28 Nisan 2024 Pazar
bu bahar bana beklediğim şeyi getirdi
13 Ocak 2023 Cuma
Ben artık sağırım/benim yegane çiçeklerim ve çalılarım.
Bloga bırakılan mesajlara daha iyi hissettiğim bir zaman cevap yazacağım.
Berbat bir iki hafta geçirdim. Tüm yaşamımı bir balyozla paramparça etmek istediğim iki hafta. Kendimi bastırmaya ve tutmaya çalıştığım. Kendimi ikna etmeye kalbimin sesini bastırmaya çalıştığım iki hafta. İlk önce şunu belirtmek isterim. Her ailenin kendi içinde bir ekosistemi var. Aile bireyleri yıllar içinde bu ekosistemi kanıksıyor, içselleştiriyor.
Annem işten ayrıldığım 4 aydan beri bana farkında olmadan evde kalmış (evlenmeyi başaramamış)muamelesi yaptı. 24 yaşımdayım ve daha yaşamdan ne istediğini bilmeyen arayan bir kız çocuğuyum. Her zaman uygun gördükleri insanlarla görüşme çabasına girdiler zaten. Hepsini reddettim. Her defasında ''keşke görüşseydin, biz sana illa evlen demiyoruz, önce bir tanı.'' gibisinden laflar ettiler.
Kimseye kızmıyorum kendi hatam. 24 yaşındayım ve yalnızca 4 aydır ipleri elime almaya çalışıyorum. Yaşamım boyunca bir kuklaydım. Aman kimse üzülmesin, aman annemin bir sürü sıkıntısı var bir de ben eklemeyeyim kafasında yaşadım. Okul tercihlerimi ailem yaptı. Hassas, içli ve güçsüz bir çocuktum. Yeryüzünde yalnız olduğumu, kimsenin beni anlamadığını düşünürdüm. Defalarca kez intihar mektubu yazdım, niyetlendim ama yapamadım. İlginç bir şekilde o mektupları yazınca yeniden başlama gücü elde ettim kendimle. Bunu fark edince keşke dedim. Kelimelerle canına kıyabilse keşke insan...
Bir şekilde kitaplarla kendime bir alan açtım ve orada dayanabildim. Ama iki yıl iş hayatında kalıp mesleğimi bu koşullarda sevemeyeceğimi fark edince tüm yaşamım gözler önüne serildi. Hani bazı film sahneleri vardır. Baş rolü mutlu mesut izleriz. Sonra aynı sahneleri bir kere daha izleriz aslında her şey bambaşkadır. Başrolün zihinsel bir hastalığı vardır. Benim içinde öyleydi bir anda tüm yaşamımı bambaşka gördüm.
Derken tam bu yıl istifa edip güzel şeyler yapayım derken evlilik işini çıkardılar. Bir gece rüyamda kendi etimi kesip sürekli benden bir şeyler isteyen aileme lime lime verdiğimi gördüm. Ağlayarak ''bu canımı daha az acıtıyor, artık beni rahat bırakın.'' dedim.
Neyse bir oğlanla tanıştırdılar. Çocuk işinde gücünde. Uyumlu, nazik. Bundan iyisini bulamazsın, artık yaşın geldi, ne bekliyorsun ne istiyorsun, görüşüp tayınca seversin, o söylediğin aşk filmlerde olur.
Böyle beni ittire kaktıra iki haftadır telefonda mesajlaştık oğlanla. İşte o da ilk defa böyle biriyle buluşmuş, tam istediği gibi bir kızmışım. Çok açmak istemiyorum ama çocuktan etkilenmedim. İlk günden beri herkese dedim. Ama yok o yok bu bin laf ettiler. Cehalet garip bir şey ya. İnsanlara öyle bir siniyor ki. Yalnız sen alamıyorsun o pis kerih kokuyu.
Dün gece karların altında ezildiğimi görüldüm. Ama o kadar huzurluydum ki. Artık bitti, artık rahatça ölebilirim dedim. Uyanınca o kadar üzüldüm ki. Neden bunu bana yapmalarına izin veriyorum dedim. Ölmeyi isteyecek kadar neden beni zorluyorlar. İşin üzücü tarafı tüm bu yazdıklarımı söylediğimde bile ailemin beni anlamaması açıkça istemediğim bir ilişki içinde olmaktansa ölmeyi bile isteyeceğimi söylememe rağmen beni anlamamaları.
