27 Aralık 2021 Pazartesi

gelecek nerede?

(Alanya yolu balık istifi otobüs yolculuğu/25.11.21)
Baktığın her bir şey konuşmaya başladığında sana, artık bütünüyle çıkmışsındır yolculuğa. Kıyı Kitabı, Ece Temelkuran

Bu hafta koşarcasına hızlı geçti. 2021'in sonuna geliyor olmak bir garip. 2020 her açıdan o kadar zorlayıcıydı ki. 2021'i yaşamış ve bitirmiş olmak bir garip geliyor. 2040'a 2002'den daha yakınız.

Vay canına. Geleceği düşlememiştim. Ama jetgiller ailesinin yaşadığı hayat bana yakın geliyordu. Bir bölümde dokta who 24.yüzyıla gidiyor ve gelecek böyle olmamalı bir şeyler yanlış diyordu. sonra sorunu bulup çözüyorlardı. sanki bizde de aynı durum geçerli. Bu yüzyıl böyle olmamalıydı. Geleceğe dönüş filmindeki gelecekte nitekim aynı. Düşlediğimiz geleceğe sahip değiliz.

Küçücük bir çocukken yaşlı bir amca ''biz çok erken doğmuşuz siz neler neler göreceksiniz.'' demişti. Acaba onun göreceğimizi varsaydığı gelecek bu muydu?

17 yaşındayken bir edebiyat dergisinde  27yaşımdan  sevgilerle temalı bir yazı okumuştum. Garipti daha önümde 10 sene vardı. Bu yıl 24 olacağım. 3 senem kaldı. Vodafone frozen'un gençlik bir kere yaşanır özgürce yaşa temalı Şebnem Ferahlı reklamları vardı. O reklam beni içine çekerdi.  

Şimdi yarının geçmişi, dünün geleceği olan bugünde düşünüyorum. Ben hangi zamandanım?

7.sınıftayken yılbaşından  sonraki ilk derste öğretmen yılbaşında neler yaptınız demişti. Bende Brezilyada Rio karnavıldaydım demiştim. Herkes dönüp bakmıştı. Ama kitap okudum. Kitap öyle güzeldi ki sanki ordaydım demiştim. 

Kış mevsimini artık seviyor olmak bu kışı güzelleştirdi. Öncede bulutları gördüğümde mutsuz hissederdim. Ama şu sıralar gerçekten yağmur, soğuk beni mutlu ediyor. sanki her gün baktığın ama farketmediğin bir gündelik zerafetin ayrımına varmak ve onun bilindik fakat keşiflerle dolu dünyasına yelken açmak gibi.

Dinlediğim podcast yolu ile Napoli romanlarının serisine başlamıştım. Bazen bir kahraman okuyorsun romanda sana çok garip ve var olamazmış gibi geliyor. Bazen gerçek hayatta biriyle karşılaşıp işte bu adam kesinlikle bir romandan fırlamış diyorsun.

Bugün çok önemsiz bir sebepten pekte haz etmediğim bir kızla tartıştım. Objektif olarak haklıydım. Normalde haklı ve haksız olmayı gözetmeksizin nazik olmaya önem veririm. Ama gelin görün ki bazı insanlar nezakatin karşısında öyle bir tavır sergiliyor ki kendinizi ezik ve aptal hissediyorsunuz. Bu kızda bana hep böyle hissettirir. Bugün ona anlayışlı ve nazik davranmadım. Onun tutumunu aynaladım. Küçümsedi. Tüm kötücül davranışların ortaya çıkardı. Geri adım atmadım. Aslında konu bile önemli değildi. sanki nezaketi hor gören tüm insanlarla savaşıyordum. sonra oradan ayrıldım. İçim rahat etmedi. Gittim sizden özür dileme gereği hissediyorum dedim. suçlu hissetmek değil de onunla sonra konuşmasam içim rahat etmeyecekti. Ne haklılığım ne de son nezaket bükücülüğümün cevvaliği kaldı. Tek istediğim sakince entrikasız laf sokmasız günlerimi geçirmekti.  Hala haklı olduğumu düşünüyorum deyip kendimi sakince ifade ettim. sonra gözlerim doldu ve o şekilde bir tutum sergilemek istemiyordum dedim. O da kendini izah etti. Zor bir gün geçirdiğini vs anlattı. Oh dedim ne haklı olmak ne de fikrimi savunmak istiyorum. sadece rahat bir yaşam sürmek istiyorum. sonra bu beni rahatsız hissettirdi. Geçenlerde bir zincir markette karşılaştığım amca dolar düştü fiyatlar niye düşmedi diye muhtemelen kendi kazancı kadar bile kazancı olmayan kasiyeri fırçalıyordu. sanki koca zincir market onun tiyatro sahnesiydi de biz birer figürandık. Hali tavırları, öfkesi. Garip bir şekilde bugün o adammışım gibi hissettim. öfkeli ve öfkesini nereden çıkaracağını bilemeyen.

Geçenlerde bir yerde okuduğum bir söz zihnimde kamp kurdu. Tam uyuyaağım esnada çıkarıp marsmellovları yakıp kamp ateşini smore yapıyor. ''batıda hayaller gerçekleşmek için vardı. Doğuda ise gerçekliklerden kaçınmak için.''

İşte benim 2022'den hedefim hayal kurabilmek. Düşleyebilmek. İnanmak. Tutkuyla hareket etmek.

