28 Kasım 2020 Cumartesi

ah bir sahaf olsaydı

 

 


Gökte bulutlar kafamda vizeler aklımda online eğitimler.

Bu ara bana bir şey oldu instagramda sürekli canlı yayın izlemek istiyorum. Aslında  hiç sosyal medya alışkanlığım yoktur. Sırf ögrencilerime oyun bakmak için açmıştım instagramı. Ha birde twitter var.Onu da geçen haftaki okulöncesi twitter savaşlarında ön cephelerde yer almak için açmıştım.Aslında hala twitterda direniş sürüyor  ama okul açıldı  ve yapmam gereken şeyler  olduğu için cepheyi terk ettim.

Ne diyordum instagram canlı yayınları.   Bu aralar yazarların canlı yayınları arttı o yüzden de olabilir fakat gerçek şu ki  canlı yayında entektüel camiayı  izleyince kendimi  aktif hissediyorum.

Mutlu anlar koleksiyoncusunun bugün yazdığı yazıyla bloga kendi çektiğim fotoğrafları koymak için kollarımı sıvadım.Kameramı aldığımda bir hevesle çektiğim ne varsa topladım.Ama bu beni yıprattı.Neden mi? Eski fotograflarda kendimi gördüm.Hani önceki yazımda demiştim ya.Bir gün sokakta çocukluğunla karşılaşırsın gençlik hayallerinle.Bende o fotoğrafta ne düşündüğümü şimdi neler yaptığımı görünce bir kötü oldum.O fotograflarda  hayatının her anından zevk alan,gözleri parlayan o kızı gördüm.

Geçenlerde Bacon'un denemelerini okurken  çok güzel bir söz geçti.Mutluluğun sağladığı iyi şeyler özlenmeye değer ama mutsuzluğun sağladığı iyi şeylerse övülmeye.  Evet mutsuzum eve istemediğim bir işte çalışıyorum vee bir yıl boyunca istifamı veremem.Ama yine de yaşamıma bir şeyler katabilirim bu süreçte.Muhakkak bu küçük ve önemsiz yaşamımdaki sorunlar beni ciddi anlamda üzüyor.Bu stres halinden nefret ediyorum.Aklıma huzur romanında geçen bir  cümle geliyor '"Elbisem çok eski olsun... Fakat bahçemde en iyi güller yetişsin'

Yani ben  ne çok para ne macera isitiyorum.İstediğim çiçek dolu bir bahçe ve kitap dolu bir kütüphane.Bu söz monetindi galiba emin olamadım .Çiçek deyince aklıma o geldi.Ama ben çiçeklerden ziyade yeşil bitkileri daha çok severim. Çünkü  çiçeklerin açmasını beklemeyi,döküldüklerinde üzülmeyi sevmem.

Masamda velimin öğretmenler gününde aldığı çiçekler. Siz ilk öğretmenisiz ve bizim için çok değerlisiniz dediler. Müdire ''iyisin ve seni en büyük yaşta göreceğim inşallah'' dedi. İnşallah dedim.O bilmiyordu inde şek ve şüphe vardır. Kesinlik belirtmez "Allah dilerse olur" anlamına gelir. Anneannem hep derdi inşallah değil biiznillah deyin diye.Öğretmenlik kutsaldır ana gibi diye jenerik çaldı beynimde. neyse oldukça  kesin bir şekilde söyleyebilirim ki yaşamdan finansal bir isteğim olmadığı için özgürüm.Kariyer kaygım da yok.Mandıra filozofu değilim.Sadece sevdiği mesleği icra etmek isteyen bir insanım.Malesef ki ne istediğimi bilemediğim için deneyeceğim.Köy öğretmenliği,sosyal hizmet görevlisi,kitap evinde bir çalışan,tercüman,rehber ne varsa.

Kapatalım bu konuyu çünkü bu liste uzar gider.