Artık anlaşılmak gibi bir kaygı gütmeyeceğim. Terapistime tekrar bir randevu alacağım. Kimselere duyurmadan kendi planlarımı yapacağım. Onlarla beraber mutlu olmak istedim ama bu imkanı bana sağlamıyorlar ne yazık ki. Daha fazla çabalamayacağım.
Ne kadar komik bir insanın kendi kimliğini bu kadar geç yaşta inşa etmeye başlaması.
Ama hiç bir yaş geç değil biliyorum. Yapamazsın edemezsinlerinden de bıktım.
Eskiden de sağırdım ama kendime şimdiyse herkese sağırım. Özellikle beni duymamış herkese...
Neyse çocuğa yazıp artık konuşmak istemediğimi yazdım. Kabul etmek istemedi. Annem umut verdin dedi. Çocukla görüşmeye başlayalı 10 gün olmuş. Başından beri herkese bana vakit tanımalarını söylemişim. Daha geçenlerde öyle bir kitap okuduğum için herhalde bir cadı kazanında yakıldığımı hissettim. Alevler gözümün önünde yükseliyor, dumanında boğuluyorum. Ama dedim güçlü olmasam da olur önemli olan kararlı olmam. Çabalamam devam etmem gerekiyor sadece.
Sonunda bitti kapattık.
Annem oğlan ne haldedir şimdi diye suçluluk psikolojisine girdi. Bir arkadaşım dedi ki kimseye sevgi borcun yok. O kadar saçma ve iğrenç bir süreçti ki. Şu an buraya yazarken bile bu yüzyılda böyle şeylerin yaşanmasını hayretle karşılıyorum.
İnanır mısınız içimde iki haftada bir şeyler ölmüş. Yeniden ekeceğim gönül bahçemi. Lanet olası başka insanların fikir tohumlarını değil. Kendi yüreğimin tohumlarını. O tohumlardan çalıda çıksa çiçekte kabülüm. Yeter ki tohum benim olsun. Yeter ki gönül bahçeme lanet ayakları ile girmesinler. Ezmesinler çiçeklerimi, çalılarımı. Çalı da benim, çiçekte...
3 Ocak 2023 Salı
Anne Benim Uçmam Gerek
Dönem sonu ve yıl karşılama yazılarımı yayınlamak gelmedi içimden. Son yazılarım her ne kadar olağan şeylerden bahsetse de çok yavan geldi. Neden böyle diye düşünürken cevabı buldum. Ayrı bir kitap bloğu açınca burada okuduğum kitaplar hakkında yazmadığımı fark ettim. Hal böyle olunca kelimelerim gücünü kaybetmiş. Bir yandan orada yalnız kitaplar hakkında yazarken bir yandan da burada yine yaşamımla, karmakarışık duygularımla harmanladığım yazıları yazmaya karar verdim.
Bir tanıdığımızın ve ailemin yüksek baskı ve ısrarı ile bir randevuya gittim. Çok sakin, kültürlü iyi huylu biri. Şimdi evli çocuklu Nil karaibramgil'e bir zamanlar delicesine hayranlık besleyen bir kız olarak evlenmek çok uzak geliyor. Anne benim uçmam gerek, istemiyorum pilav yapmak diye bir dizesi vardı hatta bir şarkısının. Şimdi ise oğlu Aziz Arif için tatlı mı tatlı mısralar yazıyor. Her ne kadar pandemiye yaklaşımı ile gündemde alaycı bir şekilde anılsa da hoş bir şaireneliği var.