Kulaklarımda kalabalığın uğultusunu değil yüreğimin sesinin olması.



19 Aralık 2021 Pazar

ben neyli dondurmayım?

 

( spor dersi stadyum gezisi 15.12.2021)
İnsanlık , diğer insanlara nasıl davrandığımızla tanımlanmaz. İnsanlık, hayvanlara nasıl davrandığımızla tanımlanır..
,

Bu hafta hep yağmurluydu. hatta bugün dolu bile yağdı.  Kötü hava yoktur, yanlış kıyafet vardır söylemini duyduktan sonra bütün mevsimleri sevebilmeyi öğrendim. Bir şeyleri sevebilmeyi öğrenmek gerçekten yaşam için gerekli değil mi?  Annemin ''sevmesen de yapmak zorundasın.'' sözüyle büyüdüm. Keşke bunun yerine sevmemek seni yorar bunları sevmeyi dene neden sevmiyorsun deseydi. Mesela bana el işlerini örgü vs öğretmek için çok uğraştı. Ama ben ipe, şişe nefret doluydum ve bir şey öğrenemedim. Şimdilerde örgü vs işlerine bir ilgim başladı. 2022 de bir bere yapmayı kafaya koydum.

Bu haftanın üzerinde kara bulutlar vardı. Öğretmenlerden birinin kuzeni kendini asarak intihar etti. Acı da esneme gibi. Bulaşıyor. Bu konudan konuşmak bile içimi acıttı çoğu zaman. Konuşulmadığı zamanlarda bile hepimiz sanki göğsümüzde bunun ağırlığını dehşetini taşıdık. Ruhen zayıf hissettiğim için bedenen de çöktüm. Neyse ki hafta sonu dinlendim ve toparlandım.

Bugün köpek yavrularını sevmeye gittik. Ah şu tüylü dostlarımızın bizim tüm kederlerimizi alıp götürüvermesi yok mu?  ''Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; Her şey yolunda demektir.'' der  Nikos Kazancakis. 6 yaşımdaki kuzenimde vardı. Beraber odun topladık. Çamurlsulara daldık. Kendimiz oyunlar icat ettik. Ördeklerin yumurtalarını  aradık. Aynı kampta gibi görev paylaşımı yaptık. O masayı sildi. Annem ekmek kızarttı. Ben çayı hazırladım. Babam bahçeyle ilgilendi. Yavrulardan birine isim koydu. ''Bu siyahlı adı Gece olsun'' dedi. Annem ''galiba adını beğenmedi köpekçik!'' deyince bu kez de ''Karanlık olsun o zaman!'' dedi. Ah bu çocuklar! Günümü neşeyle dolduruyorlar. 

Bu ayki tema uzay. Çocuklar sınıfta serbest oyun saatinde Platonun gezegenlikten çıkarılmasını tartışıyorlardı. Çok hoşuma gitti. Birde gelip birisi öğretmenim sen dondurma olsaydın Çilekli olurdun dedi. Öbürü ''Hayır öğretmenimiz her şeyli olurdu. Çikolatalı fındıklı orman meyveli...'' diye saymaya başladı. Aynı çocuk bir keresinde ''sen nasıl bu kadar farklı şeyleri bilebilirsin ki!'diye hayretle sormuştu bana. Hemen aklıma psikanaliz geldi.

Derste resim yaparken çocukken duyduğum bir hikayeyi anlatasım geldi. sonra hatırlayamadım. Koyverdim gitti. Uydurdum, uydurdukça uydurası geliyor insanın. Çok beğendiler. Ben uydurdum dedim. Öğretmenim hikaye yazsana dediler. Bu hafta Müdire Hanım da böyle dedi. Bilmiyorum heves ettim bir çocuk kitabı atölyesine katılmak istiyorum. Keşke çizimim de güzel olsa hem çizer hem yazardım. Gerçi neden olmasın.

Bu hafta okul bizi yemeğe götürdü. Okuldan başka şeyler konuşalım dedik. Ama mevzu dönüp dolaşıp okula geldi. Yemek geç geldi, tadını sevmedim. Akşam eve gidince gürültüden ve mide bulantısından başım ağrıdı. Galiba bir yerde zamanımı kafelerde değil de deniz kenarında, bir ağacın altında yahut ırmak kenarında geçirmeye öyle alıştım ki. Kızlar her hafta bir kafede buluşmak istiyor. Benim için bu tür buluşmalar hiç keyif vermiyor. Bu hafta sonu zaten uzaktan eğitim aldığım Üniversitenin finalleri var. Yaşasın buluşmaları ekmek için harika fırsat! 

Finallerden sonra bir liste hazırlamalıyım aramam gereken kişiler var. Yine içime döndüm. Yine kendimi küçük dünyama soyutladım. Ben, çalışma masam, çekirdek ailemiz. 

Bir de yazın evlenen bir okul arkadaşım vardı. Bebeği olacakmış. Kelimenin tam anlamıyla ağzım açık kaldı. Hayatım bu aralar gürül gürül akan bir şelale gibi. Bende şelalede etrafına bakınıp ne olduğunu anlamaya çalışan küçük kurbağa.

Kuyruğum nerede? Kuyruğum yok!  Kuyruğum yok! Yaşamı anlamaya çalışırım bu gürültüde!

