27 Mart 2022 Pazar
Gelincik Tarlası Korkuları
15 Mart 2022 Salı
sonsuz evrenlerde sonlu yaşamlarım
Ara vermeden her hafta içimden gelse de gelmese de yazayım dedim. İnsanın yaşamında ataleti ağır gelse dahi en azından bir tane süreğen bir alışkanlığı olması gerekiyor. Hayal etmeyi bıraktığımızda çoktan ölmüş oluyoruz. Umut etmeyi, düşlemeyi. Pandemi zamanlarında Doğan Cüceloğlu bir yayında düşünce sınırlarımızdan bahsederken bir test yapıyordu. Beraber yapmaya ne dersiniz?
3 tane soru soracağım. Bir soru diğeri ile bağlantılı olduğu için dikkatli olmalıyız.
1.soru '' D ile başlayan bir ülke söyleyin''
2. soru '' söylediğiniz (D ile başlayan ) ülkenin sondan 3. harfi ile Türkiye'de bir il söyleyin.
3. soru söylediğiniz İlin ikinci harfi ile bir hayvan söyleyin.
soruları tekrar gözden geçirin ve doğru cevaplar olduğundan emin olun.
.
.
Şimdi cevabınız
Danimarka, Rize, İnek mi?
Biz bu testi yaptığımız yaklaşık 5 arkadaştık. Her birimizin ilgi alanları ve kişilikleri farklı olmasına rağmen dördümüzde bu cevabı vermiştik. Şaşırmıştım. sonsuz bir gökyüzünde uçtuğunu zanneden bir anka kuşuydum sanki. Ansızın başım göğe değivermiş ve bende bu şaşkınlık ile başa çıkamamıştım. sınırsız olarak hayal ettiğim hayal gücümün bile bir sınırı mı vardı?
Olaya nesnel olarak bakıldığında kişiliği oluşturan faktörlerden biri çevredir. Nelere maruz kaldığımız, neleri görüp işittiğimiz bir yerde kişisel zevklerimizi, düşünce biçimlerini biz fark etmeden etkiliyor. Ülkemizde adı en çok anılan ülkelerden biri Danimarka'dır demişti Doğan Hoca. Dubai gelmez mesela Dominik. Doğu Timor, Demokratik Kongo. Gerçi arkadaşlarımdan biri Dubai demişti. Şimdi o kız 6 yıl çalıştığı işten ayrılıp yeni bir kariyer yapmaya başladı. Hatta benimle şakalaştı. Hep mi sen hayallerinin peşinden koşacaksın biraz da ben koşayım dedi. Helal dedim. Hem ben ne zaman koştum ki.
Geçenlerde sonsuz evreler teorisine kafa yorurken buldum kendimi. sonsuz seçeneklerin varolduğu dünyada tüm seçeneklerin başka bir gerçeklikte meydana geldiğini savunan teori. Bu teoriye göre sonsuz versiyonu olan sonsuz tane siz varsınız. Öğretmen Nil, Doktor Nil, Ressam Nil, Şair Nil, aktivist Nil. aklınıza ne gelirse. Yaşamınızda oluşan sonsuz dallara ayrılan bir ağaç düşünün.
Bu teoriyi düşündüm ve tüm o evrenlerin arasında şimdiki beni en çok hangisi tanımlar diye kafa yordum. sonsuz Nil yanyana gelse bana ne diye seslenirdi. Bulduğum cevaptan emin olamadım. Çünkü sıfır noktası olarak kabul edeceğim bir olmalı ki bende ona göre artılarımı bulup ''en filozof Nil, En korkak Nil'' olarak tanımlayableyim. Fakat olaya bu kadar nesnel yaklaşmazken En uysal, boyun eğen Nil dedim. Yaşamımı diğer benlerden ayıran farkın bu olduğunu düşündüm. Ailesine karşı çıkmayan. Daima görev ve sorumluluklarını yerine getiren.
Az önce teyzemler vardı. Küçük kuzenimle Cumartesi plan yaptım. Beraber tiyatroya gidedeğiz. Teyzem anneme dememe şaşırdı. ''yani ne yapacağını bilmiyor mu?'' diye sordu şaşkınlıkla. Annem '' o aklı başında nerde ne yaparsa yapsın aklım onda kalmaz.'' dedi.
Evet dedim Nil. Evet sen sonsuz evrenlerde misafirliğe gittiğinde en anneni üzmeyen, kalabalıkta en annenin eline yapışan, karar vereceğinde en annenin gözüne bakansın.
O kadar uzun zaman bir şeyin taklidini yaparsan bir zaman sonra ona dönüşüyorsun. Dilencilik yapan bankaya milyonlar atan ama sefalet içinde yaşayan insanlar gibi. Gerçi bu sefaletin asıl nedeni bu olmasa bile aklıma başka örnek gelmedi.
