27 Haziran 2020 Cumartesi

haziran ilham okları

                   Haziran ilham oklarıAnimation Inspiration GIF by Aishwarya Sadasivan - Find & Share on ...
merhaba ilham kirpileri  küçük keşifler büyük mutluluklar dolu yazıma hoş geldiniz.

Okudum
8 kitap okumakla beraber en sevdiklerimi yazmak isterim.


Meltem gürle'nin bir gazetesinde yazdığı köşe  yazıları  o kadar edebiyat dolu ve o kadar sıcak  ki bir çırpıda  okudum önsözde  geçen  şu  cümle "Yazmaya o kadar geç başladım ki, hâlâ çok erkendi. "
Ve kitabın ithaf edildiği  kimse  "Dedem Kemal (Üren) Usta, araba tamircisiydi. Bu kitabı ona adıyorum. Birçok konuda olduğu gibi şunda da haklı çıktı: “Otomobiller ile romanların iyisi, hızlı ve parlak olanlardan değil, zamana direnenler arasından çıkıyor.”
Beni en çok  etkileyenlerdendi.

Didem  madak
bir yazarın bir eserini sevince korkarım ya diğer eserleri kötüyse diye.bu acaip ve gereksiz korku nerden geldiyse geldi ve içime yer edindi.bir yazarın tüm kitaplarını okumak mı? bir yönetmenin tüm filmlerini izlemek mi? bu korkuyu yenmek için grapon kağıtları kitabıyla tanıyıp çok sevdiğim yazarın tüm kitapları hepi topu 3 olunca aldım.yersiz bir korkuymuş bu kadar çabuk aşacağımı düşünmezdim.o yazarın tüm kitaplarını okuyunca onu daha bir iyi tanıyorsun.kaleminin değişkenliğini yaşamının izlerini keşfediyorsun.
1000 kitaba yazdığım  şu yazıyı  koyayım.
Sen nasıl bir şairdin? Çiçeklerle acıları nasıl böyle güzel bir birine geçirdin.Kelimelerle,susulan onca şeyleri nasıl böyle aleladeleşmeden anlattın.Ahlat ağacından yola çıkıp bu kadar ahını el kadarcık mısralara nasıl sığdırdın?
Çiçeklerle bezeli yalnızların
Çocukluğun arka bahçesinin yazarı Didem Madak.

Kitablarını  çok  sevdim grapon kağıtları  ve ahlar ağacı  favorilerimden.

Keşfettim
site
Marinatimer diye  bir site.Pomodoro tekniği ile çalışmak  için  2 saatlik bir seans oluyor. istersen o seansa arkadaşlarını  davet edebiliyorsun.Bu şekilde ortaklaşa  çalışmanın  verdiği  zorundalık duygusu yahut düzen  oldukça  etkili.
pomodoro tekniğini bilmeyen iiçin dikkati çabuk dağılan modern insana getirilmiş modern bir çözüm.25 dakikalık çaılşma esnasında yaşamın bütün dikkat dağıtıcı etkenlerine kulaklarınızı tıkıyor sadece dersinizi çalışıyorsunuz.5 dakika mola ve çalışmaya devam.ders çalışmak içimden gelmediğinde bu teknik çok işime yarıyor.kısa zaman bizi heveslendiriyor.
youtube kanalı
minimalist günlük
minimalist yaşam üzerine onlarca youtube kanalı olsa da bu kanalda ki kısa ve profoyonelikten ziyade samimi videolar hoşuma gitti.52 küçük değişiklik adında bir challange var ki acaip tatlı.
aynı  zamanda kanalın blogu ayrı bir hoş.
köşe yazısı
bir önceki yazımda bahsettiğim yazı için tık güneş kremi kullanın herhalde en favori köşe yazım oldu.

21 Haziran 2020 Pazar

98 sınıfının bay ve bayanları. güneş kremi kullanın!



