kitapgraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitapgraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2024 Pazartesi

Bcp Şubat/ Gençlik Yolculuğu

 


"Onun acısını tam olarak anlayamam. Ne kadar uğraşsam da hayal edemem ama.. Tüm kalbimle seni anlamaya çalışarak hata mı ediyorum?"

Blogları Canlandırma Projesinin Şubat teması yalnızlık, dostluk ve sevgiydi. Yüzyıllık yalnız okumaya niyetlenmiştim. Ama bu aralar okuma aşkım kuş olup uçtu gitti bir yerlere. Bir kaç kere ilk sayfasını okusam da ilerleme kaydedemedim. En son uzun zamandır okuma listemde olan "gençlik Yolculuğu" kitabını okudum. Manga okumaya üç sene önce başladım. Hepi topu dört beş seri okumuştum. İlk başta bir garip geliyor. Siyah beyaz çizimler duygu geçirebilir mi diye. Ama pekala geçiriyor. Konuları ilginç oluyor. Distopik tarzda olanlar favorim. Fakat gençlik yolculuğu adı gibi tatlış bir manga. Ana karakterimiz Futaba Yoshioka (kız) ortaokuldayken sevimli ve erkekler arasında popülerdir. Fakat bu durum kız arkadaşları arasında  dışlanmasına yol açar. Futaba 17 yaşına girdiğinde ve liseye başladığında artık değişmeye karar verir. Sevimli şeyleri bırakıp harbi kız olmaya çabalar. Böylece kabul görecek ve bir gruba ait hissedecektir. Bir yandan erkek karekterimiz Kou vardır ki kızımız ortaokuldayken bu oğlana aşık olmuş fakat ilanı aşk edememiştir. Lisede kou ile tekrar karşılaşır fakat Kou'nun hem soyadı hem de kişiliği değişmiştir.  Sonradan Futaba öğrenir ki oğlanda ortaokuldayken onu seviyormuş fakat artık ona karşı hiç bir duygusu kalmamış. Futabanın Kou'ya hislerini, arkadaş edinmesini ilk gençliğe ait o saf ve masum endişeleri telaşeleri okuyoruz. Kitabın dört cildini okudum. İlk cildinde sıkıldım. Fakat liseye başlaması, kendini değiştirme yer yer bastırma çabası arkadaş edinme evrelerinin olduğu 2-3 cilt bana daha çok hitap etti. Kitabı buhranlı bir dönemimde okumuştum. Bazı cümleler içimi ısıtıp beni rahatlattı. Okurken her ülkede ilişki dinamiklerinin ne kadar farklı olduğunu düşünüp durdum. Yer yer arkadaşlıkları bana çok yüzeysel yer yer de abartılı geldi. Kafa dağıtmalık, çerezlik bir kitap okumak isterseniz gençlik yolculuğuna bir göz atabilirsiniz.

"Yine kaybedeceğini düşündüğün için korkuyorsun değil mi? Sen gerçekten de inanılmazsın. Çok değerli bir şey kaybettiysen ve yerini dolduracak başka bir şey yoksa sen de orayı tek bir şeyle doldurmaya çalışma olur mu? Ufak da olsa on tane, yüz tane şey topla. Senin hayata tutunmanı bunlar sağlasın Kou. Bir şeylerle uğraştın veya dolu dolu kahkaha attın diye kimse seni suçlamayacak. Eğer öyle biri çıkarsa ağzını yüzünü dağıtırım onun ben."

31 Ocak 2024 Çarşamba

BCP Ocak- Yan Etkiler Woody Allen



Blogları Canlandırma projesi bu yılda devam ediyor. Geçen sene ara ara konuları takip edip okumalar yapsam da yazı yazmamıştım. Farklı alanlardan okumalar yapmak öylesine güzel ki. Her zaman kullandığın bir yol var eve giderken ama sonra sen bambaşka bir sokak keşfediyorsun. Bu hissi veriyor bana. Bu ay mizah, müzik gibi seçenekler vardı. İkisi de asla okumadığım alanlar. Mizahi olarak tükettiğim son kitap ortaokulda okuduğum Zeytin ile Limon. Bende garip bir huy var. Ciddi filmler izleyemiyorum. Daha çok chichk flick filmler tüketiyorum. Kitaplarda ise günümüz çok satanlarını, kapağı renkli illüstrasyonlarla bezeli kitapları asla okuyamıyorum. Daha ciddi kitapları seviyorum. Bu yıl bunun üstüne gitmeyi deneyeceğim bakalım neler keşfedeceğim.