Bugün kütüphaneden 3 tane kitap aldım. Okuma hızım düştü. alışkanlıklarım parça parça soldu. Bu aralar webtoon okuyorum. Ev işleri yapıyorum. Ne ders çalışasım ne dil öğrenesim ne de yaşamım için çabalayasım geliyor.
Varsın biraz da böyle olsun.
7 Mart 2022 Pazartesi
sürüncemeler
Pazartesi
Sabah uyanıp işe gitmek benim için o kadar büyük bir mücadele ki. Gün içerisinde mutlu olsam dahi sabahları büyük bir mücadele veriyorum. Saati erkene kurup bazenleri kalkıp spor yapıp günce tutup bir kaç sayfa bir şeyler okuyorum. Bazenleri sadece yataktan sürünerek kalkıyor ve hazırlanıp alelacele evden çıkıyorum. En sevmediğim ise bu ikisi dahi yapamadığım zamanlar. Uyuyup, uyanıp 5 dakika daha uyuyup alarm kurup uyuyamayıp öfkeyle kalktığım zamanlar oluyor. İçten içe böyle bir savaş verirken bu iş benim güvenli bölgem rahatlık alanım olduğu için kendimi çekip sıyıramıyorum. Bir süper kahramanın gelmesini içten içe bekliyorum.
Cumartesi
Bu hafta çok sağlıklı hissetmediğim için çok haftaydı. Eistein'ın görecelik kuramını çok iyi anladım. Bir gün o kadar uzun hissettirdi ve o kadar zor bitti ki. Toplantılar programlar yoğun olduğu için izin almadım. Doktora gitmedim. Geçen soğuk algınlığımdan kalan ilaçlarımı kullandım. Yeşil çay içtim. Bugün geçen haftaya göre daha iyiyim. Ama yine de vücudum cam parçalarından oluşuyor ve her an kırılacak gibi hissediyorum.
Bahar geldi ama havalar daha da soğudu. Kış geri gelmiş gibi hissettim. Toprak Ev kitabını okudum. Okurken uzun uzun düşündüğüm yerler oldu. Bu hafta başka bir şeyde okumadım. Eve kendimi atıp yemeğimi yiyip uyudum.
Hastayken hep sağlıklı olduğum zamanlar beni neyin mutsuz ettiğini anlamaya çalışırım.
Birde dedem hastalandı. Ameliyat olacak. Herkes tedirgin. Kimse dillendirmiyor ama ameliyatı kaldıramayacağını düşülüyor. Bilmiyorum garip hissediyorum. Galiba yirmilik dişlerim çıkacak. Çenem ağrıyor.
pazartesi
çene ağrımın sebebi gece dişlerimi sıkmammış. Bugün neyse ki hiç ağrımıyor bugün. sabah işe giderken Bir bisiklet hikayesini dinledim. Öylesine garip ki. Anlatan kişi ''hani küçükken okula giderken her gün aynı sabaha uyanırsınız. Her gün uyanır ve okula gitmek istemezsiniz. Ama bir gün okul gezisi olacaktır. Heyecanla uyanırsınız. İşte yolda öyle. Her yeni gün size maceralar sunar.'' tarzında bir şeyler dedi. Öylesine dokundu ki kalbime. Her gün aynı güne uyanmak. Daha sabah uyandığımda böyle düşünmüştüm. Bisiklet hikayeleri dinleyip, bisiklet dergileri okuyorum. Bir şeyler çekiyor beni.
Bugün garipti. Çıkış saatinde yarım saat erken çıkacaktım. Dedem hastaneden çıkacaktı. Tam kapıdayken bir adamın bağrıyla irkildik. Yok sebepten tartışma çıkmış. Bağırınca kelimelerin ruhu ölüyor. Yüksek sesle gıcırdayan çürük tahtalar gibi ne kadar çok ses çıkartırsa o kadar tekinsiz ve içi boş oluyor.
......
sabah sayfaları /sabah uyandığımda durmaksızın kağıda dökülen cümlelerim/
içimde bir bulut deveran ediyor. Mutsuzluk mu desem? Memnuniyetsizlik mi desem? Yaşamımın en beklemediğim anında ortaya çıkıyor. Tam oh hayat ne kadar güzel diye neşeli ezgiler mırıldanırken o bulut geliyor. O bulut ki aktığı yerleri eritiyor. Parçalara ayırıyor ve onulmaz bir boşluk bırakıyor.
Hiç bir yerde yaşayan hiç kimse olsam ve gün boyu hiç bir şey yapmasam.