Yazarlar ne kadar her bir şiiri ayrı değerlendirseler bile benim için onların arasında kırmızı kader iplerinden oluyor. Şairlerin tüm şiirlerini birbirlerine bağlayan ve bir şekilde belli belirsiz var olmaya devam eden o ipler hoşuma gidiyor. Arkadaşlarımla bir şairin en sevdiğimiz şiir konuşulunca fark ettim bu durumu. Çünkü şiir adlarına bakmadan direkt hoşuma giden mısraları ezberliyorum. Yahut oraya buraya yazıyorum. İşte bütün o bölük pörçük dizeler hep o şairin menkıbesi gibime gelir.
Edip Cansever ile Turgut Uyar'ı benzettim. İlk okumalarım olduğu için olabilir diye düşünmüştüm ama edebiyat camiasında da bu iki şaire çok sesli şiirlerin şairi denmiş. Çok hoşuma gitti bu tabir. Çok yerinde nitekim. Turgut Uyar Kapalıçarşı'da babasından kalma bir antikacıyı işletmiş. Ne hoş bir meslek dedim. Bir kitapçı olmak bir antikacı olmak. Bir çiçekçi olmak. İnsanlara bir ürün değil de yeni bir yaşam satmak demek zannımca. Eski bir objeyi yeni bir eve taşımak, bir kitabı -haliyle bir insanın düşüncelerini- yıllar sonra yaşamış birine ulaştırmak ve kısa süreli olsa da bir odayı hoş kokularla doldurmak ne kadar hoş.
Keşke ülkemizde de canlı çiçek çeşitleri satıcıları daha çok olsa. Her hafta pazardan dönerken bir buket çiçek alsak kendimize. Masamızı süslesek. Menüye karar verir gibi çiçeklere de karar versek. Ama bu yalnız bir tabakanın sahip olacağı ayrıcalık olmasa. Bir demet maydanoz alırken yanına da bir buket krizantem alsa emekli eşi Melahat Teyze. Yahut mevsimlik işçi Halil. O zaman durup ince şeyleri anlamaya daha çok mu vaktimiz olur acaba?
Acımaktan bir zamansın ki bazen susarsın Çocuklar büyükler gibi konuşur sefaletten.
Bu cümleyi okuyunca öğretmenlik yaparken yaşadığım bir anı aklıma geldi. Çocuklar arasında kavga çıktı. Ne oldu diye sordum ''Öğretmenim oyunda Mustafa Türk lirası geçmez diyor.'' dediler. Sordum Mustafa'ya neden böyle söyledin diye. Mustafa ''Ama öğretmenim Türk parası çook değersiz. Onun yerine dolar kullanmalıyız. Dolar daha değerliymiş.'' dedi. Çocuklar a öyle mi tamam öyle yapalım vs. dediler. Garipti.
Mesela şiirin hülyalı dünyasını anlamıyorum. Böyle alelade bir cümle nasıl bu kadar kulağa hoş gelebiliyor? Bir türlü aklım almıyor.
Yalan her tenha kasabanın akşam saatidir.
2 Eylül 2021 Perşembe
Aile meclisi duygusal durumu
Ablam doğum için Türkiye'ye gelecekti. İlk doğumu yalnız olmasın yanında olalım diye. Ama vize işlerinde problem çıkınca yurtdışında doğum yapmaya karar verdi. Bebeğin kız mı yoksa erkek mi olduğu hala belli değil.
Kardeşim çok sevdiğim bir üniversite olan Yıldız tekniği kazandı. Başından beri uçak mühendisliği isterken sonrasında iş imkanı daha iyi diye makine mühendisliğine geçti. Umarım severek yaptığı bir meslek olur.
Abim maaşı yüzünden pekte sevmediği bir işte çalıyor. Aslında şu anki işini sevmediğini bilmiyordum. Arkadaşıyla telefonda konuşurken duydum.
Dayım eşinden boşanmak istiyor. Onu ilk kez o kadar neşesiz gördüm. Balık almış anneannemlere gelmiş. Bizi arayıp çağırdı. sonra olanları anlattı. Annem bir kez daha dönüp bana sevginin bir yere kadar olduğunu karşılıklı anlayış ve hoşgörü olmadan evliliğin çok zor olduğunu söyledi. Doğrusu o aynı fikirde olmalı aynı kafa yapısına sahip olmalısınız dedi. Aslında aynı fikirden çok anlayışla her şeyin üstesinde gelinebileceğini söyledim. Ama ataerkil bir toplum kocaların yönetimde ki güçlerini ve seslerini düşününce annemin dediği daha mantıklı geldi. Benim fikirlerim daha çok iki tarafın aynı söz hakkına sahip olduğu bir yapıda geçerli olur.