Mary Schmich'in 1 Haziran 1997 yılında  Şikago  gazetesi için  komik ve oldukça mantıklı bir yazı olan to wear suncreen yazar.Yazı çok  sevilir ve insanlar delicesine e posta yolu ile bu yazıyı  birbirlerine atarlar. Fakat yanlışlıkla  yazı kurt vonnegut a ait zannedilir.O  ise bir açıklama  yapar  , "Yazdığı şey komik, akıllı ve büyüleyici, bu yüzden kelimeler benim olsaydı gurur duyardım." 1998'de Schmich, sütunu Wear Sunscreen adlı bir kitap olarak yayınladı . Ben youtube'da Bu video sayesinde böyle  güzel  bir eserle tanıştım. Buyrunuz;
“98 sınıfının bay ve bayanları. güneş kremi kullanın.
eğer size gelecek için bir öğütte bulunacak olsaydım, bu güneş kremi olurdu. güneş kreminin uzun süreli yararları bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır ancak vereceğim diğer öğütlerin hepsi kendi dolambaçlı deneyimlerinden daha güvenilir değildir. şimdi bu öğütleri dağıtacağım.
gençliğinizin gücünün ve güzelliğinin keyfini çıkarın. ya da boşverin. gençliğinizin gücünü ve güzelliğini kaybolana kadar anlamayacaksınız. ama bana güvenin, 20 yıl içinde, fotoğraflarınıza geri dönüp bakacak ve ne kadar çok imkanınızın olduğunu ve ne kadar gözalıcı göründüğünüzü kavrayacaksınız. düşündüğünüz kadar şişman değilsiniz.
gelecek için endişelenmeyin. ya da endişelenin, ama bilin ki endişelenmek ancak bir cebir denklemini sakız çiğneyerek çözmek kadar etkilidir. hayatınızdaki gerçek sorunlar endişelenen aklınızın ucundan bile geçmeyecek sorunlardır, sıradan bir salı günü saat 4′te boş bir anınızda yakalayan cinsten.
her gün sizi korkutan birşey yapın.
şarkı söyleyin
diğer insanların kalplerine karşı kayıtsız kalmayın. sizinkine kayıtsız kalan insanları da boşverin.
gevşeyin.
zamanınızı kıskançlıkla heba etmeyin. bazen öndesinizdir, bazen geride. yarış uzun ve sonunda sadece kendinizledir.
aldığınız iltifatları hatırlayın. hakaretleri unutun. eğer bunu başarabilirseniz, bana nasıl yaptığınızı anlatın.
eski aşk mektuplarınızı saklayın. eski banka evraklarınızı atın.
gerinin
eğer hayatınızla ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız kendinizi suçlu hissetmeyin. tanıdığım en ilginç insanlar 22’sinde hayatlarıyla ne yapacaklarını bilmiyorlardı. bildiğim bazı 40 yaşındaki ilginç insanlar ise hala bilmiyor. 
(Yarın  22 ye giriyorum😊)
yeterince kalsiyum alın.
dizlerinize nazik davranın. gittiklerinde onları özleyeceksiniz.
belki evleneceksiniz, belki evlenmeyeceksiniz. belki çocuğunuz olacak belki olmayacak. belki 40′ında boşanacaksınız, belki 75. evlilik yıldönümünüzde çılgın tavuk dansını yapacaksınız. ne yaparsanız yapın, kendinizi çok fazla kutlamayın, çok da fazla azarlamayın. seçimleriniz yarı yarıya şanstır. diğer bütün insanların da.
vücudunuzun keyfini çıkarın. onu her şekilde kullanın. ondan ya da başka insanların onun hakkında düşündüklerinden korkmayın. o sahip olacağınız en muhteşem enstrümandır.
dans edin, oturma odanız dışında edecek hiçbir yer olmamasına rağmen de olsa.
talimatları okuyun, onlara uymasanız bile.
güzellik dergilerini okumayın. onlar sizi sadece çirkin hissettirecektir.
ebeveynlerinizi tanıyın. ne zaman göçüp gideceklerini hiç bir zaman bilemezsiniz.
kardeşlerinize iyi davranın. onlar geçmişinizle aranızdaki en kuvvetli bağdır ve büyük ihtimalle gelecekte sizinle birlikte kalacak insanlardır.
arkadaşların gelip geçici olduğunu anlayın, ama sadece en değerli birkaç tanesine tutunmanız gerektiğini bilerek. yaşadığınız yer ve yaşam tarzındaki uzaklıkları kapatmak için çok çalışın, çünkü yaşlandıkça sizi gençken tanıyan insanlara daha çok ihtiyacınız olacak.
new york’ta bir kez yaşayın, ama sizi çok sert kılmadan ayrılın.
kuzey california’da bir kez yaşayın, ama sizi çok yumuşak kılmadan ayrılın.
gezin.
bazı vazgeçilmez gerçekleri kabullenin: fiyatlar yükselecektir, politikacılar kandıracaktır. siz de yaşlanacaksınız. ve yaşlandığınız zaman, genç olduğunuz zamanlarda fiyatların makul, politikacıların soylu ve çocukların büyüklerini saydığını söyleyeceksiniz.
büyüklerinize saygı duyun.
başka kimsenin size destek olmasını beklemeyin. belki güven fonunuz vardır. belki de zenginliğiniz olacaktır. ama her birinin ne zaman tükeneceğini hiçbir zaman bilemezsiniz.
saçınızla fazla oynamayın, 40′ınıza geldiğiniz zaman 85′inde görünecektir.
kimin öğütlerine kulak verdiğinize dikkat edin, ama öğüt verenler konusunda sabırlı olun. öğüt bir tür nostaljidir. öğüt vermek, onu çöplükten çekip, temizleyip, çirkinz kısımlarını boyayarak geri dönüştürerek değerinen daha değerli hale getirmektir.
ama güneş kremi konusunda bana güvenin.”