Bu arada Jule Payot irade terbiyesi kitabında benim gibi bir oraya bir buraya konup hiç bir alanda uzmanlaşmayanları kınıyor.Neyse ki tarihte başarılı olan emsallerim çok.Bakınız Hezarfen Ahmet Çelebi.Hezar farsça bir ek ve bin demek fende ilim. Bir çok dalda araştırmalar yaptığı için halk ona böyle demiş.Yahut Da Vinci , bu  düşüncemin temsilcilerinden.Tabi ben bu mertebede olamasamda sürekli iş değiştiren ipe sapa gelmez, bir baltaya sap olmaz bir tip değilim.

Tamam şimdi bu konu kapandı.Devam edelim.

Bu arada anneannemin annesi geçen hafta vefat etti. aAneannem kendine gelemedi ve küçük bir kız çocuğu gibi sessiz sessiz ağladı. Cemal süreyya'nın dizeleri döndü durdu beynimde.  ''Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum'' 

Sonra vivensede uzun zamandır takip ettiğim bir çalışma masası vardı.İndirime girmiş tamam alayım dedim abim araya girdi ben sana yaparım diye erkekliği tuttu.Sonra depoya indi.Tahta buldu,bacak kesti.Ortaya iş gören istediğim tarzda fakat bohemlikten uzak kasabalarda muhtarlıklarda bulacağımız türden bir şey çıktı.Çok uğraştı kırılmasın diye kullanıyorum.Askere gidene kadar 25 gün sonraya kadar yani umarım bu masayı benimseyip sevmem.sol beynim ağır basar ve istediğim masayı alırım diyecektim ama belkide sol beynim finansal açıdan düşünüp bunun daha mantıklı olduğuna karar verebilir.

Ama genelde bemde ne sağ ne sol ikisine de pek iş düşmez. neden çünkü çalışmam gereken sınavlar hazırlamam gereken evraklar varken ben burada bunları pekala gönül rahatlığı ile yazabiliyorum.

Bir türlü kitap siparişi veremedim tavsiye ettiğiniz bir site var mı? Keşke şehrimde bir sahaf olsa.fakat yok turistik bir yer ve kahve kitap evleri var.

Benim sepya fotoğraflara bakıp hayallere dalacağım,tozunu içine çekip hapşıracağım,saman kağıtlarına dokunamayıp uzaktan seveceğim,sahipleri ile hoş sohbet edeceğim sahaflara ihtiyacım var.

Şimdilik bu kadar.

Kalın sahafla.

 


yukarı aşağı

 

           
(görsel pexel.com sitesine aittir.)


                          Lunapark bahçe sinemaları ile yan yana yaşıyor. Kabuklu yemiş ve Zeki Müren. Yazlar hep böyle.

Mustafa Kutlu 

Zaman denilen devridaim makinesi ,rengarenk bir dönme dolap gibi .allı pullu ışıklarını etrafına saçarak deveran ediyor yukarı aşağı yukarı aşağı.

Çocukları büyütüp,büyükleri küçülterek  durmadan hareket ediyor. O makinenin içinde bizler bazen her şeyin farkıdaymışcasına, bazense her şeyden habersizcesine  yaşamaya devam ediyoruz.

Çocukluğumuzun arka bahçesinde yaşamın türlü güzelliklerini yaşayıp sonrasında birer yetişkin oluyoruz. Sorumlulukları ve ödevleri olan yetişkinler. Sabah kalkıp gitmesi gereken bir işi olan,ay başında gelecek maaşı bekleyen  yetişkinler. Çoğu zaman bu rengarenk dönme dolabın metal kısımlarına bakakalıp ne gökte ki mavilikten ne de arzdaki yeşillikten haberdar oluyoruz. Şu okul bi bitsin,şu terfi bi gelsin diyoruz.

 dönme dolap dönmeye devam ediyor. Yukarı,aşağı,yukarı aşağı.

Neden sonra ansızın bir öğleden sonra bir sokak ortasında çocukluğuyla yahut gençlik hayalleriyle karşılaşmışçasına donup kalıyoruz. Ben kimdim ve burada ne yapıyorum bile demeye vakit kalmadan çoktan yüzlerinde çizgiler saçlarında aklar olan, sahaflarda unutulmuş  sepya fotoğraflarda ki o insanlardan oluyoruz.