Babam eski düşüncesiz ve bencil haline geri döndü. Değiştiğini zannetmiştim dedi annem. O adam benim insanların değişebileceğine dair umudumu kırıyor.
Annem üzgün ve azimli. Hayatım boyunca onu tanımlayan iki kelime buydu.
Teyzem küçük kuzenim ameliyat olacağı için nasıl hissediyor bilmiyorum. O hiç bir zaman kederini bir yaka çiçeği gibi bağrında taşımaz annemde öyle. Böyle oluna anneannemin herhalde anlayış kanalları zamanla yok olmuş. Annem ve teyzem çok müşkül bir durumdayken bile çıkıp bencilce sözler edebiliyor. Galiba ben bencil insanları sevmiyorum. Yani bu bencilliğin sınırları tartışılmakla beraber karşı taraftan beklenti içinde olunan her durumda sadece almak bencillik. Aldığın kadar vermen gerekir.
Anneannem meşhur, oğluna senden adam olmaz deyip duran sonra oğlu kaymakam olup huzuruna çağırınca 'ben sana kaymakam olamazsın demedim, ben sana adam olamazsın' diyen adamın hikayesini milyonuncu kez anlatmaya koyuldu. Ben bu hikayeye yanlış bakıldığını düşünüyorum deyip babanın haksız olduğunu çocuğunu sürekli olumsuz telkinleri ile yönlendirdiğini söyledim. Anneannem hariç tüm aile meclisi fikrimi onayladı.
Geçen mesleki bir seminer esnasında öğretmenler bir espriye güldük. Narsis bir kişiliği olan arkadaş daha yeni seminer olduğunu bu tür esprilere gülmenin bir eğitimciye yakışmadığını gururla söyledi. Bende bir eğitimciye suçlamanın da yakışmadığını kurduğu cümlelerde olumlu yönlendirme olmadığını bunun bizim ki kadar yanlış olduğunu söyledim. Aslında kız bir yerde haklı da olsa ondan hoşlanmıyorum. Bilgilerini başkalarına üstünlük taslamak gibi saçma sebeplerle ziyan eden insanlar ve yekpare cahiller arasında bir fark var mı?
Bana gelince, çok üretici bir zamanımdayım. Mutluyum. Geleceğimi göremesem de o an için hazırlık yapıyorum. kitap okuyup, yabancı dilimi geliştirip mesleki anlamda ilerleme kaydetmek için çabalıyorum. İçimde ki çatışmalar sona erince ilerlemek daha kolay oldu.
24 Ağustos 2021 Salı
Kederli mecburiyetler
Radikal bir kararla koşullarından pekte memnun olmadığım işimde devam etmeye karar verdim. Kamusal körlüğün bir aydınlanma dönemine evrilmeye başladığını belirtmek isterim. Biz içimizde ışığı ve umudu taşıyan insanlar onu bir şekilde etrafımıza yayıyoruz. Aslında yurtdışına gidebilme imkanım doğmuşken nasıl oldu bu karardan vazgeçtim bilmiyorum. Doğrusu oranın kaçtığım değil vardığım yer olma fikri bana daha cazip geliyor.
Yetişkinlere bakıyorum. Ülkemin kaldırım taşlarını, işini iyi yapmayan toplumun her kademesine, umutsuzlukla boşvermiş onca insana bazen de kendime bakıyorum. Bizde ne eksik neden böyleyiz diyorum. Bizde ne yoksa çocuklara onu vermek için.
Ben bu karmaşanın keşmeşenin, türlü haksızlık ve akıl almazlıklarla dolu bu ülkede delicesine bir umutsuzluğa düşmeden ne yapabilirim. Neşe dolu türkülerle neyin üstesinden gelebilirim. Bir tesadüf sonucu Ece Temelkuran'ın Venezueladaki devrim hakkında yazdığı ''biz burada devrim yapıyoruz sinyorita'' kitabını okudum.