Güneş yüzlü çocuk

( görsel pexel.com sitesinden)

Bazen cümleler  parmaklarımın  ucuna birikiyor.yaz diyor  yaz ve kurtar  beni.anlat ve kurtul.cümlelerini dizele.kelimelerini sırala  ve başlasın  şamata.anlatacak  hikaye bitmez  kelimelerimiz biter.heyecanimiz biter. Bir ağacı ancak değerli  şeyler  yazacaksanız  onu bir mektup kağıdı  yapacaksanız  kesin.bi kalbi asla kırmayacaksanız  konuşun. Bütün  komşularınız  toksa uyuyun.unutamıyorum  sevgili kelimeler.karşı apartmanda oturan sürekli  kavga eden çiftin  ve ağlayan  çocuğun  hikayesini.Ev sahibi uzun müddet  ses çıkmayınca  girmiş  eve ve görmüş  bütün  ev yerli yerinde.bir kaç  eşyalarını almışlar. Koltuklar halılar  kalmış  her şey .ama kızmamış ev sahibi  çünkü  görmüş  evde yiyecek hic bir şey  yokmuş  ve ocakta yağ  lekesi yokmuş  yemek pişmemiş  nicedir.Kimisi "deselermiş zor durumdayiz diye"dedi.kimisi "eşyalarını  satsalarmış "dedi.kimisi "kaçmasalarmış  adam çalışsaymış"  dedi.kimse "acaba şimdi  nerdelerdir?"ve"ne yapıyorlardır ?demedi.kimse çalsaydık  kapılarını  ve tanısaydık  onlara demedi.Adam bir değişikti  kaba sabaydı.gece bağıra  çağıra  telefonla  konuşur  sigarasını  yakardı. Kirli sakallarından  gargemel reçel  yapardı.kadın  silikti.pencereleri kapatır  perdeleri açmazdı. Mahalleliden çekinir utanırdı herhalde.kendisine ait olmayan suçun  cezasını  kendine kesmişti. Bütün  bunlar bir yana kıvırcık saçlı  güldü  mü  yüzünde  güneşin  parladığı  3 yahut 4 yaşlarında  bir çocukları  vardı. Her şeyden  habersiz balkonda cıvıldardı.Annesi fark etti mi içeri  katar ama o bir aralık  bulur ve çıkardı. Çamaşır  asarken  ve gürültüden  öfkeyle  pencereyi açarken  görürdüm  onu.Seslendim bir kaç  kez hatta.Ama gülümsedi  anlamayağım bir şeyler  söyledi. Ismin ne dedim?Adın  ne? Bir türlü  öğrenemedim.Annesi hiç  adıyla  çocuğu  çağırmadı. Adam  hiç  adıyla  kadını  çağırmadı. Yan apartmanda Jose saramagonun romanları  gibi  isimsiz insanlar vardı. Güneş  yüzlü çocuk,silik kadın,kaba adam. Ve koca önyargıları  olan mahalleli.Yeni kiracılar  var şimdi. Adam sakin ,kadın  konuşkan ve çocuk  onun da yüzü  gülünce  parlıyor. Ama o kadar karanlık  değil  ya evleri .o yüzden  güneş  gibi değil .Ve mahalleli,Unuttular isimsiz kiracıları  ve yer açtılar  yeni taşınana.
Ben üzgündüm.bugün  o evin altında  yavrulamış  bir kedi gördüm  yarın  mama alacağım. Ve kedinin adını  güneş  koyacağım.

