24 Eylül 2021 Cuma

Ben mesut insanlardan mıyım?

Dünyada her insan az çok bir felakete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu? Felaketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine gelecekleri düşünmeliyim.
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Ziya Osman Saba
Yaşamı seviyorum. Tüm acemiliğime rağmen. Çoğu zaman neyi nasıl yapacağımı bilmeme rağmen. Bazen bazı olayla karşısında nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Durmadan olayla karşısında insanlara soruyorum. Şimdi nasıl hissediyorsun? Sanki duygular küçükken koleksiyonu yaptığımız tüm o minik şeyler gibi. Bir köşeye geçip koleksiyonun en özel parçasını bulup '' bak bende bu var! '' diyorsun. Büyük bir heyecanla. Sonra karşındakinden ne çıkacak heyecanla bekliyorsun.

Küçükken duygularım istismar edilmese de çoğu kez ihmal edildiğinde böyle olduğunu düşünüyorum. Yastığıma sarılır ve ağlardım. Kimse beni anlamıyor derdim. Beni en iyi anlayan şu yastık derdim. Her gece zihnime üşüşen şeyleri o biliyor. Gözyaşlarımla o ıslanıyor. Rüyalarım ve hülyalarımla o boyanıyor. Oyuncaklarımı bile öylesine sevemezdim. Ya bir gün dillenirlerse ya beni anlamaz ve beni sevmezlerse.
Çocuklarla iletişim kurarken ilk olarak onları her koşulda sevdiğimi bilmelerini istiyorum. Onları duygularını anladığımı hislerini yok saymadığımı ifade ediyorum. Günde on kez'' seni anlıyorum, böyle mi hissediyorsun? '' cümlesin kuruyorum. '' peki şu an bunun için bir çözüm düşünelim. ''
Bu sene çocuklar ana sınıfı olunca her şey daha güzel. İstediğim verimi alıp iyi bir diyalog kurup güzel geri dönüşler alıyorum. Geçen yıl ki minikler ne zaman bir yerlerde karşılaşsak sonsuz bir '' öğretmenimmm '' cıvıldamasına koyuluyorlar. Bu cıvıltı benim gürültü bir şekilde rüzgâr öpücüğü göndermem yahut el sallamamla bitiyor.
İşte diyorum. Asıl dünya bu çocukları değiştirmek ve yetiştirmekle olur. O zaman süper kahramanlar canavarları yenenler değil o canavarlar olmadan eğitendir diyorum. Buradaki eğitimden kastım kişinin kendini terbiye etmesi. Mesela çok saldırgan bir çocuk olduğunda onu sporun çeşitli branşlarına yönlerince ve enerjisini sağaltınca pamuk pamuk olduğunu görüyorum. Yahut hassas çocukların sanatsal şeylerle nasıl mutlu olduğunu görüyorum.
Fakat şu var ki çalışma saatleri çok uzun. Yaz tatilleri yok. İnsan diyorum böyle nasıl yaşar ki? sürekli koşarsam manzaranın tadına nasıl varırım?
Ben zaten hiç kariyer, statü çabası gütmedim. Bir zamanlar ebeveyn tutumu beni hırslı birine dönüştürse de insanın dünde ki kendisiyle yarışması gerektiğini anladım.
Ben her şeyden önce huzurlu olmak istiyorum.
Yani zaten makul bir ücrete çalışırken her geçen gün paranın alım gücü azalıyor. Sabahtan akşama kadar bir süzgece su doldurmaya çalışmak ve gün sonunda o suya tamah etmek.
Bilmiyorum. Bu iki şey yani çalışma saatlerinin uzunluğu ve alım gücünün zayıflığı beni yurt dışına yönlendiriyor.
Beni tutan tek şey annem. Onun kötü zamanında yanında olamayacak olma duygusu beni zorluyor. Zaten ablam yurt dışında. Bilmiyorum.
Neyse önümde 1 yıl var.
Nerede olduğum önemsiz. Bir gün fotoğrafhaneye girdiğimde bir an bile hakiki tebessüm edemeyen o adam olmak istemiyorum.


(bu her gün geçtiğim sokakta görmeme ve çok tatlış bulduğum üçlü)

Kardeşim İstanbul'a gitti. Yurda yerleşmiş. Manzarası güzel dedi. Sahile yakın. Ne çok sevindim. Otobüste yol arkadaşıyla, taksiciyle bankta denk geldiği teyzeyle muhabbet kurmuş. Oh dedim tüm İstanbul ile ahbap olacaksın. Teyze Alamancıymış -oh ne komik tabir- ve oğlu gelinini tercih etmiş(teyzenin yorumu) İnşallah oğlum seninle yine karşılaşırız demiş.
Ne hoş çocuklar hâlâ iki kaldırım taşını kale yapıp akşamüzeri mahalle maçı yapıyor. İhtiyarlar ahşap taburelerinde kaç yılın dedikodusunu döndürüyor. 
Olağan yaşamımda şimdilik olanlar bunlar..


14 Eylül 2021 Salı

Bu gelen bahar değil mi?

Acıyı unutmak çok zor olsa da, güzelliği hatırlamak daha da zordur. Bir tane bile mutluluk yaramız yoktur. Barıştan çok az ders alırız.

Bahar geldi diyorum. Herkes ''ne baharı yahu!'' diyor. Yahu sonbahar bahar değil mi? sonbaharı seviyorum. Eskiden kahverengiyi hiç sevmediğimi hatırlıyorum. Bana boğucu gelirdi. Kahverengi demek sıkıcı işler yapan sıkıcı insanlar demekti. Kahverengi bir insan olsa bugün git yarın gel diyen devletin her kademesine yerleşmiş orta yaşlarının sonunda emekliliğini iple çeken bir yandan çocukların üniversite düğün masrafları ne olacak diye hayıflanan yaşamdan bıkmış usanmış bir insancık olurdu. 
Kahverengi olsa olsa  parlak ve yaşam dolu değil de soluk ve sıkılmışlık dolu olurdu.
Bu düşünceler zihnimi ne zaman terk etti. Ben ne  zaman kahverengiyi yumuşacık sıcacık bulur oldum bilmiyorum.  Ama artık sonbahar gelse  diyorum. Kışlıklar inse, yumuşacık toprak tonlu kazaklarımı giysem.  Dumanı tüten yeşil çayıma yahut mis gibi  kahvemi içime çeksem. Çocuklarla sonbahar ne güzel renklerin var şarkısını söylesek. Yaprakları yeşilden sarıya dizsek.
Bütün bahar güzellemeleri bir yana her baharda ilk ve son olması fark etmez alerjim çıkar bütün değerlerim düşer. Bugün öğretmen arkadaşlardan biri hasta mısın diye sordu. Bende bahar gelince böyle olurum dedim. Güldü sanki baharın tüm sorumluluğu senin üstünde.  sanki sen yeşil kıyafetini sıyırıp atıyormuşsun gibi dedi. Doğayla ilişkin çok sıkı fıkı olduğundan mı acaba diye ekledi.
Güldüm çok hoşuma gitti. Belki neden olmasın?
Geçen yıl aynı benim gibi hayata atılınca  bir iç  karmaşa yaşayan çok yakın bir arkadaşım her şeye en baştan başlayacağım deyip sınava hazırlanmıştı. Bu yıl istediği bölümü kazandı ve yeniden okumaya başladı.  Onun için mutluyum.  İçimde bir parça var. Keşke ve acabalarla  dolu.  Gerçekte var mı yoksa bir sanrı mı ? Şüpheye düştüğüm varlığı mı yoksa  içinde barındırdığı manalar mı bilmiyorum.
Kardeşim okul için toparlanmaya başladı. Bizimle  ne yapmak istersin liste yapalım dedim. Bugün ona  lolipop aldım. Annem börek yaptı. 
Ablamı görüntülü aramak ve ona   13.230 kilometre uzaklıktayken  valiz hazırlamak garipti.
Bir kadın dergisinde bize en çok yakışan saç renginin küçükken olan olduğunu okumuştum. Bunu beynimde değiştirip küçükken heves ettiğim Tübitak yayınlarının bilim setlerini almaya karar verdim. Öyle heyecanlı ve mutluyum ki. 
Şimdilik olağan yaşamımda işler böyle.


 

2 Eylül 2021 Perşembe

Aile meclisi duygusal durumu



 Ablam doğum için Türkiye'ye gelecekti. İlk doğumu yalnız olmasın yanında olalım diye. Ama vize işlerinde problem çıkınca yurtdışında doğum yapmaya karar verdi. Bebeğin kız mı yoksa erkek mi olduğu hala belli değil.

Kardeşim çok sevdiğim bir üniversite olan Yıldız tekniği kazandı. Başından beri uçak mühendisliği isterken sonrasında iş imkanı daha iyi diye makine mühendisliğine geçti. Umarım severek yaptığı bir meslek olur.

Abim maaşı yüzünden pekte sevmediği bir işte çalıyor. Aslında şu anki işini sevmediğini bilmiyordum. Arkadaşıyla telefonda konuşurken duydum.

Dayım eşinden boşanmak istiyor. Onu ilk kez o kadar neşesiz gördüm. Balık almış anneannemlere gelmiş. Bizi arayıp çağırdı. sonra olanları anlattı. Annem bir kez daha dönüp bana sevginin bir yere kadar olduğunu karşılıklı anlayış ve hoşgörü olmadan evliliğin çok zor olduğunu söyledi. Doğrusu o aynı fikirde olmalı aynı kafa yapısına sahip olmalısınız dedi. Aslında aynı fikirden çok anlayışla her şeyin üstesinde gelinebileceğini söyledim. Ama ataerkil bir toplum kocaların yönetimde ki güçlerini ve seslerini düşününce annemin dediği daha mantıklı geldi. Benim fikirlerim daha çok iki tarafın aynı söz hakkına sahip olduğu bir yapıda geçerli olur.

Babam eski düşüncesiz ve bencil haline geri döndü. Değiştiğini zannetmiştim dedi annem. O adam benim insanların değişebileceğine dair umudumu kırıyor.

Annem üzgün ve azimli. Hayatım boyunca onu tanımlayan iki kelime buydu.

Teyzem küçük kuzenim ameliyat olacağı için nasıl hissediyor bilmiyorum. O hiç bir zaman kederini bir yaka çiçeği gibi bağrında taşımaz annemde öyle. Böyle oluna anneannemin herhalde anlayış kanalları zamanla yok olmuş. Annem ve teyzem çok müşkül bir durumdayken bile çıkıp bencilce sözler edebiliyor. Galiba ben bencil insanları sevmiyorum. Yani bu bencilliğin sınırları tartışılmakla beraber karşı taraftan beklenti içinde olunan her durumda sadece almak bencillik. Aldığın kadar  vermen gerekir.

Anneannem meşhur, oğluna senden adam olmaz deyip duran sonra oğlu kaymakam olup huzuruna çağırınca 'ben sana kaymakam olamazsın demedim, ben sana adam olamazsın' diyen adamın hikayesini milyonuncu kez anlatmaya koyuldu. Ben bu hikayeye yanlış bakıldığını düşünüyorum deyip babanın haksız olduğunu çocuğunu sürekli olumsuz telkinleri ile yönlendirdiğini söyledim. Anneannem hariç tüm aile meclisi fikrimi onayladı.

Geçen mesleki bir seminer esnasında öğretmenler bir espriye güldük.  Narsis bir kişiliği olan arkadaş daha yeni seminer olduğunu bu tür esprilere gülmenin bir eğitimciye yakışmadığını gururla söyledi. Bende bir eğitimciye suçlamanın da yakışmadığını kurduğu cümlelerde olumlu yönlendirme olmadığını bunun bizim ki kadar yanlış olduğunu söyledim. Aslında kız bir yerde haklı da olsa ondan hoşlanmıyorum. Bilgilerini başkalarına üstünlük taslamak gibi saçma sebeplerle ziyan eden insanlar ve yekpare cahiller arasında bir fark var mı?

Bana gelince, çok üretici bir zamanımdayım. Mutluyum.  Geleceğimi göremesem de o an için hazırlık yapıyorum. kitap okuyup, yabancı dilimi geliştirip mesleki anlamda ilerleme kaydetmek için çabalıyorum. İçimde ki çatışmalar sona erince ilerlemek daha kolay oldu.