Kitap umutla yazılmış. Bizde bu ülke gibi devrim yapabiliriz bu yolumuza ışık olsun demiş Ece Hanım. Fakat Kitap yazıldıktan bir yıl sonra Chavez ölünce tabi işler sarpa sarpmış. Onca umut dolu gence ne oldu merak ediyorum. Kalbimin odalarından birini kitabın sayfaları arasında neşeyle gülümseyen o insanlara ayırdım. O oda ki her hatırladığım zaman içimi sızlatan şeylerin birleşkesi.Güzel bir haber kardeşim istediği bölümü ve iyi bir üniversiteyi kazandı. Kurumuza sevdiğim oldukça sosyal insanlar girdi. Kendimi eve kapatmaya karar verdiğimde kolumdan sürükleyip beni bir maceranın içine atabiliyorlar.
8 Ağustos 2021 Pazar
Bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
Yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
Baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
29 Temmuz 2021 Perşembe
Bize acılarla dolu bir memleket vadetmediler
28 Temmuz 2021 Çarşamba
yangından kaçamayan kaplumbağalar, yokluğun delirten çığlığı, oyunbozan yahut oyun kuranların bütüncül kişiliği
11 Temmuz 2021 Pazar
Kendimi aradığım yaz
Dün çok sevdiğim bir arkadaşım evlendi. Yaşadığım şehre taşınacak çok mutluyum. Bir müddet tamamen içe dönmüş ve telefonlara bakmaz buluşmalara gitmez olmuştum. Şimdi programları organize ediyor hafta sonundan plan yapıyorum. Onlarla bir araya gelmez iyi geliyor. Kimi hayattaki yerini bulmuş. Kimi aramaya devam ediyor. Kimi varoluşsal sancılarla kıvranıyor. İnsan ne iyi geliyor insana. Ama her zaman böyle değilim. Dönem dönem insanlardan tiksinen hamam böcekleri gibi insanlardan kaçıyorum. Bana iyi gelmiyorlar seslerini işitmek,onları dinlemek onlara bir cümle bile kuracak halim kalmıyor. Böyle zamanlar yazasım okuyasım dinleyesim de gelmiyor. sadece uyumak yahut yürümek durmadan düşünmek yada ölesiye düşünmemek arasında gidip geliyorum. Bu duygu durumu ne zaman başlıyor nasıl son buluyor bilmiyorum.
Yaz geldiği için mutluyum. Gerçi hava olabildiğince sıcak ama olsun. Pinterestte ki summer listlerden ilham alarak bir liste oluşturdum. Geçmişte kalan ortaokul ve liseden arkadaşlarımla iletişime geçtim. Yaşadığım şehri seviyor muyum? Burada yaşanılacak mümkün hayatların en güzel versiyonunda mıyım? bu soru beni bunları yapmaya itti.
Zaten beni zora sokan ve huzurumu bozan iki sorudan biri budur. mümkün hayatların en güzelini mi yaşıyorum? ve kendimin en iyi versiyonu muyum?
Okuma listelerimi güncelleyip kitap kulübüne aktif katılım yapmaya karar verdim. Okumadıkça çürüyorum. Okumadıkça yolumu kaybediyorum.
Yaz için bir kamp çadırı balkona düzenleme ve ekstrem spor denemeleri doğa yürüyüşü ve bolca okumalı bir yaz planladım. Umarım neşe dolu ve kendini bulmalı bir yaz olur.
27 Ocak 2021 Çarşamba
kaosa mütevazi bir katkı
Bazı kusurlar bir insanın var oluşu için gereklidir.
Eski dostlarımızın bazı tuhaf özellikleri ortadan kalkmış olsa bu hoşumuza
gitmezdi.
Goethe
Pazartesi:
Bugün arkadaşlarla buluşup hayatı sorguladığımız bir
ritüel yaptık. Herkesin kafası karışık. Hepimiz yek diğerinin içindeki kaosa
pek de mütevazi olmayan bir katkı yapmaktan öte geçemedi.