18 Haziran 2020 Perşembe

Kuzu yolu

Bir kere daha hayretler içerisinde  kaldım.alışkanlıkların alışılmış  rahatlığını  bırakmanın  kafani baska yöne  çevirmenin  o güzel  dünyasında  dolandım. Her zaman gittiğim  bir yürüyüş  yolu vardı  selvilerden geçen  ve suyu takip eden ama bugün  hep gördüğüm ama hiç yürüyüş  yapmadığım  evimizin  altında  kalan o yoldan yürüdük ablam ve kardeşimle. Ne acaip bir kadın  fotoğrafta  gözükmeyen yaklaşık  6 tane gökdelenin  karşısındaki arsada kuzu otlatıyordu.Kuzular boynunda çanlarıyla asfalt yolda yavaş yavaş yürüyordu.Ne garip bir manzaraydı  dahada garibi  hiç görmedim  daha önce onları. Demek ki evimizin bitişiğinde ki tepeden uzun zamandır  bakmamışım  gerçek  manada.
 Yarın  bir kac  yere hauvanlar için  su kabi koyacağım. Her gün  dışarı  çıkmak  zorunda  kalıyorum  bir sebebten  geçerken  yol üstündekilere bakarım.mahallede bir kedi yavrulamıştı dün  bizim bahçedeydi  bugün  sordum soruşturdum  bulamadım.bir paket mama vermek isterdim.Iyilik yapmaya ihtiyacım  var şu sıralar. Kendimi kokuşmuş iskambil kağıtları  gibi hissediyorum.ordan oraya anlamsızca savruluyorum.
Günler  tek bir saat gibi insafsızca harcıyorum. Uyanmam ve bir şeyler yapmam lazım.düş yakamdan bir dönem trafik lambaları gibi aktif,eski ankesör  kartları  gibi pasif olma durumu!

Bir alıntı koyalım şuraya 


 "insanlar zenginlik elde etmek için zihinsel 
donanım elde etmek için, uğraştıklarından bin kat daha çok 
uğraşırlar; oysa insanın mutluluğu üzerinde ne olduğunun, 
neye sahip olduğundan kesinlikle daha çok katkısı vardır." 

  Arthur Schopenhaurer
Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar 

Bir kitap bir cümle yaşamımızı  değiştirmeli  
Bir yol bir kaç  kuzu umudumuzu artırmalı  bazen
Işte  tüm mesele bu
Kafamızı  çevirmediğimiz 
Bir yöne çevirmek 

Fotoğrafda hiç gökdelen  yok biliyorum. Bir dahaki yürüyüşte  fotoğraflarım.
Inanmasi zor demi?

17 Haziran 2020 Çarşamba

Kaptan amca kelimerimi çal!