Dönme dolap rengarenk ışıklarını saçarak dönmeye devam ediyor. Yukarı aşağı ,yukarı aşağı.

20 Kasım 2020 Cuma

kayıp değerler manifestosu

 

                                                                     
(ben noktalama işaretlerine ve imla kurallarına inanmam sevgili okuyucu.ben saygıyla yana yana dizilmiş harflere sevgi dolu hecelere inanırım)
Cogita quamdiu eadem feceris; mori velle, non tantum fortis, aut miser sed etiam fastidiosus potest.
“Ne zamadan beri hep aynı şeyleri yapıp durduğunu düşün bir kez; ölmeyi yalnız yiğit ya da mutsuz kişi değil, bıkkın kişi de ister.

fark ettiniz mi bazı değerler kayboldu.kimi birden bire.kimi yavaş yavaş siliniverdi.

bir süredir kafamın içi okul çıkışı saatinde seyir halinde olan halk otobüsleri gibi.dolu ve dolmaya devam ediyor.daha ne kadar dolar? burası çoktan dolmuş diyorsun fakat daha da daha da dolmaya devam ediyor.2.üniversite kapsamında başvurduğum üniversitenin vize sınavları başlıyor.okullara uzaktan eğitiim haberini duyunca çok sevinmiştim.çünkü küçük yaş grubu maske mesafe sıfır.ilk zamanlar derslerde hiç maske çıkarmayıp sürekli eşyaları elimi dezenfekte ediyordum.ama bir yerde çabalamaktan sıkıldım.hasta olma ihtimali olan çocukların bile okula gelmesi risk ihtimali olan velileri veya hastalığı yeni atlatmış velilerin bile şuursuz davranışları beni yıldırdı.

sonra bütün okullar uzaktan eğitime geçerken anaokulları yüzyüze kararı aldı.açıklama kısmında işe giden  anne babalar için ibare yer alınca haliyle okul öncesi öğretmenleri ayağa kalktı.okul öncesi eğitim zorunlu bile değilken pandemi zamanı tüm okullar online iken okul öncesinin yüzyüze olması tabi ki herkesi düşündürttü. 
beni üzen şey cühela takımınca mevcut olan okul öncesini işten dönene kadar çocuğun oyalanacağı yer olarak görülmesi olayının resmi makamlarca adeta onaylanma.
benim öğrencilerim zaten minik olduğu için velilerin okula verme sebebleri sırasıyla
1.bir işte çalışma bırakacak yer bulama
2.çocuğa hamile olma
3.ev hanımı olup iş yükünü azaltma
kendi velilerimde durum böyle.ilk iki kısım bunu dillendirmekle beraber 3.kısım kendini saklar.onların bu halleri eve gönderdiğiniz etkinliklerin yapılmaması, hafta içi okunmasnı istediğiniz hikayelerin okunmamasndan gelir.bütün bunlar bir yana benim gibi eğitimci olan 3 velim var ve 3 özel eğitimde öğretmen.o kadar ilgili ve o kadar bilinçliler ki.eğitimin farkındalar,gerekliliğin farkındalar.

hani herkes evladı için çalışıyor ya.ona zaman ayırmadan ama onun için çalışıyor ya.bir  radyo tiyatrosu bırakıyorum.dükkana gelen baba ve hayallerini satın almak için kullandığı para birimi size anlatmak istediklerimi anlatacaktır.



ve kim ne derse desin öğretmenlik kutsal meslektir.Doğan Cüceloğlu öğretmenlik yapmak ve öğretmen olmak bambaşka şeylerdir diyor.elbette ki öğretmenlik yapan parasını alıp çıkanlar vardır.fakat görüyorum sevgili okuyucular öğretmen olanları bir dağ başında bir köyde,şehrin ortasında gri binaların arasında bir çocuğun kalbine dokunan öğretmenler var.ve okul öncesi eğitim kağıt kesmek,uhuyla pul yapıştırmak değildir.hayal gücünden yoksun sıralarda ezberci sisteme girmeden çocukların çocukluklarını yaşayacağı kendilerini keşfedeceği yerlerdir.