12 Aralık 2021 Pazar

imece usulü ninni

 

her başarılı insanın arkasında bir kedi vardır.

Zaten hayatta pek çok şey yaptım ama hiçbirine inanmadım, kendimi eylemlerimden kopuk hissettim hep.

Günün en sevmediğim vakti güneş batarken akşam üzeri. Bu vakit beni nedense hep mutsuz ve rahatsız hissettiriyor. sokakta oynama vaktinin akşam ezanına kadar olduğu çocukluk günlerinden kalmış olabilir. Okul daha kolay geçse bile sabahları koşarak ve keyifle gitmiyorum. Orada mutluyum ama garip. Zaten kışın gün aydınlanmadan uyanıp  yataktan çıkmak irade gerektiriyor. geçenlerde bir haberin başlığı psikoloji kış uykusunda olabilirsinizdi. Evet neden olmasın? Okuduğum bir kitapta adam gazete küpürlerini defterine yazıp yorumluyordu. Geçen senelerde bende bir ka. gazete alıp yapmak istedim. Ama o an gazetenin yandaşlığı o kadar midemi bulandırdı ki bırakıverdim. Bu günlerde bunu anımsıyorum. Gazete okumak için derin bir istek duyuyorum. 

Bu hafta hava oldukça soğuktu. Fırtınalıydı. Mahallemde her gün  önünden  geçtiğim ve gerçek anlamda sokağı aydınlatan lamba fırtınadan nasibini almış. Bu lamba aynı zamanda odamın tam karşısında. Tam uyuyacağım kıvılcımlar, cızırtılar. Ara ara devam etti. Huzursuz oldum. İnternetten araştırıp tedaşın uygulamasını buldum. Patlak sokak lambalarının fotograflarını çekip atıyorsun. Yorumlarda bir kaç şikayet olsa da  yapacak bir şey yok dedim ve fotograf çekip attım. Diğer gün okuldan gelince anneannemde bizdeydi. Lambanın cızırdama ve kıvılcım işini halletmişler. Ama hala yanmıyordu. Ben tekrar fotoğraf çekip attım. Anneannem başka uğraşacak bir şey mi yok dedi. Hiç zannrtmiyorum tamir edileceğini dedi. Olsun dedim. Diğer gün okuldan gelince lamba yapılmış hemen anneannemi arayıp havamı attım. Nobel alan Curıe bile benim kadar gururlanmamıştır.

Ablamın bebeği sağ salim doğdu. Artık annemin doğdu doğacak derdini mama yemesin üşümesin derdi aldı. Anne olmak meşakkatli. Ablamın anne olması hala garip bir şey. Gecenin beşinde beni arayıp tebrikler teyze oldun dedi. Bir hafta neşe topu olarak geçti. Okulda işler karışık insanlar stresliydi. gerçekten mutluluk insanın içiyle ilgili dedim. Ama tabi içini dolduran dışsal faktörler yadsınamaz. 

Teyze olunca bir ninni öğreneyim dedim. Atem tutemli olan. Ezgisini yanlış mırıldanınca memur arkadaş düzeltti. sözleri karışınca çocuklardan biri öğretmenim yanlı söylüyorsun babam söyler bana bunu dedi. Doğrusunu öğretti. Güzeldi. İmece usülü ninnim oldu.

Okuma hızım düştü. Bunda annemin hasta olup ev işlerine benim bakmamda var yardımcı öğretmenle aramızda olan gerimli anılarda var. 1 dakikalık bir iletişim bile olsa ben nezakete önem veriyorum. Ki her gün yüz yüze bakılan insanlarda bittabi aradığım ilk özellik bu.

The true cost  giyim sektörünün arka planını yün güzüne çıkaran bir belgesel. Zihin açıcı. Bir arkadaş kulübü ile onu izledik.

Kardeşim kamera kulübüne katılınca kameramı istedi. Hey gidi hey hiç başlamayan National Geographic kariyerim son buldu.

Geçenlerde okulla bir geziye gittik. İnsanları gezerken tanırsın diye bir söz vardı. Gerçekten öyle günü birlik olmasına rağmen hakkında önsezilerim olan kişiler bu konuda  kendilerini doğruladılar. Keyifliydi. Daha az diyaloğum olan 2 arkadaşın iyi yönlerini görmemi sağladı. 

Napoli romanlarını okumaya başladım.  Birde minimalizm ile ilgili bir kitap var. Yılın bitmesine az kaldı. Biraz üzgün hissediyorum. Aralıkta aynı akşam üzerlerinin bana verdiği o kıstırılmışlık duygusunu veriyor. Hemen güneş batsın yıldızlar çıksın istiyorum. Kapının önünde yapılan muhabbetleri sevmediğim gibi. 

Aydınlık günler kardan adamlı kışlar dilerim.

7 Aralık 2021 Salı

baby welcome

 

Bugün 7 Aralık.  Sanat 5 te telefonum çaldı. Wp araması. İlk alarm zannettim baktım ablam arıyor. Yoksa dedim  ve öyleymiş.

Karşıdaki ses yorgundu tebrikler teyze oldun. Uykudan uyanmak bir anda dinçlenmek o kadar kolay mı? Ah ne güzeldi. Alarm sesimi tebrikler teyze oldunla  mı değiştirsem acaba. Garipti. Çok neşeliydim bugün gerçekten güzeldi. Güne  gözünü açtığın ilk an çok önemliymiş gerçekten. Sonra annem uyandı. Ablam aklına geldiği için uyanmış. Anne olmak ne garip kilometrelerce ötedeki yavrunu hissedip uyanıyorsun. Bende tebrikler Anneanne oldun dedim. İşte dünyanın bir yerlerinde bir benek dünyaya geldi ve bizim gri yaşamlarımıza bir renk bir cıvıltı geldi .

Zeytin hasadı başladı. sobalar kuruldu. Yağmurlar iyiden iyiye kendini göstermeye başladı. 


28 Kasım 2021 Pazar

güzel şey yaşamak

 

Kendi içindeki dünyanın biçimini değiştirdiğini, içinde yaşadığın dünyanın da iki saat önceki dünyayla aynı olmadığını, bir daha da asla aynı olmayacağını ve olamayacağını hissedersin.
Bu sonbahar güzeldi. Hele kasım ayı. Kitap okuma anlamında çok verimliydi. Eski tempomu yakaladığım için çok mutluyum. Kitap okumayı unuttuğum fikrine kapılıp çok korkmuştum. Okuyacağım kitapları çalışma masama koyup, bitirme hedefleri ayarlayıp günlere böldüm. Her akşam rutin bir şekilde yemeğimi yiyip kahvemi yapıp kitap okumaya koyuldum. Kitap bitince biraz ingilizce çalışıp belgesel yahut film izledim. sosyal medya bağımlılığından kurtulduğum için mutluyum.
Okul 2. öğretmenler gününü geçirdik. Çok güzeldi. Hala masam çiçeklerle dolu. Pahalı parlak hediyelerde vardı. Ama galiba ben en çok çiçek buketini sevdim.
Genel olarak sonbahar hedeflerine ulaştım. Ayda bir kere aile büyüklerini aradım. Ailemle kaliteli zaman geçirmek için vakit ayırdım. sağlıklı olmak için uyku düzenimi ve tüketim alışkanlıklarımı gözden geçirdim. Normal şartlar altında yılın bu zamanlarında tamamen dağılmış olurdum. Yeni yılı hevesle bekler, şu olaylar bitsin toparlanacağım derdim. Bu fikirden kurtulduğum için mutluyum. Yılı  mevsime bölüp her mevsimin içinde kendi hedeflerimi koyuyorum. Böylesi daha iyi.
Kış mevsimi için hedeflerim 5 kilo vermek, rutinlerime bağlı kalmak,  bir dilin a2 seviyesine gelmek. Dil konusunda kararsızım. Eskiden olsa göz kırpmadan İspanyolca derdim. Şimdi Korece ilgimi çekiyor yükselen kültürünün etkisiyle. 
Bu günlerde çok neşeliymişim. Tatil dönüşü bile modum yüksekmiş öyle dedi öğretmenler. Gerçekten vücudunun ihtiyaçlarına spor, yeme, içme önem vermek yaşam kalitesini artırıyor. Birde Şiddetsiz İletişim kitabını okuyorum. Böyle ders kitabı gibi notlar alarak. Çalışarak, uygulamalarını yaparak. Kendimi ölçüp tartarak. Dünyayı çevremi değiştiremem ama bakış açımı değiştirebilirim fikrinin dibine vurarak. Galiba bu oldu bana. Her şey aynıyken ben şefkatimi ve anlayışımı arttırdım. 
Kitap kulübün ikinci toplantısına katıldım. Çok güzeldi.  Yazarın sancılarını dinlemek, kitabı yazınca sancılarının dindiğini söylemesi acaip hoşuma gitti. 
Kıyamet parkı bir günde okuyup bitirdim. İnstagramda Alper Canıgüz'ün  katıldığı bir toplantıdan röportajını izledim. Çok garip! O kadar alışmışım ki sevdiğim yazarların başka bir çağda var olmasına. Onun bu çağda var olması benimle aynı ülkede yaşayıp aynı olaylara maruz kalması bir garibime gidiyor. 
Miss Representation belgeselini izledim. Güzellik dayatmasının kadınlar üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Amerika merkez alınarak çekilmiş bir belgesel. Beni en çok hayrete düşüren şey bu algının sadece insanları tüketime yöneltmesi, halk tabakasını etkilemesi değil bununlar beraber siyasi tabakadan kadınları, mahkemelerde tutulan tutanakları bile değiştirmesiydi. Mesela politika yapan kadınların görünüşleri yaptığı işlerden daha çok haber oluyor. Aynı olaya bir kadın hakim ile erkek hakimin verdiği kararda farklı yüklemler kullanıyor. Yahut televizyonda 15-33 yaş arası kadınların var olması sembolik imhadır ve o kitlenin yok sayılmasıdır gibi vurucu şeyler vardı.
Orhan Veli'nin mektuplarının olduğu bir kitabı okumaya başladım. Ama gamsız kedersiz kimseye eyvallahı olmayan bir adamın aşık olduğu kadının bir sözcüğüne takılıp kendini heba etmesi, zayıf ve kırılgan cümleleri beni derinden sarstı. Düşününce şair olmak için böyle bir tutuma sahip olmak gerekir. Ama nedense benim için Orhan Veli farklıydı. Gerçekten okur kendini buluyor şiirlerde. Şair orada ama yok. O sözcüklerden bir ayna yapıyor. sende o aynada kendine baktığını fark etmeden hayran hayran cümleleri peşi sıra okuyorsun.

sonbahar gitti.
 Neyse ki ben artık tüm mevsimleri  ve haftanın tüm günlerini seviyorum.

Yaşamak güzel şey
 Rick And  Morty'nin yeni sezonunu beklerken.
Alışveriş listeme eldiven, atkı yazarken
Akşam üzeri geçtiğim yolda
akşam sefalarının kokusunu içime çekerken
Güzel şey yaşamak.
Raflarda okunacak kitaplar
Kavanozlarda buram buram kokan kahveler varken.
Güzel şey yaşamak
23 yaşındayken
ve içimde neşeli ezgiler cıvıldarken.


16 Kasım 2021 Salı

dönüşüm

(kasım, kent müzesi)

(deniz kenarı okumaları)

(15 kasım, Lyleria Antik Kenti)
O sabaha kadar sadece vardın. Ama o andan itibaren var olduğunu biliyordun. Hayatta olmanın, yaşamanın ne olduğunu düşünebiliyordun ve bir kez bunu başardın mı, kendi varoluş gerçeğinin tadını doyasıya çıkarabilir­ din, yani kendine, yaşamak ne güzel şey, diyebilirdin.


Bir bakmışım yine dağılmışım. Bir bakmışım umutsuz ve mutsuzum. Bir bakmışım neşe saçıyorum. Bir arkadaşım ''sana  uzaktan bakınca duygularını yönetebildiğini düşünürdüm hep. ama yaklaştığımda duygularının seni yönettiğini gördüm.'' dedi. Bir yerde düşüncelerini yönetebiliyorsan düşüncelerde duygulara yol açıyorsa duygularla yönetilmek pervasızca mı davranmaktır?  Duyguların ve düşüncelerin yönetildiği bir çağda ne kadar varlığımızla kendimiziz ve kendi tercihlerimizi yaşıyoruz tartışılır. Özellikle The Great Hack belgeselini izleyip seçimlerde kararsız kitlelerin  kolayca yönlendirildiğini gördüğümde tamam dedim. İşte her şey apaçık ortada. İnsanlık hiç bu kadar kendin olma konusunda zorlanmamıştı.
Geçenlerde Avrupa Tarihi okurken Azteklerin atlı İspanyol süvarilerini yarı insan yarı at olarak algılayıp karşı koymadan teslim olmalarını okuyunca ilk şok oldum. sonra tamam dedim. Cehalet her yüzyılda beraberinde bayalığa  hayranlığı getirir.
Dün akşam çok keyifliydi. Anne tarafından akrabalarla gençlerin hiç ilgisini çekmeyen toplantılar olur. Kuzenim bilgi yarışması hazırlamış. Ben Annem Dedem bir takım olduk. Dedemi bile o kadar istekli ve hevesli görmemiştik. Yarışma boyunca sabitlenen telefon kameraları ile çekim yaptılar. Bir başka kuzenim bir daha ki toplantıya onu editleyecekmiş. Ya dedim ne kadar hoş. Niye onca zaman aklımıza gelmemiş.
Dün tüm öğleden sonra akşama kadar vizeler için çalıştım. Kesinlikle çalışmaya öğrenmeye aşığım.
Geçen hafta okula Tübitak Projesi için liseli gençler geldi. sanki bir sempozyumdaydım. Güzeldi. Onlarda mutlu oldular. Konuları kadına şiddeti. Bize sorular sordular ve konu hakkında fikirlerimizi aldılar. 
Aslında tatile girmeden kitaplarımı sipariş etmiştim. Tatilde rahat rahat okurum diye. Ama kitaplar bir türlü temin edilemedi. Umarım kitap kulübünün toplantısını kaçırmam. Birde bir yol buldum. Kitapları uzunluğuna göre 5'e yahut 7'ye bölüyorum. Her gün kaçıncı sayfaya kadar geleceğimi belirliyorum. Çok yorgun hissetsem bile bu şekilde okuyabiliyorum. Bu ay 8 kitap bitirdim.  İnsan gerçekten okuma aşkını söndürebiliyor. 
Bu arada geçen hafta veli toplantısı vardı. Velilerden çok güzel geri dönüşler aldım. Bir kere daha yapmaya devam ettiğinde bu devam ediş coşkuyla koşarak yahut sürünerek olsun bir şekilde bir şeyler oluyor. 
 Anneannemlerle  Lyleria Antik Kenti ziyaret ettik. Antik Kentler ziyaret etmek beni canlı tutuyor. O insanların sesini, görüntüsünü hayal etmeyi çok seviyorum. Ama tabi yangından burası da etkilenmişti. Ağaçlar yanmış ve her taraf kül doluydu. Garipti. sanki az önce terk edilip gidilmiş gibi bir hali vardı. Anneannem her şeyi kendince yorumladı. Bunlar ekini nereye ekiyordu? Madem Türk değiller neden Türkiye'ye gelmişler. Tatlı ve aksi ihtiyar yine de geziyi sevdi. Elinde kamerası ile kendince bir yerleri fotoğrafladı. Hatta gezi bitince yeni gelenlere yol gösterdi. Çok komikti. O olmasa daha mistik bir tarzda olurdu muhakkak. Ama onun varlığı bizi daha gerçek kıldı. Küçük kuzenim(6) arkeolog olmak istediği için bu tür yerlere gezilerin çoğalmasını istedi. Garip hissettim. Ben her zaman ne istediğini bilmeyen her şeye heves eden o çocuktum. Bir astronottan hayat derslerinde Albay Chris Hadfield bu hayalini 9 yaşında kurduğunu söyledi. Öyle garipti ki. Yıllar sonra NASA'dan haber gelince ''9 yaşında ki o çocuğun hayali gerçek oldu'' diye yazmıştı.  O an bir garip oldum ve ağlamaya başladım Bir hayale sahip olup çabalamak mükemmel bir şey. sonunda gerçek olup olmaması önemli değil. Çünkü bir hedefe sahip olduğun an dönüşmeye başlıyorsun. Eğer gündelik görevlerin arasında sıkışıp kalırsan dönüştüğün şey Kafka'nın Gregor samsası oluyor.
Hissediyorum. Bende dönüşüyorum.
Fakat bu sefer samsanın ki gibi değil.


31 Ekim 2021 Pazar

bayağı günler

Çünkü bayağı insanlar, her zaman görünüşe ve sonuca bakarlar. Ve bu dünya bayağı şeylerin dünyasıdır. Bunların çok azı tutunacak ve durulacak fazla yer olmadığında kendilerine bir yer bulabilirler.

insan ne kadar uzağa giderse kendinden kaçabilir. Kafamızı açıp içindekileri bir lağım çukuruna döküp üzerini betonla kaplayabilir miyiz? Freud haklı mıydı? Her birimiz içinde korkunç derecede istekleri olan varlıklar mıydık? Mutluluk gerçekten satın alınabilir mi? Önemli olmak sormak mıdır? Yoksa cevaplara ulaşmak mı? Zaman geri çevrilebilir mi? Yahut zamanı geriye çevirmek  isteme nedenimizi şimdiki zamanda evirebilir miyiz? Bu evirme zamanı geri çevirme işini mümkün kılmış olmaz mı? Bugün yarının dünü değil mi? Zararın neresinden dönsek karsa eğer dönemiyorsak içsel olarak böyle bir çatışma yaşamamak için zararı kabullenmek kar mı? Niye şehirlerde bu kadar az orman var? Ağaçlar hiç bir şirkete para kazandırmadığı için mi? 

Geçen dinlediğim bir podcastte adam yeryüzünde bu kadar fazla bilincin olması beni hayrete düşürüyor. En çok hayrete düşüren bu kadar bilincin varlığı değil de bu kadar bilince rağmen böyle bir durumun varlığı. Bu konuda düşünürken izlediğim bir belgesel bana bayağı katkıda bulundu. The centry on The self. Belgeselin bir bölümünü izlemek bile beynimde upuzun sorular yumağının oluşmasına sebep oldu. Bize cevaplar değil sorular veren şeylere aşığım.
Bu haftalarda tam bir duygusal alışveriş dönemine girdim. Beslenme şeklim gün sonu yaptıklarım belli bir amaçtan uzak. Keyfimin peşine takılıp gün tüketiyorum. Keyfimin kahyaları podcastinde bir yerde dişil enerjinin döngüsel olduğunu söylüyordu. Yani dönüp dolaşıp aynı duygusal durumlara düşüyormuşuz. Doğru tamamıyla ben. Bunun ayrımına lisedeyken varmıştım.
Az önce bir videoya denk geldim. Dostoyevski okuyan kıza görücü gelmezmiş diye. Hem güldüm hem de doğru dedim. Bu mantık hala canlı kanlı halkın arasında yaşıyor. Annem çeyizine kitap mı koyacağız der. Okumamı desteklese de bir yerde belli bir yaşam çevresinde düşünen kadın olmak zor. 
O kadar çok sosyal medyada takıldım ki. cümle kurma ve uzun uzun düşünme yetimi kaybetmek üzereyim. Kasımda aşk bir başkadır. Aşık olduğumuz şeylerle geçirdiğimiz bir kasım olur umarım O halde fighting^^

 

12 Ekim 2021 Salı

irin dolu kederler yahut küçük değişimler

 

Bir çocuğun aklının sığ bir akarsu gibi olduğunu ve taşların üzerinden neşeyle akıp geçerken bilgiyi kimi yerde bir çiçek kimi yerde bir ağaç olarak yansıttığını biliyordu. Aklımı bir nehir yatağının suya yol vermesi gibi yönlendirip, dağdan gelen sularla, saklı kaynaklarla derin ve geniş bir akarsu olana kadar beni besledi; ta ki dağları, ağaçları ve mavi cenneti yansıtana kadar.


Bugün temizlikçi abla geldi. Hocam sen bir yıl hukuk okumuşsun sana bir şey danışacağım dedi. Ah bu benim enteresan başlangıç ve bir anda bırakışlarım. ''Yahu'' dedim. ''Ben bir şey bilmem. Kaç sene  öncesi.'' olsun dedi. Eşiyle ilgili ciddi bir konudan bahsetti. O anlatırken içimden dedim ki iyi ki avukat olmadım.  O kadar üzüntü ve kederi nasıl taşırdım. Onunla konuşurken bir şeyin ayrımına vardım. Bir hakka sahip olmam yaşamıma yansıması durumunda bana tam olarak istediğim şeyi sağlamaz. Yani kadın haklıydı. Fakat o hakkını istemesi durumunda karşı taraf şu ankinden daha fazlasını alabilir elinden. Yani bu itici ve sinir bozucu bir durum. Hakkını elbette aramalı. Demek istediğim kadın cinayetlerinin kol gezdiği adamların dövdüğü kadınlara ''seni öldürsem 3 yıl yatar çıkarım.'' deyip gerçekten iç yıl yatıp çıktığı bir ülkede bazen en mantıklı karar hakkını almak olmuyor maalesef. Bunları söylemek bile üzüyor kabullenemiyorum. Bu bir fikir değil aslında. Gördüğüm ve olduğunu düşündüğüm şey belki öyle değildir.
Kadına hakkını aramasını fakat bunları göz önünde bulundurmasını bu konularda yetkin olmadığımı bir avukata danışmasının en iyisi olacağını belirttim. O ''hocam'' dedi. ''Ben zaten söylediklerinizi düşündüm ama adam bana zarar verse bile şimdi yaşamıma tercih ederim.''

Bir kere bisikletin frenleri patlamış dik bir yokuştan hızlıca inip ahşap yeşil telefon direklerine toslamıştım. O gün burnumdan bütün uzuvlarıma keskin bir acı yayılmıştı.
O keskin duyguyu bugün her zerremde yine hissettim. Bu acı gerçek  aynı o günkü gibi burnumu sızlattı. Bu insanların yaşamı o kadar acı doluydu ki ölüm bir seçenekti. Ölüm korkulan yadsınan bir kara kutuda saklanan bir şey değildi. Ölüm ordaydı. Kanepenin üzerinde meyve tabağının kenarında yahut paspasın altındaydı. Ölüm hiç yaşanmadığı ve tadılmadığı halde tercih edilebilir olmuştu.
Kalbim doldu. Kırmızı irinlerle ve saf kanla. ne zaman üzülsem kederin cam parçaları yüreğimde oyuklar açardı. O oyuklardan fışkıran kan ve irin parçaları vücudumda bir seyahata çıkardı. sonra ben konuşmak için ağzımı açtığımda o kelimelerin ağzımdan fışkıracağında yahut gözlerimden akacağından korkardım. 

 kadın iş çıkışı  polise gidecekti. Umarım iyi bir netice almıştır.

Geçen hafta bir şey aklıma geldi. Öğrenciyken minik hediyeler alır arkadaşlarımın göreceği yerlere koyardım. Onlarda bana yazılmış notlarla küçük hediyeler alırlardı. Bu günün sıkıcılığını ve yoğunluğunu dağıtırdı. İş yerinde de yapayım dedim. 3 haftadır gözümü kestirdiklerime minik hediyeler aldım. Bugün ingilizce öğretmeni bana tatlış bir çorap almış. senin kalbimizi ısıtman gibi bu çoraplar ayağını ısıtsın yazmış(öğretmen kız) vay düşüyor mu böyle kızlar diye dalga geçtik.
Ciddi memur bir arkadaş vardı biraz asabi. Onun kızı olacaktı. Miniğe minik bir hediye yazdım. Geldi sarıldı. Ben daha çok şaşırdım onun bu kadar sevinmesine. sonrasında çok işimi ben demeden halletti. Yolda karşılaşınca selam veriyorum. Bir yerde yazıyordu insanlara biraz daha ilgili davransak yaşamımız nasıl değişeceğini görsek hayret ederdik diye. Gerçekten öyleymiş.
Ay bir bizim 10 senedir aynı apartmanda oturup pek konuşmadığımız komşumuzla olayımız var ki. Geçen pazar kahvaltı yaptık beraber. Garipti. Dedim önyargılarım ben fark etmeden oturup yerleşmiş korneama.
İnsanlar ilişkilerimi iyileştirmeye çalışıyorum. Düzenli akraba, arkadaş aramaları; kasiyerler ve hizmet veren sektördekilerle selamlaşma, hatır  sorma.
sadece bir kişi zorluyor. Bir arkadaşım o kadar sevgi dolusun ki sana bakınca tüm dünyayı sevebilecek güç buluyorum demişti. Bende babama bakınca tam tersini hissediyorum. Ona karşı o kadar öfke ve nefret doluyum ki tüm dünyadan nefret edebilirim. sanki o hikayeye dahil olunca Alice tavşan deliğine değil de kanalizasyon çukuruna düşüyor. sanki kırmızı başlıklı kızın başlıklarına kırmızı rengini büyükannenin kanı veriyor. sanki cinderella cam ayakkabıları ile tüm o burjuvaya dehşetli bir savaş açıyor. Yalancı çobanı kandıran kuzular oluyor. Çoban masum çıkıyor.
Aklınız karıştı değil mi? İyiyle kötü, masumla cani karıştı. Her şey allak bullak oldu.
o da öyle. yaşamımı, zihnimi allak bullak ediyor. Kalbim bu kez ne yapacağını nasıl tepki vereceğini şaşırıyor


Bakar körler, işiten sağırlar ve konuşan dilsizlerle dolu olan bir dünyada o gören bir kör, duyan bir sağır ve kendini ifade edebilen bir dilsizdi.
Ah Helen Keller bu kitabı nerden buldum da okumaya başladım. O olağan yaşamını öyle güzel anlatıyor ki. Dedim ben ben olmasam Helen Keller olurdum.
Helen Keller, Amerikalı pedagog ve aktivist. Bebeklik çağından itibaren kör, sağır ve dilsiz olması, onu pek çok meslektaşından ayıran önemli özelliğidir. Engellerine rağmen başardıkları, onu efsanevi bir kişilik haline getirmiştir. Vikipedi

24 Eylül 2021 Cuma

Ben mesut insanlardan mıyım?

Dünyada her insan az çok bir felakete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu? Felaketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine gelecekleri düşünmeliyim.
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Ziya Osman Saba
Yaşamı seviyorum. Tüm acemiliğime rağmen. Çoğu zaman neyi nasıl yapacağımı bilmeme rağmen. Bazen bazı olayla karşısında nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Durmadan olayla karşısında insanlara soruyorum. Şimdi nasıl hissediyorsun? Sanki duygular küçükken koleksiyonu yaptığımız tüm o minik şeyler gibi. Bir köşeye geçip koleksiyonun en özel parçasını bulup '' bak bende bu var! '' diyorsun. Büyük bir heyecanla. Sonra karşındakinden ne çıkacak heyecanla bekliyorsun.

Küçükken duygularım istismar edilmese de çoğu kez ihmal edildiğinde böyle olduğunu düşünüyorum. Yastığıma sarılır ve ağlardım. Kimse beni anlamıyor derdim. Beni en iyi anlayan şu yastık derdim. Her gece zihnime üşüşen şeyleri o biliyor. Gözyaşlarımla o ıslanıyor. Rüyalarım ve hülyalarımla o boyanıyor. Oyuncaklarımı bile öylesine sevemezdim. Ya bir gün dillenirlerse ya beni anlamaz ve beni sevmezlerse.
Çocuklarla iletişim kurarken ilk olarak onları her koşulda sevdiğimi bilmelerini istiyorum. Onları duygularını anladığımı hislerini yok saymadığımı ifade ediyorum. Günde on kez'' seni anlıyorum, böyle mi hissediyorsun? '' cümlesin kuruyorum. '' peki şu an bunun için bir çözüm düşünelim. ''
Bu sene çocuklar ana sınıfı olunca her şey daha güzel. İstediğim verimi alıp iyi bir diyalog kurup güzel geri dönüşler alıyorum. Geçen yıl ki minikler ne zaman bir yerlerde karşılaşsak sonsuz bir '' öğretmenimmm '' cıvıldamasına koyuluyorlar. Bu cıvıltı benim gürültü bir şekilde rüzgâr öpücüğü göndermem yahut el sallamamla bitiyor.
İşte diyorum. Asıl dünya bu çocukları değiştirmek ve yetiştirmekle olur. O zaman süper kahramanlar canavarları yenenler değil o canavarlar olmadan eğitendir diyorum. Buradaki eğitimden kastım kişinin kendini terbiye etmesi. Mesela çok saldırgan bir çocuk olduğunda onu sporun çeşitli branşlarına yönlerince ve enerjisini sağaltınca pamuk pamuk olduğunu görüyorum. Yahut hassas çocukların sanatsal şeylerle nasıl mutlu olduğunu görüyorum.
Fakat şu var ki çalışma saatleri çok uzun. Yaz tatilleri yok. İnsan diyorum böyle nasıl yaşar ki? sürekli koşarsam manzaranın tadına nasıl varırım?
Ben zaten hiç kariyer, statü çabası gütmedim. Bir zamanlar ebeveyn tutumu beni hırslı birine dönüştürse de insanın dünde ki kendisiyle yarışması gerektiğini anladım.
Ben her şeyden önce huzurlu olmak istiyorum.
Yani zaten makul bir ücrete çalışırken her geçen gün paranın alım gücü azalıyor. Sabahtan akşama kadar bir süzgece su doldurmaya çalışmak ve gün sonunda o suya tamah etmek.
Bilmiyorum. Bu iki şey yani çalışma saatlerinin uzunluğu ve alım gücünün zayıflığı beni yurt dışına yönlendiriyor.
Beni tutan tek şey annem. Onun kötü zamanında yanında olamayacak olma duygusu beni zorluyor. Zaten ablam yurt dışında. Bilmiyorum.
Neyse önümde 1 yıl var.
Nerede olduğum önemsiz. Bir gün fotoğrafhaneye girdiğimde bir an bile hakiki tebessüm edemeyen o adam olmak istemiyorum.


(bu her gün geçtiğim sokakta görmeme ve çok tatlış bulduğum üçlü)

Kardeşim İstanbul'a gitti. Yurda yerleşmiş. Manzarası güzel dedi. Sahile yakın. Ne çok sevindim. Otobüste yol arkadaşıyla, taksiciyle bankta denk geldiği teyzeyle muhabbet kurmuş. Oh dedim tüm İstanbul ile ahbap olacaksın. Teyze Alamancıymış -oh ne komik tabir- ve oğlu gelinini tercih etmiş(teyzenin yorumu) İnşallah oğlum seninle yine karşılaşırız demiş.
Ne hoş çocuklar hâlâ iki kaldırım taşını kale yapıp akşamüzeri mahalle maçı yapıyor. İhtiyarlar ahşap taburelerinde kaç yılın dedikodusunu döndürüyor. 
Olağan yaşamımda şimdilik olanlar bunlar..