Kelimeler kafamda körebe  oynuyor.her biri birini kovalıyor .birisi diğerine  yaklaşsa  yekdiğeri olanca hızıyla  kaçıyor. Düşüncelerim mor  salkımlar  gibi olgunlaşıyor  ve olgunlaştığı  anda saçılıyor. Bu o kadar hızlı  ve beklenmedik  bir şekilde  oluyor  ki pek çoğunu  unutup birazını  anımsıyorum. Öyle  yada böyle  sonuçta  hepsini  özümsüyorum.hep aklimda dolaşanlar ,perdenin ardında bir an beliren  gölge  gibi  gelip gidiverenler.
Bu sıralar  ablam sakin ve özverili  olduğumu  söylüyor. Sakin ve özverili. Bana  ne uzak iki kelime.Didem Madak'tan şiirler  okuyorum.dizelerinin altını  çiziyorum. Arada dışarı  çıkıyorum. Isim bitince  öylece orda burda geziyorum.sokakta yanından  geçtiğim  insanların  yaşamını merak  ediyorum. Elinde boya kutusu kır saçlarına dalga dalga omuzlarına dökülen  o adam nereye gidiyor?Bir ressam görüyorum  yağlı  ellerinde ve güneşten  yanmış teninde.Sahi bir duvar usta mıydı  yanımdan  geçen ? Oysa bıraksalar  rönesansı sıvalı  duvarlara  tekrar uyandırır gibi. Geçen  koşu  yolunda gördüğüm  pembe kırmızı  karışık  saçlı  genci görüyorum bir  kez daha. şehrin  diğer  ucunda  gördüm  ve ben onu tanıdım.sahi tekrar karşılaştığım ve tanımadığım ne cok insan vardır.belki benide görüp  tanıyan  kırmızı kankenli  yere bakarak yürüyen  kız diyen vardır.Belkideacaba çantasında  hangi kitap  vardır  diye bile düşünmüşlerdir. 
 köprüden  geçerken  kaptan amcayi görüyorum.kimdir ne yer ne içer  bilmiyorum. Kimi zaman kaptan kimi zaman asker formali yaşlıca  bir adam.Bazen elinde teyp olur bazen olta.hep köprüden  geçerken  görürüm. Durdurup sormak isterim.yaklaşıp beraber yürümek. Soru sormaz büyük  olasılıkla  ne var demez yanında  gelmeme izin verir.Ama şaşırır  yinede.o oltasını ırmağa  sallar ben düşüncelerimi  havaya.o yakalamak için  çalışır. Bense savurmak için .hadi gidin arsız  kelimeler.rahat bırakın  beni.3 5 kelime neyi değiştirecek? Ben böyle  karamsar  düşününce  farkeder herhalde kaptan amca.Belki kızar,belki omuz silker.Belki bir daha ki sefer sormalıyım  ona ne zaman olta alırsın ne zaman teyp çalarsın?Bırak teypi benim kelimelerimi çal o zaman bende bir olta alırım. Belki o zaman yakalarım .kimim ben? Kim olacağım?

10 Haziran 2020 Çarşamba

Zen ve motosiklet bakım sanatı alıntılar #2

Alıntılar zen ve motosiklet bakım  sanatı kitabından  kitabı daha bitirmedim ama sevdim.

Doğrusu, garip bir şeydi; gerçek,