Woody Allen oradan buradan adını duyduğum birisiydi. Araştırınca gördüm ki senarist, yazar, yönetmen gibi çok yönlü bir özgeçmişi var. Yan etkiler toplam 17 öyküden oluşuyor. Her bir öykü diğerinden bağımsız absürtlükleri barındırıyor.
Kitabı okuyunca ince zekasına hayran kalıyor, komik tespitlerine ve absürt durumlara kıkır kıkır gülüyorsunuz. İlk öykü dışında diğer öyküler ilgi çekiciydi. Özellikle romantik bir kaçamak yapmak isteyen adamın terapistten büyücüye uzanan garip ve komik yolculuğunu okurken bir film izlemiş gibi oldum.
Çokça kafa dağıtmak, yer yer durup düşünecek tespitler okumak isterseniz yan etkiler tam size göre.

Alıntılar

"Çok sadık bir insandır," dedi bir başkası; "bir keresinde Bayan Monroe buzda kayıp düştüğünde, kadını yalnız bırakmamak için o da kayıp düşmüş."

İşin aslı şuydu ki, Pinchuck ayakkabıların sıktığını fark ettiği halde satıcıya hayır demeyi başaramamıştı. "Sevilen biri olmak istiyorum," dedi Blanche'a, "Bir keresinde sırf hayır diyemediğim için canlı bir antilop satın aldım." (Not: O.F. Krumgold'un Borneo'daki bazı kabileler üzerine yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını anlattığı makalesinde, bu kabile dillerinde "hayır" anlamında bir sözcük bulunmadığı için, bir isteği geri çevirmek gerektiğinde başların aşağı yukarı sallanıp "Size döneceğim," dendiği bildirilmektedir. Bu da bilim adamının, her ne pahasına olursa olsun sevilen biri olma dürtüsünün öğrenilmiş değil, bir opereti baştan sona izleyebilmek gibi kalıtsal olduğu kuramına destek vermektedir.)

Hayatındaki en büyük dert, her şeyi ilgisiz yerlere koymasıydı. Bir keresinde sabah uyandığında yatağını bulamamıştı.

3 Temmuz 2023 Pazartesi

24 Yaşımda Okuduğum 24 Kitap



Geçen Sene 116 Kitap okumuşum. Büyük bir kısmı Japon edebiyatından. Ama üzülerek söylemeliyim ki favori listemde sadece bir tane Japon Edebiyatı var. Onun yerine rastgele okuduğum Kore Edebiyatı daha çok ilgimi çekti. Bu yıl Kore Edebiyatından eserler okumak istiyorum. Ayrıca Japon edebiyatından okuduğum manga serisi hoşuma gitti. Bu yıl başka mangalara da bakmak istiyorum. Onun dışında çok verimli bir yıldı çok fazla sevdiğim tüm kitaplarını okumak istediğim yazar keşfettim. Bu yıl en çok Matt Haig,'in kitabını okumuşum. Onun dışında Aylin Balboa, Ercan Kesal, Nilay Örnek ve Haydar Ergülen bu yıl 2 tane kitabını okuduğum yazarlardı. Yeni Türk yazarlar keşfetmenin sevinci içindeyim. Gelecek yıl için okuma planım kalan Japon Edebiyatı okumalarımı bitirmek. Kore Edebiyatından eserler okumak. Farklı dünya edebiyatlarına yönelmek. Bir yandan klasikleri eritirken bir yandan yeni yazarları okumak. Ah iyi ki şu okuma sevdasına düşmüşüm. Kitabı tuttum. Tuttuktan sonra öptüm. Okumasam deli olacaktım.

Daha önce kitap blogum olan Bacon'un Bastonu'nda yorum yazdığım kitaplar için tekrar yorum yazmadım direkt kitap ismine tıklayıp ilgili yazıya gidebilirsiniz.

1-Unutmanın Genel Teorisi /Jose Eduardo Agualusa

Angolalı bir yazarın yaşanmış olayları baz alarak yazdığı kitap. Ana karakter Ludo bağımsızlık savaşı başladığında kardeşini kaybeder ve dış dünya ile olan tüm bağlantılarını kurduğu dış kapısına bir duvar örer. Hem yaşamın bir o kadar içinde hem dışında savaşın seyrine, bir ülkenin siluetinin değişmesine tanık olur.

Kitabı okumaya başlarken kitabın içeriği hakkında bir bilgim yoktu. Bir yerlerde görmüş o an içim ısınmış ve almıştım. Kitabın beni bu denli içine çekeceği aklıma gelmedi. Özellikle b kaç yerde kalbim yırtılacakmış gibi bir keder hissettim. Kendi coğrafyamızda olan biten her şeye tanık olmasak bile savaşları ve acıları azda olsa biliyoruz. Oysa sadece ismen bildiğim bir ülkenin kitabını okumak bana yeryüzünde ne kadar çok acının olduğunu hatırlattı. Garipti. Onu acısına tanık olmak ve savaşın caniliğini masum bir kadının ellerinde görmek çok çarpıcı geldi.

