27 Mart 2022 Pazar

Gelincik Tarlası Korkuları

Andrés korkuyor ama korkusu yeni değil. 
Yıllardır oradaydı, hep peşindeydi. Sık sık ve hiçbir sebep olmak sızın gölgesinden fırlayıp üstüne atlayan korkuyla aynı korku olmalı. Bazı akşamlar göğsünün üstünde ağırlık yapan, onu uyutmayan endişe. Muhtemelen hepimiz ezici olduğu kadar muğlak da olan bu türden bir korkuyla doğuyoruz. Korku nereye gideceğini bilmeden içimizde geziniyor ama bizden asla ayrılmıyor. Ortaya çıkmak için doğru ânı bekleyerek kendini hazırlıyor, eğitiyor. Bize söylemek istediği şeyin ne olduğunu henüz pek bilemeyen bir kehanet, bir ses o. Ama hep orada, şifresi çözülemez, anlaşılmaz bir ses, susmak bilmeyen bir şıp şıp-şıp, bir alarm zili.
Babam Giderken- Alberto Barrera

Twitter'da bilmem ne zaman Gelincik tarlaları ve Zeytin ağaçlarının olduğu bir fotoğraf görmüştüm. Bugün bahçeye gittiğimde yangında yanan Zeytin bahçesinin Gelincik tarlasına döndüğünü gördüm. Ayakta kalmış birkaç Zeytin ağacı ve Çirişağaları ve gelinciklerle dolu bir bahçe. 
Bu hafta mutsuz ve huysuzdum.  Hani şu yaşamınızın yetersiz ve sıradan geldiği, motorunun öldürücü boğuculuyla savaştığınız zamanlar olur ya, ondandı işte. Sosyal hizmet stajım için yarın Şehir merkezine gideceğim. Aslında heyecanlıyım. Yeni bir kazanım  elde edeceğim için. 
İnandığın gibi yaşamak yahut yaşadığına inanmak tabiri vardı. Yavaş yavaş hayallerimin verildiğini görüyorum. İlgi alanım için değil de etki alanım için çabalıyorum. Yazın işten çıkınca biraz aroma terapi yahut ziraat bir kurs alasım var.  Seranın köşesine bir kaç bitki dikesim, özenle büyütesim var. Hepsi aynıymış gibi gözüken doğanın yeşil saçlarının tek tek isimlerini öğrenesim  var. Bir bisiklet, bir çizim tableti hayallerimi süslüyor. Musmutlu bir hafta dilerim. 
Bugün güzel bir gündü. Teyzemler, dayımlar bizim bahçede toplaştık. Bir yandan bitkiler bulandı. Bir yandan çaylar içildi. Dedemin hastalığı nüksettiği için görüşme sıklığımız arttı. Dedem genelde uyudu yahut hiç konuşmadı. Tadı da kendi de yok. Bir zamanlar beni bisikletinin önüne bindirip ırmağa, pikniğe götüren o adamı düşününce içim acıyor. Kafamda ikisi ayrı parçalara bölünüyor. Bu ikisi aynı adam diyorum. Şu anda sesi çıkmayan bu adam da bir zamanlar arkadaşlarını peşine takıp motorla seyahat eden de bu adam. Bir garip oluyorum. Şu bedenin ruhunuzda uyum göstermemesi ne garip. Yapyaşlı bir bedende genç bir ruh da olabiliyorsunuz yahut dinç bir bedende yaşamdan bıkmış nir ihtiyar da.

 

1 yorum:

  1. baksana ankarada bir ressam var, gelincik ressamı, hep gelincik resimleri yapıyor, hikmet çetinkaya :)

    YanıtlaSil