kapınızı çalıyor ve siz “Git buradan, ben
gerçeği arıyorum,” diyorsunuz ve o da gidiyor. Gerçekten garip.
•Örneğin, iyi yerleri haritada belirlemeyi
öğrendik. Eğer çizgi kıvrılıyorsa bu iyidir;dağlık bölgeyi gösterir. Eğer yol, bir kasabayı bir kente bağlayan ana arter ise bu kötüdür. En iyisi, hiçbir yeri hiçbir yere bağlamayanveondan daha çabuk gidebileceğiniz bir alternatifi olan yollardır.
•Çoğu zaman öyle bir acele içindeyizdir ki konuşmaya fırsatımız kalmaz. Sonuç, günden güne sonsuz bir sığlaşma ve kişiyi, zaman geçip gittikten sonra, geçen yıllara şaşmaya ve üzülmeye götüren bir tekdüzeliktir. Şimdi zamanımız olduğunu bildiğimize göre, buzamanı önemli görünen şeyler hakkında derinlemesine konuşmaya harcamak istiyorum.
•“Yeni nedir?”, ilginç ve sonsuza dek uzanan bir soru, fakat üzerine gidilirse ortaya çıkan, boş şeylerin ve modanın sonsuz şaklabanlığı, yarın dibe çökecek bir çamurdur.
• Bugün ortak bilincimizin akıntısı kendi kıyılarınıbozuyor, ana doğrultusunu ve amacını yitiriyor, çukur yerleri basıp, tepelerin karayla bağlantısını kesip yalıtıyor ve tüm bunlar kendi iç momentine kör- lemesine uymaktan başka hiçbir amaca dayanmıyor.
• Teknoloji ve sistem karşıtı insanlar için,
“Beatnik” ya da “Hippy” gibi klişe adlar icat edilmiştir, daha da edilecektir. Fakat kitle terimleri icat ediliyor diye bireyler kitle insanına dönüşmez.
•Bazıları keten çiçekleriyle masmavi olmuş, okyanus yüzeyi gibi dalgalanıyor.
•Fiziksel rahatsızlık ancak ruhsal durum iyi olmadığında önem kazanır. Bu durumda, rahatsızlık yaratan şeye takarsınız, bu da sizi iyicerahatsız eder. Fakat ruhsal durumunuz iyiyse fiziksel rahatsızlık fazla bir anlam taşımaz.
•Zaten bu acelecilik kahrolası bir yirminci yüzyıl tavrıdır.
• Bir konuda acele etmek istiyorsanız ona pek özen göstermiyor, başka şeye geçmek istiyorsunuz demektir.
• Bu kitabı Chris hiç duymamış;
insan bu kitabı yüz kere bıkmadan
okuyabilir. Hep, onun anlayabileceğinin çok üzerinde bir kitap bulup kitabı ona kesintisiz değil, soru-cevap tarzı okumaya çalışırım. Bir ya da iki cümle okuyup onun soru bombardımanını beklerim, yanıtlarım, gene bir ya da iki cümle okurum. Bu yöntemle klasikler gayet iyi okunur. Bu şekilde yazılsalar daha iyi olurdu. Bazen tüm bir geceyi, okumak ve konuşmakla geçirip, sonunda ancak iki-üç sayfa ilerlediğimizi gördüğümüz olmuştur. Bu, bir yüzyıl önce uygulanmış bir okuma tarzıdır...

6 Haziran 2020 Cumartesi

ZITLIK ETKİSİ #Dh4



Neden manken kız arkadaşlarınızla birlikte görülmemelisiniz?
Robert Cialdini Influence adlı kitabında, 30’lu yıllarda Amerika’da bir giyim mağazası işleten Sid ve Harry kardeşlerin hikâyesini anlatır. Sid satıştan sorumludur, Harry ise terzi atölyesinin başındadır. Sid, aynanın karşısındaki müşterinin takım elbiseyi gerçekten beğendiğini fark ettiğinde biraz ağır işitir taklidi yapardı. Müşteri fiyatı sorduğunda kardeşine seslenirdi: “Harry, bu takım elbise ne kadar?” Harry dikiş masasından başını kaldırıp cevap verirdi: “Bu güzel pamuklu takım 42 dolar” –ki bu o zamanlar için fahiş bir fiyattı. Sid anlamamış gibi yapardı: “Kaç?” Ve Harry fiyatı tekrarlardı: “42 dolar!” O zaman Sid müşteriye dönerdi: “22 dolar diyor.” Bu noktada müşteri alelacele 22 doları bırakır ve gariban Sid “hatasını” fark etmeden pahalı takımla birlikte koşar adım mağazadan çıkardı.
(Güzel  taktik.etiketlere sözüm ona önceki fiyâtlarını yazmalarıda bu minvalde olsa gerek)
Belki şu deneyi okul zamanınızdan bilirsiniz:
İki kova alırsınız, birine ılık su, diğerine buzlu su koyarsınız. Sağ elinizi bir dakika boyunca buzlu suda tutarsınız. Sonra iki elinizi birden ılık suya sokarsınız. Ne hissedersiniz? Sol eliniz suyu ılık algılar, sağ eliniz ise kaynar su gibi.
Sid ile Harry’nin hikâyesinin de su deneyinin de temeli zıtlık etkisidir: Eğer karşımızda aynı anda daha çirkin, daha ucuz, daha küçük vs.
gibi bir örnek varsa, bir şeyi daha güzel, daha pahalı, daha büyük vs. olarak değerlendiririz.
Mutlak değerlendirmelerle ilgili zorluk yaşarız.
Zıtlık etkisi sık düştüğümüz bir düşünce hatasıdır. Yeni arabanız için deri koltuklar sipariş edersiniz, çünkü arabanın 60.000 euro’luk fiyatıyla karşılaştırılınca 3.000 euro devede kulaktır. Donanım seçeneklerinden para kazanan bütün sektörler bu yanıltmayı oyuna sokarlar.
Ama zıtlık etkisi başka yerlerde de devreye girer. Araştırmalar, insanların bir gıda maddesinden 10 euro tasarruf etmek için yaya olarak 10 dakikalık yol yapmayı göze aldığını gösteriyor. Ama bir takım elbise 989 euro yerine şehrin öbür ucunda 979’a satılsaydı, kimse bunun için yollara düşmeyi aklına getirmezdi.
Mantıksız bir davranış, çünkü 10 dakika 10 dakikadır, 10 euro da 10 euro.
Ucuzluk mağazaları zıtlık etkisi olmadan düşünülemezdi. 100 euro’dan 70’e düşmüş bir ürün, fiyatı zaten 70 euro olan bir üründen daha ucuz olarak algılanır. Oysa ilk fiyatın bir rolü olmamalıdır. Geçenlerde bir yatırımcı bana şöyle dedi: “Bu hisse senedi ucuz, çünkü en yüksek kurunun % 50 altında.” Başımı salladım. Bir borsa kuru asla “düşük” ya da “yüksek” değildir. Neyse odur ve önemli olan tek şey o an yükselmekte mi, düşmekte mi olduğudur.
Kuşlar silahtan atılan kurşunlara nasıl tepki verirse biz de zıtlığa böyle tepki veririz.
Kanatlarımızı çırpıp harekete geçeriz. Ama madalyonun bir de diğer yüzü var: Ufak, derecesel değişiklikleri fark etmeyiz. Bir sihirbaz saatinizi çalar, çünkü vücudunuzun başka bir yerine güçlü bir baskı uygular ve siz de bileğinizdeki hafif teması fark etmezsiniz. Aynı şekilde paramızın nasıl kaybolduğunu da ayırt edemeyiz. Sürekli değer kaybeder, ama biz bunun farkına varmayız çünkü enflasyon derecesel gelişir. Oysa aynı kayıp bize vicdansız bir vergi şeklinde gelse –ki özünde farksızdır– küplere binerdik.(bu paragraf  tokat gibi çarptı  bana)
Zıtlık etkisi insanın bütün hayatını mahvedebilir: Harika bir kadın oldukça sıradan bir adamla evlenir. Neden? Kadının anne babası korkunçtur, bu yüzden sıradan adam kadına aslında olduğundan daha iyi görünür. Ve son olarak: Süper modellerle dolu reklamların bombardımanı altında güzel kadınlar bile vasat görünüyor. Kadınsanız ve bir koca arıyorsanız manken kız arkadaşlarınızla dolaşmayın.
Erkekler sizi aslında olduğunuzdan daha az çekici algılayacaktır. Tek başınıza gezin. Daha da iyisi, partiye giderken yanınıza iki çirkin kız arkadaş alın.
(Bu metin Rolf Dobelli'nin (Die Kunst des klaren denkens 52 Denkfehler die sie besser anderen überlassen)HATASIZ DÜŞÜNME SANATI Yapmamanız gereken 52 düşünce hatasi kitabından  alınmıştır.kitabi ben sevdim sizinle de tanıştırmak  istedim:)

3 Haziran 2020 Çarşamba

günlük yazmak için 6 sebeb

Bir hobi edinmek,bir terapi almak maliyetlidir.anıları kavanozlamak imkanızdır.bütün bunlar bir yana günlük tutmak bedavadır.bir günlük eizce anıları kavanozlar,size bir terapi yapar.bir kağıt ve bir kalem yeterlidir.yazmayı öğrendiğimden beri günlük diye bir kavramın varlığından bile haberdar değilken yazdım.10 yaşına kadar olanlar taşınmamız nedeniyle kayıp.çok şükür ki 11 yılımın günlükleri mevcud.yazmalıyız. 
"Düşüncelerimi yazdığımda onlar benden kaçmıyorlar. Bu da bana kendi gücümü hatırlatıyor." Der Isodore Ducasse.
işte günlük yazmak için bir kaç neden.

1- zeka gelişimi için
Victoria Üniversitesi tarafından yayınlanan bir raporda , "dil öğreniminin bir parçası olarak yazmanın zeka ile pozitif bir ilişkisi olduğu" belirtildi.
o halde balık yağı içmek kadar gerekli günlük tutmak da bir o kadar gerekli.yaz günündü buz gibi sofrada tuz gibi.
2-döneme ışık tutmak
tabi bu yaşadığımız dönemde olaylara ne kadar duyarlı olduğumuz ve olayların ne kadar içinde olduğumuzla da alakalı.anne frank gibi bir günlük yazamasakta az olay yaşamadık.sadece seyirci bile kalsa bu dönemde yaşanılmış olaylar hakkında  yazılmış bir yorum daha ilgi çekici olur.belki torunumuz dönem ödevi için günlüklerimizden yararlanır.yada tezini korona günlerinde yazılan günlükler üzerine yapar.
3-duygular hakkında farkındalık kazanmak 
mutluluk ve farkındalık araında güçlü bir bağ vardır. geçmiş hayal kırıklıkları ve gelecekteki kaygılar şimdiki anda  kaybolup gidiyorlar. Pasif hislerle aktif olarak ilgilenmeye  başlamak farkında olmadan boğuştuğumuz şeyleri alt etmemize yardımcı olur.
4-. Duygusal Zeka
Duygusal Zeka, duygularınızı ve başkalarının duygularını algılama ve yönetme yeteneğidir. Günlük tutma, duyguları işlemek için bir çıkış noktasıdır ve öz-farkındalığı arttırır. Bu içsel tanıma bir empati köprüsü haline gelir, başkalarının neler yaşadığını anlamanız  daha iyi olur.gün içinde kızdığınız birine gün sonunda hak verebiliriniz.
5-alışkanlık alışkanlığı doğurur.
duygularınızı düzenli bir şekilde yazmak,fikirlerinize kağıda dökmek zıpırdayıp duran duyguları sıraya dizmeye kötülere naş demeye sebebtir.sadece kağıt üzerinde oluşan bu düzen yaşamınızdaki diğer alanlara da sıçrar.yaşamın bir alanında oluşan alışkanlıklar yayılma eğilimindedir; ofisinizi temiz tutmak yatak odasını düzenli tutmaya yol açtığından, günlük yazma pratiğiniz diğer sağlıklı alışkanlıklara da neden olacaktır.
(6 yılın 6 günlüğü)
6. İletişim Becerilerini Geliştirir
Bir Stanford raporuna göre "Yazmanın konuşmayla kritik bağlantıları vardır" Günlük tutma, kendisi de olsa yazılı bir iletişim biçimidir.
bunlar araştırmalar ve tecrübeler neticesinde sıraladığım bir kaç madde.diksiyonunuzu düzeltmez fakat duygularımızı tanımamıza ve onları güzelce aktarmamıza sebeb olur .
kasmayın bir kağıt kaleme uzanın ve anlatın.sizin hikayeniz ne ? bugün başınızdan neler geçti? hadi anlatın.kağıt hep dinler ve kalem hep yardım eder.
nlük tutmayı hayatınıza dahil etmek için çalışırken, azimli olun. Sabır ve tutarlılık yeni alışkanlıklar oluşturmada çok önemlidir. Belki haftada üç gün, sabah ilk iş olarak ya da uyumadan önce yazmaya başlayın.

Otoretiye kafa tut! # Dh3


OTORİTE ÖNYARGISI 
Otoritelere karşı neden saygısız davranmalısınız?
genç psikolog Stanley Milgram, 1961’de yaptığı bir deneyde en net şekilde gösterdi. Deneye katılanlardan, camın diğer tarafında oturan bir başkasına giderek yükselen şiddette elektrik vermeleri söylendi. 15 voltla başlayıp sonra 30 volt, ardından 45 volt şeklinde artarak neredeyse ölümcül olan 450 volta kadar çıkmaları istendi. Diğer taraftakiler acıdan çığlıklar atıp bağırdığında (aslında akım yoktu, karşıdaki bir oyuncuydu) ve katılımcı deneyi durdurmak istediğinde Profesör Milgram sakince şöyle diyordu: “Devam edin, deney öyle gerektiriyor.” Ve çoğu katılımcı devam etti.
Deneye katılanların yarısından fazlası sırf otoriteye itaat ettikleri için en yüksek doza kadar çıktı.
Uçak şirketleri otorite önyargısının tehlikeli olabileceğini son yıllarda öğrendi. Birçok kaza, kaptan pilotun bir hata yapması ve yardımcı pilotun bunun farkında olmasına rağmen sırf otorite inancından dolayı hataya dikkat çekmeye cesaret edememesinden kaynaklandı. Yaklaşık 15 yıldır neredeyse bütün uçak şirketlerinin pilotları “Crew Resource Management” adı verilen eğitimi alıyor. Bu eğitimde tutarsızlıklara açık ve hızlı şekilde yanıt vermeyi öğreniyorlar.
Farklı şekilde ifade edersek meşakkatli bir eğitimle otorite önyargısından kurtulmaya çalışıyorlar.