-Sadece kitaptaki tüm karakterlerin birbiri ile bağlantılı olması bana Charlens Dickens'ı anımsattı. Bir zaman sonra bu kadar çok bağlantı gerçeklikten uzaklaştırıyor anlatıyı. Gerçi bakıldığında belki de gerçekte kişiler arasında daha sıkı ilmeklerle örülmüş bir bağlantı imkan dahilinde

2-Bir Dinozorun Anıları/Mina Urgan

Mina Hanım'dan okuduğum ilk kitaptı. Tam olarak ne bekleyeceğimi bilemeden okumuştum. Ama çok güzel ve beklenmedik bilgiler eriştim. Edebiyat camiasından Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Sait Faik gibi isimlerinde hayatlarına küçükte olsa bir bakış atıyorsunuz. Ayrıca bir eğitimci olarak kurduğu cümleler beni canı gönülden etkiledi.

3-83 Yaşındaki Hendrik Groen'un Gizli Güncesi

2.El kitap alırken sepeti doldursun diye alıp atıvermiştim. Renkli bir kapağı garip bir adı vardı. Ama kitabın yazarı o kadar içten yazmış ki her şey gerçek gibi geliyor. Yılın başında bir günlük alan ve senenin sonuna kadar her gün yazmaya karar veren 83 yaşında bir adamın öyküsü. Hayata karşı ümidini kaybeden bu adamın kendini tekrar buluş hikayesi. Kitabı okurken bir insan kendini aradığı müddetçe nihayetinde istediğini bulamasa bile çok güzel şeyler buluyor bunu anladım. 

4-Bir Katilin Güncesi Kim Young-Ha

Kitabın beni bu kadar etkileyeceğimi düşünmemiştim. Kitap öylesine akıcı, öylesine merak uyandırıcı bir dil ile yazılmış ki... Kitap boyunca neyin gerçeklik neyin hastalığın getirdiği sanrılar olduğunu anlamaya çalışırken sürekli bir tetik halindeydim. Biz normal insanlarca normal kabul gören olguların( gülmek, acı çekmek, havadan sudan sohbet etmek) bir sosyopat için ne kadar da zor olduğunu görmek ilgi çekiciydi. 

Spoiler

Ana karakterin şiir yazması, yer yer edebi göndermeleri, kendine karşı bile olan acımasız eleştirisi dikkate değerdi. Özellikle yaşamı boyunca tek değer verdiği, insani duygular hissettiği, kendini sorumlu gördüğü kızı ile ilgili gerçek/son beni mahvetti. Öldürmediği her insanın bunu bir lütuf olarak görmesi ile ilgili cümle tüylerimi ürpertti. Boynuna ses kayıt cihazı asması ve anımsamaya çalışması mantıklıydı. Nietzsche göndermeleri çok yerindeydi. Kitap öylesine samimi bir dille duygulanmıştı ki gerçekten bir katilin güncesini okuyormuşum da az sonra odaya gelecek ve elimden çekip alacakmış korkusunu yürekten hissetim

5-Outliers Malcolm Gladwell

Barış Özcan'ın şu videosu üzerine okuduğum bir kitaptı. İyi ki okumuşum. İnsanın yerleşik bazı düşüncelerini bir daha gelmemek üzere kovalıyor. Pek bilinmedik araştırmalar ve insan psikolojisine dair çok güzel tespitler var.

6-Belki Bir Gün Uçarız/Ateş Sönene Kadar Aylin Balboa

Aylin Balboa bu yıl keşfettiğim ve sevdiğim bir yazar. Neşeli ve bir o kadar sivri dilli yazarımız bana yer yer modern bir Hüseyin Rahmi havası verdi. Okurken çok keyif aldığım bir yazar oldu.

7-İnsanlar/ Gece Yarısı Kütüphanesi/ Rahatlama Kitabı / Zamanı Durdurmanın Yolları Matt Haig

Popüler kitaplardan uzak durmaya çalışmak gibi bir eğilimim var. Harry potter okumadım. Star wars izlemedim. Kıyıda köşede kalan yahut az bir kitleye hitap eden şeyler bana daha çok hitap eder. O yüzden sürekli her yerde gördüğüm bu kitapları okuma istemedim. Kitap kulübü vesilesi ile Gece Yarısı Kütüphanesini okudum. Yazarın tarzını ve kendime çok yakın gelen uydurmacalarını çok sevdim. En sevdiğim kitabı İnsanlar oldu.

8-Bir Sanatçı Gibi Araklayın/ Devam Edebilmek  Austin Kleon

İnsanın bunaldığı zamanlar çok iyi gelen iki kitap. Birinci kitap üretkenliğinizi kamçılar ve yeni pencereler verirken ikinci kitap çağımızın vebası Tükenmişlik Sendromu gibi dertlere deva. Kütüphanemin vazgeçilmez iki parçası olarak yerlerini aldılar.

9-Günaydın Yeryüzü Güzel Irmak/ İlhan Berk

İlhan Berk'in Günaydın Yeryüzü kitabını okumuş ve yalın diline, doğaya olan sevgisine ve bunu dile getiriş biçimine hayran kalmıştım. Fakat bu kitap beni şoke etti. Çocuk masumiyetini erotikleştirerek romantize etme nasıl bir zihniyet anlayamıyorum. Küçüğüm kelimesi ile kastı başka ne olabilir bilmiyorum. Çocuklar hakkında yazılan mahkeme yazılarında "küçüğün yüksek yararına" diye geçer. O yüzden benim aklıma sadece saf masum bir çocuk geldi. Kitap boyunca bu kakafoni devam ediyor. Buyurun kendiniz yorumlayınız.

"Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm Bu bitmemiş şiirler senin ayak bileklerin Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın Tüylerin tay boynun, küçücük çocuk ellerin Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarım

10-İvan Osokin'in Tuhaf Hayatı PDOuspensky

Okuma listemde bekleyen bir kitaptı. Bilim Kurgunun babası sayılan kitaplardanmış ve bir çok yazarı etkilemiş. Bu yıl bu mantıkta benzer kitaplar okuduğum için çok etkilenmedim. Hatta bütün kitabı okurken aklıma gündüz kuşağından bir dizinin sahnesi canlanıp durdu.

11-The Promised Neverland  Kaiu Shirai

Okuduğum ilk mangaydı ve tam anlamıyla bir kitaptan isteyebileceğim her şey vardı. Beni aldı içine çekti. Maceralarına üzüntülerine dahil etti. Ben acıyla kıvranırken yazar son numarasını yaptı. Çok sevdim. Başka mangalarda okumak için heyecanlanıyorum. Konusu bir yetimhanede mutlu mesut büyüyen çocuklar bir anda acı bir gerçeğin farkına varırlar. Burası bir yetimhane değildir ve maceraları başlar.

Spoiler

Aslında her karakterin mutlu olarak bittiği kitaplar biraz havada durur. Aynı Türk dizilerinin finallerinde düğün sahnesi veya yemek masası gibi. Bana çok bayat gelir. Ama kitabın sonundaki son beni çok tatmin etti.

12-Onca Yoksulluk Varken Romain Gary

13-Yağmurlu Deniz/Başaklar Gebe Necati Cumalı

Kitap üç ana bölümden oluşuyor. Yağmurlu deniz, güneş çizgisi ve imdatla gelen. Her bölümün alt başlıkları var. Bir kompozisyon çerçevesinde yazılmış. Şiirler yalın ve duru. Okurken işte dedim bu adam şair. Bu adam her gün kullandığım kelimeleri eğmiş bükmüş ve ondan güzel mi güzel şiir yapmış. Ben süslü sözlerle değil de günlük dille şiir yazanları daha çok beğeniyorum. Böyle gündelik şeyleri hiç görmediğim yönüyle görmemi sağlıyor. Necati Cumalı geç keşfettiğim ve çok sevdiğim yazarlardan

Başaklar Gebe (Arka Kapak)Yalın bir söyleyişle şiire başlayan ve genellikle yaşamak sevinci ve aşk temaları üzerinde edebiyat yapmadan duran Cumalının bu eserinde, çoktan beri aranan ilk üç kitabiyle son şiirleri toplanmıştır. Yalın bir dille kimi zaman insan kimi zaman doğa aracılığı ile duygular tatlı bir şekilde ifade edilmiş.

Bazı şiirleri çok sevdim bana İlhan Berk'i anımsattı. Bazı şiirleri her şairin söylediği türden şeylerdi biraz yavan geldi. Yine de bazı şiirleri öylesine tatlı bir dille yazılmışken nasıl bir o kadar vurucu oluyor anlamadım. Edebiyat böyle bir şey herhalde

14-Buraya Bakarlar Mehmet Fatih Özbey

15- Felsefenin Tesellisi Alain de Botton

16Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın Cuniçiro Tanizaki

17-Erteleme Sanatı John Perry

Kitap oldukça kısa ve insana ertelemek ile ilgili ilginç bir bakış açışı kazandırıyor. Ertelemek üretkenliğe faydalı olur mu? Kronik erteleyiciler nasıl etraflarından oldukça başarılı insanlar olarak anılır tarzında ertelemeye dair ilginç sorulara cevaplar arıyor.

18İşin Aslı, Judit Ve Sonrası Sandor Marai

19-Tavana Bak Firdevs Ev

Çok ilginç bir kitaptı. Daha önce hiç bu tarz büyülü gerçeklikle yazılmış bir kitap okumamıştım. Pek bana hitap etmese de hikayeler derindi. Özellikle Derya'nın öyküsü beni kalbimden etkiledi. Ama işte böyle tam etkileniyorsunuz sonra garip bir şey oluyor. Sanki her şey bir rüyaymış gibi etkisini kaybediyor. Kitap hakkında ne düşündüğüm allak bullak. Fakat eklemeliyim ki ilginç bir deneyimdi

20-Göğü Delen Adam Erich Scheurmann

Bir tane söz vardır. Bir şeyi değiştiremiyorsan bakış açını değiştir diye. Çünkü herkes bilir ki bakış açısı gerçeklik algımızı etkileyen en önemli faktördür. Bu kitap alışageldiğimiz yaşama bir yerlinin güneşin çocuklarının gözünden bakmamızı sağlıyor. Sıcacık yuva dediğimiz evlere taş kutu diyen, şehirlileri yarık insanı olarak niteleyen, insanın taptığının küçük sarı demirler olduğunu ifade eden mükemmel kitap. Kesinlikle tüm insanların okuması gereken bir kitap. Dili kolay ve anlaşılır, anlatım merak uyandırıcı. Eve alıp istifleyip hediye diye her yere götürmelik bir kitap

21-Frankenstein Mary Shelley

Kitabın beni bu denli etkileyeceğini içime dokunacağını hiç düşünmemiştim. Derinden etkilendim. Çok düşündüm çok kafa yordum iyi kimdir? Kötü kimdir? Bir cani nasıl yetişir? Cani yalnızca üstü başı kana bulanmış olan mıdır? O caninin yetişmesinde etkisi olan kaç insan vardır?

Tarık Tufan'ın bir kitabın bir genç bir koltukta yalnız başına öldürdüyse kendini o ölüm yalnız başına olmamıştır onda bir çok insanın parmağı vardır tarzında bir söz geçer. Bir insan öldürüldüğünde de durum aynıdır. Onu öldüren yalnız başına mı öldürmüştür sahiden? Yoksa o ölümün içinde başkalarının parmağı var mıdır?

22-Aganta Burina Burinata Halikarnas Balıkçısı

Bu kitapla ilgili blog yazısı için tık

23-Her Umut Ortak Arar/ Bütün İyiler Biraz Küskündür Nilay Örnek

Nilay Örnek podscastleri ile tanıdığım ve sevdiğim birisi. Kitapları Storytel'de görünce dinledim. Yumuşacık çok tatlı bir radyo programı dinler gibi hissettim.

24-Peri Gazozu / Velhasıl Ercan Kesal

Peri Gazozu çok etkilendim kitaplardan biri oldu. Bu topraklarda anlatılmayı bekleyen ne çok hikaye var dedirtti bana. Okurken o an orada hemen yanı başlarında bende vardım sanki. Kitap insanı içine alan sarıp sarmalayan üzen düşündüren yapıda sıcacık samimi bir ülke anatomisi.

Bonus:

Kendini İyileştirme İşi Nasıl Yapılır Nicole LePera

Dağıldığım bir süreçte okudum. Katılmadığım bazı fikirlerle beraber genel olarak bana iyi geldi.

Bütün İnsanlar Ölümlüdür Simone de Beauvoir

24 yaşımın okuduğum son kitabıydı. Tek solukta okudum. 


3 Mart 2023 Cuma

Bcp Şubat

 


Bu ayın teması şiir ve psikoloji idi. Şiir kitabı olarak Necati Cumalı'nın Başaklar Gebe kitabını okudum. Kitap daha önce yayınlanmamış ilk üç kitabı ve son şiirlerinin bir derlemesi. İncecik bir kitap. Necati Cumalı'nın yalın bir dili var. Okunması kolay bir kitap. Duygularını doğayı baz alarak ifade edişi çok hoş bana İlhan Berk'i anımsattı. Sonradan öğrendim ki hem bu iki yazarda çok sevdiğim Japon Edebiyatının bir ürünü olan Haikulara ilgi duymuş. Haikular kısacık, doğada bir anı anlatan genelde sembolik anlam taşıyan şiirlerdir. Bu şiirleri sembolik anlamları bir yana yaşama dair küçük ufak detaylara yer vermesi açısından çok seviyorum. Bu arada Orhan Veli  de bu türden faydalanmış. Mesela Necati Cumalı'nın şu satırları:

Bir söğüdün dibinde Karpuz kestik yedik Yazın ışıktan seli Bıçağımın yüzünde

 Bana çok hoş geldi kendimi gerçekten de tasvir ettiği türden bir yerin içindeymiş gibi hissettim. 

Aşağıdaki şiiri neden yazdı bilmiyorum ama  aklıma Sarıkamış Şehitleri geldi. Bir garip hissettim. Sade kelimelerle süslemeden acıyı anlatmak bana hep daha etkileyici gelmiştir.

Karda ayak izleri var Vurulup düştükleri yere kadar Yüzleri tanınmayacak bir halde Olduğu yerde kalmış cesetleri Onlar için hatıra yok Saat durmuş Onlar için değil Yıldızlar ve bu gece Onlar için değil gelen güneş Artık onların yok Uzak şehirlerde Sevdikleri Artık hepsi bitti Açlık, susuzluk ve kin Ne matara ne ekmek torbası lâzım Ne silâh Elbise ve düşen şapka da lüzumsuz Artık üşümezler ki

Bir ağaca seslendiği şu dizelerde pek hoşuma gitti açıkçası. Öyle yumuşak bir dili var ki.

Şimdi altında oturup dinlensem de Kalkıp gittiğim zaman Düşündüklerim bende kalacak. Seninle dost olamayız ağaç Nasıl günün her saatinde Yerini değiştirirse gölgen Deniz karışmazsa Balıkların kaderine Hepimiz ayrı ayrı yaşamağa. Ölüme mahkûmuz

 ...........

Şimdi eskisi gibi Güzel kâğıtlar Kalemler buldum Yeniden yazmaya başlayacağım Hatıra defterimi.

 ...........

Beni bir sabah bir mısra uyandırdı Bildiğiniz şiirlerimden birini yazdım Yere serili yatağımın içinde Sevgili kitaplarımın yanında

 Şiirleri genel olarak sevsem de bazı dizeleri her  zaman dile getirilen türden duyguları ve ifadeleri kullanış biçimden sıkıcı geldi. Ama diğer şiir kitaplarını okumak için de çok heyecanlıyım.

28 Ocak 2023 Cumartesi

Bir Garip Otobiyografi BCP OCAK

 




Blogları canlandırma projesine katılmak istedim bu sene. Her ay belirlenen bir temada izlenilen filmler, okunan  kitaplar olması çok teşvik edici. Bu ayın teması; gerçeğe dayanan olaylar ve otobiyografi. Otobiyografi,anılar, günlükler okumayı çok sevdiğim bir tür. Son üç yılda 16 tane anı-günlük-otobiyografi okumuşum. Bu ayın teması tam bana göreydi. Dikkatimi çeken bir yazarın hayatını okumak istedim ve sonunda Kurt Vonnegut' un otobiyografik romanı ''Hi Ho'' kitabını seçtim. Başlı başına ilginç bir yazar. Kendisi ile Ted'in şu videosu ile tanışmıştım. Hemen ilk kitabını okudum. Onun garipliği, sürrealist hikayeleri beni içine çekti. Abuk sabuk gördüğümüz rüyalar olur. Zaman akışkandır. Mekan ayaklarımız altında kayar ve sürekli değişir. Tüm olaylar kırılgandır ve gerçeklik ise bir bukalemun gibi değişkendir. İşte onun kitapları da öyle. Ama çoğu modern sanat eserinde insanı ister istemez içine düşüren bir dilemma var. Hani bir sergi de garip bir şey görürsünüz ve onun gerçekten saçma mı yoksa sanatsal bir şey mi olduğu hakkında ikileme düşersiniz. Kurt Vonnegut sizi o ikileme düşürmüyor. Tüm o karmaşa öylesine iyi geliyor ve öylesine anlamlı, eleştirel şeyler barındırıyor ki.

Kitaba gelecek olursak, tüm o garipliğini kitaba taşımış. "Bu, yazıp yazacağım en samimi otobiyografi. Ona şakşak diyeceğim. Çünkü abartılı ve gülünç. Tıpkı şakşak komedi filmleri -özellikle de şu eski Laurel ve Hardy'ninkiler- gibi.” cümlesi ile başlıyor kitap.

Kitap her ne kadar sözlerine böyle başlasa da yalnızca başlangıç kısmı olan 13 sayfada yaşamı ile ilgili kesitlere yer verilmiş. Kalan kısımda hayatımda okuduğum en eksantrik öyküye yer verilmiş. Fiziksel olarak farklı doğan William ve Eliza'yı ailesi istemez. Onlara genişçe çiftlik evinde bir hayat kurarlar. Yaş günlerinde ziyarete gelirler. Bu iki çocuk her ne kadar zihinsel özürlü zannedilse de üstün bir zekaya sahiptir. Evde bulunan devasa kütüphaneden kitaplar okur, bu eski çiftlik evinin gizli odalarını ve koridorlarını keşfederler. Bir sürü dil öğrenirler. (Kitaplar farklı dillerde yazılmıştır.) Ama dışarıda ki herkese akılsız taklidi yaparlar. Bunun sebebini şu şekilde açıklıyorlar:

"Düşünün: Bize bakan insanların yaşamlarının merkezindeydik. Eliza ve ben yardımsız ve sefil kalsak, hemen hepsi kendi gözlerinde kahraman Hristiyan kesilirlerdi. Eğer biz zeki ve kendimize yeterli olabilsek, onlar aşağılık, pasaklı yardımcılarımız olurlardı. Eğer biz dünyaya açılabilseydik, onlar apartmanlarını, renkli televizyonlarını, doktor ve hemşire unvanlarını ve yüksek ücretli işlerini kaybedeceklerdi. İşte bu nedenle, ilk günden beri, bizim böyle yardıma muhtaç kalmamız için binlerce kez dua ettiklerinden eminim. Başarmamızı umdukları tek bir gelişme vardı. Tuvalet eğitimli olmamızı tüm kalpleriyle istediler."

Fakat bir gün annesinin onlardan nefret ettiğini ve keşke minicik bile olsa zeka pırıltıları olmasını istediklerini duyarlar. Hal böyle olunca ikizler sabah kalkar ve artık zekalarını dış dünyaya göstermeye karar verir. Böylece olağandışı, garip maceraları başlar. Kitabı sevdim diyemem. Ama garip bir deneyimdi. Özellikle sonlara doğru okumakta çok zorlandım. Kitabı sanki gerçekten de William yazmıştı. Her satırı kendine özgü garip, ucube havası ile dolup taşıyordu. Belki Kurt Vonnegut'u sevme sebebim de budur. O garip olay örgüsü  ve kahramanlarının ötekiliğidir...

Aşk bulduğun yerdedir. Onu aramak aptalca. Hem zehirlenebilirsin de.

"Tarih bir sürprizler listesidir" dedim. "Bizi yalnızca yeniden şaşırmaya hazırlayabilir.

"Ülkeme kardeşlikten başka barış da getirmek isterdim." diye devam ettim. "Ne yazık ki, barış diye bir şey yok. Onu buluyoruz. Kaybediyoruz. Tekrar buluyoruz. Tekrar kaybediyoruz

24 Nisan 2022 Pazar

Yemek Perileri, Marekeş'te sesler

                                                
Bir adamı düşlüyorum, yeryüzünde konuşulan bütün dilleri unutuyor, sonunda hiçbir ülkede konuşulanları anlamıyor. Nedir dilde olan? Neyi örtüp gizliyor dil? İnsandan neleri alıp götürüyor?
Elips canetti- Marakeşte Sesler
Bu hafta kuş gibi hafiftim. Beslenmeme dikkat edince yaşam ne kadar güzel oluyor. Yemyeşil elmalar, taptaze kefir, bolca su. Bu haftayı güzelleştiren bir diğer şey Çocuk Bayramıydı. Çocuklar musmutlu olsun diye oyunlar hazrıladık. Okulun karşısında olan yeşilliğe gittik. Orada oyunlar oynadık. Dans ettik. Küçükken 23 Nisanlarım o kadar güzel ve mutlu geçti ki. Çocuklara bunu yaşatmak istedim. 
Normalde yemek yapmak bana zaman kaybı gibi gelirdi. Böyle alelacele yapıverirdim.  Ama bu aralar bir şey oldu. Bana yemek perileri geldi. Kafamda durmadan tarifler, baharatlar dönüyor.  Cumartesi full mutfaktaydım. Beyti kebabını yaptım. Annemler çok beğendi. Normalde sebze yemekleri yaparım. Hiç et yemeği yapamam. O kadar lezzetliydi ki. Gece uyanınca bile tadını anımsadım. Birde parfe yaptım ki. Hem hafif hem de sıcaklar için birebir. Bir vlog kanalı var. Onu izliyorum. O ne yaparsa onu yapıyorum. Ama bir yandan Ntv radyoda yayınlanan Acı, tatlı, mayhoş programını dinlemeye başladım. Şöyle lezzetli işler çıksın istiyorum elimden. Annem haftanın başında hasta olunca neşesizdim. Neyse ki uzun sürmedi. Anneme öğretmeye çalıştığım bir şey var. Yaşamını işlerine göre şekillendirme kendine göre şekillendir. Mesala ortada bir sorumluluk varsa annem canını dişine takar ve onu en kısa zamanda bitirmeye çalışır. sonunda kendi tükenir. Hasta olur. Mutsuz olur. Bense bazen sorumluluklarımı asıyorum. Canım ne zaman isterse o zaman yapıyorum. Yahut 3 günde değil 3 haftada bitiriyorum. Kendimi koşu bandında hissetmek istemiyorum. Mesela kütüphanemizi temizleye başladım. Her pazar belli bir kısmı temizliyorum ayırıyorum, bunun gibi şeyler işte. 
Bu haftanın iyi geçmesinin bir sebebi çok fazla bana iyi gelen insanla görüştüm. Görüşmek dediğim telefonda hatta bazısıyla sadece mesajlaşarak. Ama çok iyi geldi. Bir kitapta geçiriyordu. Adam koleksiyon olarak insan biriktiyordu. Çok fazla iletişim kurduğu kişi vardı. Dolayısıyla pek fazla bağlantısı vardı. Bazen içime dönüp aynı evde yaşadığım insanları bile çekemediğim zamanlar oluyor. Fakat bu aralar tam bir sosyal kelebek oldum. İlkokul arkadaşlarıma kadar hepsi ile görüşmek istiyorum. Yaşadığım şehrin tüm kafelerini görmek tüm sokaklarında yürümek istiyorum. 
Bugün bir aile dostunu ziyaret ettik. Bekir Dede okumayı çok sever. Çok mu çok yaşlı. Onu hep arada sırada ziyaret ederdik. Bana okuduğum kitaplardan sorular sorardı. Kendi okuduklarını anlatırdı. Bugün onu ziyaret ettik. Zihnimin tüm odalarında ışıklar açıldı, tozlar üflendi gibi hissettim. Bazı insanlarla konuşunca yüreğimin tüm kıvrımlarını hissediyorum. Ama çok az insan aynı şeyi zihnim için yapabiliyor. Bekir Dede çok mutlu oldu. Kaldı kitaplarını gösterdi. Fikirlerimi sordu. Onu bu kadar mutlu görmek güzeldi. Hatırlat bana dedi. sana bir kitap seti alacağım. Ama unuturum arayıp hatırlatman gerekir dedi. O kadar tatlıydı ki. Yaşlılar ve çocuklar ne çok benziyor dedim.  

Kitabı kütüphanede görüp yayınevine güvenip almıştım. Nitekim hoşuma gitti. Marakeş'i anlamaya çalışan bir batılının anlatısı. Gördüklerine şahit oluyoruz. Heyecanına, şaşkınlığına ortak oluyoruz. Bir batılının gözünden doğuya bakışını görüyoruz. İran gibi Fars gibi yerler hep ilgimi çekmiştir. Eskiden gazete küpürlerinden kestiğim İran resimleri vardı. İran edebiyatı, İran devrimi, İran sineması bir şekilde beni içine çekiyor. Aynı müziğin tınısı ile hipnoz olan yılanın bilinçsiz hareketleri gibi. Bir şey beni içine çekiyor.


 

17 Ocak 2021 Pazar

rüyalar ve keşfedilmiş bir yazar

                                            

Siz rüya görür müsünüz? Rüya görmeyi sever misiniz? Eskiden rüya görmek büyük bir tutkumdu. Rüyalarımın çoğunda rüya olduğunun farkında olurdum ve uçardım, kaçardım.Gerçek yaşamın izin vermeyeceği türlü deliliklere yelken açardım. Rüyamda rüyalar görür o rüyaları başkalarına anlatırdım. Hatta bir keresinde karmakarışık bir durumu rüyamda çözmüştüm. Bir kaç ufak ayrıntıyı rüyamda anımsayıp uyanmış ve bazı şeyleri yoluna koymuştum.

Bazen rüyalarım kusar. İçime attığım bastırdığım ne varsa kusar. O kadar kusar ki ben bir yerlerde onların  o karanlık vehimlerin varlığını bilirim. sadece rüyalarımda gün yüzüne çıkıp tekrar karanlıklara gömülür.

İşin can sıkıcı yanı rüyada olduğunu bildiğin rüyalar -ki buna lüsid rüya deniyormuş- hakkında bir video izledim ve artık bu tür bilinçli rüyalar görmem sona erdi.Farkında olmadan bir düğmeye basmışım gibi.Ormanda çatırdayacak kupkuru bir dala basmış dalda ki tüm kuşları kaçırmışım gibi.

Gördüğüm ilk rüyayı -doğrusu gördüğümü hatırladığım ilk rüyayı- anımsıyorum. