro Tanizaki

17-Erteleme Sanatı John Perry

Kitap oldukça kısa ve insana ertelemek ile ilgili ilginç bir bakış açışı kazandırıyor. Ertelemek üretkenliğe faydalı olur mu? Kronik erteleyiciler nasıl etraflarından oldukça başarılı insanlar olarak anılır tarzında ertelemeye dair ilginç sorulara cevaplar arıyor.

18İşin Aslı, Judit Ve Sonrası Sandor Marai

19-Tavana Bak Firdevs Ev

Çok ilginç bir kitaptı. Daha önce hiç bu tarz büyülü gerçeklikle yazılmış bir kitap okumamıştım. Pek bana hitap etmese de hikayeler derindi. Özellikle Derya'nın öyküsü beni kalbimden etkiledi. Ama işte böyle tam etkileniyorsunuz sonra garip bir şey oluyor. Sanki her şey bir rüyaymış gibi etkisini kaybediyor. Kitap hakkında ne düşündüğüm allak bullak. Fakat eklemeliyim ki ilginç bir deneyimdi

20-Göğü Delen Adam Erich Scheurmann

Bir tane söz vardır. Bir şeyi değiştiremiyorsan bakış açını değiştir diye. Çünkü herkes bilir ki bakış açısı gerçeklik algımızı etkileyen en önemli faktördür. Bu kitap alışageldiğimiz yaşama bir yerlinin güneşin çocuklarının gözünden bakmamızı sağlıyor. Sıcacık yuva dediğimiz evlere taş kutu diyen, şehirlileri yarık insanı olarak niteleyen, insanın taptığının küçük sarı demirler olduğunu ifade eden mükemmel kitap. Kesinlikle tüm insanların okuması gereken bir kitap. Dili kolay ve anlaşılır, anlatım merak uyandırıcı. Eve alıp istifleyip hediye diye her yere götürmelik bir kitap

21-Frankenstein Mary Shelley

Kitabın beni bu denli etkileyeceğini içime dokunacağını hiç düşünmemiştim. Derinden etkilendim. Çok düşündüm çok kafa yordum iyi kimdir? Kötü kimdir? Bir cani nasıl yetişir? Cani yalnızca üstü başı kana bulanmış olan mıdır? O caninin yetişmesinde etkisi olan kaç insan vardır?

Tarık Tufan'ın bir kitabın bir genç bir koltukta yalnız başına öldürdüyse kendini o ölüm yalnız başına olmamıştır onda bir çok insanın parmağı vardır tarzında bir söz geçer. Bir insan öldürüldüğünde de durum aynıdır. Onu öldüren yalnız başına mı öldürmüştür sahiden? Yoksa o ölümün içinde başkalarının parmağı var mıdır?

22-Aganta Burina Burinata Halikarnas Balıkçısı

Bu kitapla ilgili blog yazısı için tık

23-Her Umut Ortak Arar/ Bütün İyiler Biraz Küskündür Nilay Örnek

Nilay Örnek podscastleri ile tanıdığım ve sevdiğim birisi. Kitapları Storytel'de görünce dinledim. Yumuşacık çok tatlı bir radyo programı dinler gibi hissettim.

24-Peri Gazozu / Velhasıl Ercan Kesal

Peri Gazozu çok etkilendim kitaplardan biri oldu. Bu topraklarda anlatılmayı bekleyen ne çok hikaye var dedirtti bana. Okurken o an orada hemen yanı başlarında bende vardım sanki. Kitap insanı içine alan sarıp sarmalayan üzen düşündüren yapıda sıcacık samimi bir ülke anatomisi.

Bonus:

Kendini İyileştirme İşi Nasıl Yapılır Nicole LePera

Dağıldığım bir süreçte okudum. Katılmadığım bazı fikirlerle beraber genel olarak bana iyi geldi.

Bütün İnsanlar Ölümlüdür Simone de Beauvoir

24 yaşımın okuduğum son kitabıydı. Tek solukta okudum.