Bir sinekle bir devlet adamı arasındaki benzerlik
nedir?” Sorusunun cevabı 19. Yüzyıldan hazırdır: “İkisini de gazeteyle
öldürebilirsin!”
Bu pasajı geçenlerde Murat Menteş'in kaosa mütevazi
bir katkı kitabında okuyup çok sevdim.
Dedem emekliye ayrılıp kendine uğraşlar ararken
bilgisayarcı dayımın dükkanında beklemeye karar vermişti. Hafta sonlar
bazen dedemin peşine takılırdım. O zaman ortaokulda olan ablamda gelir ve msn
girerdi. Bende merak ettiklerimi sorardım. Kurbağa mı yoksa çekirge mi
daha yükseğe zıplar? Türünden sorular yada heygirl dergisinin
internet sitesine girerdim. Neden sonra dedem tamam yeter bu
kadar derdi. Ablam ödevlerini yapardı bende masanın üzerinde ki
gazeteleri alır ve 'kimliğimi kaybettim hükümsüzdürden tutun vasıfsız eleman
aranıyora kadar bütün her şeyi okurdum. Dayım gazete bayinde ki yandaş,
muhalif ne kadar gazete varsa toplardı. Dedem çay ocağından bize salep
kendine koyuca bir çay alır ciddiyetle okurdu. Ağır ağır sayfaları çevirir
arada kaşlarını çatardı. Bazen sıkıntıdan bazen meraktan çokca
alışkanlıktan el çabukluğuyla her satırı okurdum. Sonra dedem eski
gazeteleri ayırır bir kısmını eve götürürdü. Gazete kağıdı bir zaman yoksulluk
görmüş bu insanlar için pek çok anlam ifade ederdi.
Pazar eklerini bazen hoşuma giderse alır kocaman
ciltli bordo defterime yapıştırırdım. Bu fotoğrafları o zaman adını bile
bilmediğim bir şey olan fanzine çevirirdim. Hikayeler, bilmeceler, kulaktan
duyma memleket meselelerine çocukça yorumlar.
Sonra işte haber vermekten ziyade belirli
bir ideoloji empoze etmek olan o kağıt müsveddelerinden uzaklaştım. Bazen bir
bayinin önünden geçerken elimi uzatıveresim gelir vazgeçerim.
Öyle yada böyle bir şekilde gazete kavramından
uzaklaştım hatta bir zamanlar hayalim olan gazeteciliği bile unuttum.
.
.
.
Çarşamba:
İnsan ne garip yahu. Yazasım var
okuyasım var. Yarın yakın arkadaşlarımdan birinin düğünden önce kız partisi
var. Gidesim yok yine kaplumbağalar gibi içime çekilip vadideki tüm karmaşayı
bir kenara bırakıp durasım var. Fakat biliyorum ki bir daha böyle bir araya
gelmek çok zor. Ama kız olmak ne zor şey ki! Şimdi yarın süslenip püslenip
gitmek gerek! Ne gerek var yahu biz aynı evde kalırken ne hallerimizi gördük
dedim. Olmaz aramızda sap gibi kalırsın dediler. Acilen
dolabımı elden geçirip kapsüle çevrimeli özel günlerde giyilecek kombinler
takılacak takılar paketlenmeli. Değilse sonum mahallenin önünde çocukken
çekildiğimiz o fotoğrafa döner. Bütün herkesin beni erkek sandığı. Altımda
kısa bir şort ve üstümde smokin şekilli tişörtün olduğu.
7 Aralık 2020 Pazartesi
düşük modlu bir yazı
Yazma dürtüsü gelmese bile bir kaç satır
karalayayım diyorum.
Alınan tedbirler kapsamında okullar uzaktan eğitime
geçmişti. Fakat hiç bir korunmanın olmadığı ve zorunlu bir eğitim bile
olmayan okul öncesi devam etmişti.daha sonra 13 günde kez karar
değişmiş ve okulların kapanması illere göre alıncak kararlara bırakılmıştı. Nihayetinde
ilimizde devlet okulları uzaktan eğitime geçmiş özeller devam etmişti. En
nihayetinde bir şekilde bizim okulda uzaktan eğitime geçti. Evde olduğumuz için
mutluyum. Bu hafta zaten vize haftasıydı. Çok iyi denk geldi işin garip tarafı
zamanımı verimli kullanmak için çabalasam da içimden hiç bir şey yapmak
gelmiyor. Bir kaç virüslü ile temaslı olduğum için kendimi ailemden izole
ettim. Evde maske eldiven enva-i çeşit yağlar,bal,çörek otu ,sirke bir ara
ateşim çıktı bir öksürük tuttu ama annemin yüksek gayretleri sonucu şimdi
iyiyim
Yaklaşık 6 yıl önce ciddi bi kayak kazası geçirmiştim. Yüksekçe bir tepeden
kardeşimle kayarken bir taş yüzünden önce havalanmış sonra o taşın üstüne
düşmüş kardeşim de benim üstüme düşmüştü. Orada bembeyaz karın altında yatarken
ilk düşündüğüm yaşamımızın nasıl beklenmedik ve inanılmaz bir şekilde
değişebileceğinin farkına varmıştım. Ya kalkamaz ve bir daha yürüyemezsem.
Yaşamım nereye evrilecek gerçekten kısa bir an yaşamımda ki o güzel anlar gözümün
önünden geçti. Sonra beni kucaklamış en yakın hastaneye götürmüşlerdi. Omurgamda
küçük bir çatlama ile atlatmış 10 gün
hiç hareket etmeden yatmıştım. Bir daha kar tatiline gitmedim. Kar görünce
içten içe bir sıtma bir mide bulantısı tüm vücudumu ele geçirir oldu. Neyse
ki Antalya’da çok çaba göstermediğiniz müddetçe kar görmüyorsunuz. Şimdi
ne oldu da bu anı anımsadım bilmiyorum.
Beynimin içi bir çocuk kitabında yazılmış bir şiir gibi. Kitabın adı evden
3998 kilometre ötede gibi bir şeydi.3 yıl önce almış kitabı okumuş son sayfasına
şehrimi yazmış ve kitabı bir arkadaşıma postalamıştım. Kitabı seyahate
çıkarmış kendimce travel book yapmıştım. kitap şu ana değin 4 el ve 4
şehir değiştirdi. Şu an nerede hiç fikrim yok en son İzmir-İstanbul arası
yolculuk yapmıştı. Neyse umarım verimli bir gün geçiririm,geçiririz.
28 Kasım 2020 Cumartesi
ah bir sahaf olsaydı
Gökte bulutlar kafamda vizeler aklımda online eğitimler.
Bu ara bana bir şey oldu instagramda sürekli canlı yayın izlemek istiyorum. Aslında hiç sosyal medya alışkanlığım yoktur. Sırf ögrencilerime oyun bakmak için açmıştım instagramı. Ha birde twitter var.Onu da geçen haftaki okulöncesi twitter savaşlarında ön cephelerde yer almak için açmıştım.Aslında hala twitterda direniş sürüyor ama okul açıldı ve yapmam gereken şeyler olduğu için cepheyi terk ettim.
Ne diyordum instagram canlı yayınları. Bu aralar yazarların canlı yayınları arttı o yüzden de olabilir fakat gerçek şu ki canlı yayında entektüel camiayı izleyince kendimi aktif hissediyorum.
Mutlu anlar koleksiyoncusunun bugün yazdığı yazıyla
bloga kendi çektiğim fotoğrafları koymak için kollarımı sıvadım.Kameramı
aldığımda bir hevesle çektiğim ne varsa topladım.Ama bu beni yıprattı.Neden mi?
Eski fotograflarda kendimi gördüm.Hani önceki yazımda demiştim ya.Bir gün
sokakta çocukluğunla karşılaşırsın gençlik hayallerinle.Bende o fotoğrafta ne
düşündüğümü şimdi neler yaptığımı görünce bir kötü oldum.O fotograflarda hayatının
her anından zevk alan,gözleri parlayan o kızı gördüm.
Geçenlerde Bacon'un denemelerini okurken çok güzel bir
söz geçti.Mutluluğun sağladığı iyi şeyler özlenmeye değer ama mutsuzluğun
sağladığı iyi şeylerse övülmeye. Evet mutsuzum eve istemediğim bir işte
çalışıyorum vee bir yıl boyunca istifamı veremem.Ama yine de yaşamıma bir şeyler
katabilirim bu süreçte.Muhakkak bu küçük ve önemsiz yaşamımdaki sorunlar beni
ciddi anlamda üzüyor.Bu stres halinden nefret ediyorum.Aklıma huzur romanında
geçen bir cümle geliyor '"Elbisem çok eski
olsun... Fakat bahçemde en iyi güller yetişsin'
Yani ben ne çok para ne macera
isitiyorum.İstediğim çiçek dolu bir bahçe ve kitap dolu bir
kütüphane.Bu söz monetindi galiba emin olamadım .Çiçek deyince aklıma o
geldi.Ama ben çiçeklerden ziyade yeşil bitkileri daha çok severim. Çünkü çiçeklerin açmasını beklemeyi,döküldüklerinde üzülmeyi sevmem.
Masamda velimin öğretmenler gününde
aldığı çiçekler. Siz ilk öğretmenisiz ve bizim için çok değerlisiniz
dediler. Müdire ''iyisin ve seni en büyük yaşta göreceğim inşallah'' dedi. İnşallah
dedim.O bilmiyordu inde şek ve şüphe vardır. Kesinlik belirtmez "Allah dilerse
olur" anlamına gelir. Anneannem hep derdi inşallah değil biiznillah deyin diye.Öğretmenlik kut
Kapatalım bu konuyu çünkü bu liste uzar gider.
Bu arada Jule Payot irade terbiyesi kitabında benim gibi bir oraya bir buraya konup hiç bir alanda uzmanlaşmayanları kınıyor.Neyse ki tarihte başarılı olan emsallerim çok.Bakınız Hezarfen Ahmet Çelebi.Hezar farsça bir ek ve bin demek fende ilim. Bir çok dalda araştırmalar yaptığı için halk ona böyle demiş.Yahut Da Vinci , bu düşüncemin temsilcilerinden.Tabi ben bu mertebede olamasamda sürekli iş değiştiren ipe sapa gelmez, bir baltaya sap olmaz bir tip değilim.
Tamam şimdi bu konu kapandı.Devam edelim.
Bu arada anneannemin annesi geçen hafta vefat etti. aAneannem kendine gelemedi ve küçük bir kız çocuğu gibi sessiz sessiz ağladı. Cemal süreyya'nın dizeleri döndü durdu beynimde. ''Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum''
Sonra vivensede uzun zamandır takip
ettiğim bir çalışma masası vardı.İndirime girmiş tamam alayım dedim abim
araya girdi ben sana yaparım diye erkekliği tuttu.Sonra depoya indi.Tahta
buldu,bacak kesti.Ortaya iş gören istediğim tarzda fakat bohemlikten uzak
kasabalarda muhtarlıklarda bulacağımız türden bir şey çıktı.Çok uğraştı
kırılmasın diye kullanıyorum.Askere gidene kadar 25 gün sonraya kadar
yani umarım bu masayı benimseyip sevmem.sol beynim ağır basar ve istediğim
masayı alırım diyecektim ama belkide sol beynim finansal açıdan düşünüp
bunun daha mantıklı olduğuna karar verebilir.
Ama genelde bemde ne sağ
ne sol ikisine de pek iş düşmez. neden çünkü çalışmam gereken sınavlar
hazırlamam gereken evraklar varken ben burada bunları pekala gönül rahatlığı
ile yazabiliyorum.
Bir türlü kitap siparişi
veremedim tavsiye ettiğiniz bir site var mı? Keşke şehrimde bir sahaf
olsa.fakat yok turistik bir yer ve kahve kitap evleri var.
Benim sepya fotoğraflara bakıp
hayallere dalacağım,tozunu içine çekip hapşıracağım,saman kağıtlarına
dokunamayıp uzaktan seveceğim,sahipleri ile hoş sohbet
edeceğim sahaflara ihtiyacım var.
Şimdilik bu kadar.
Kalın sahafla.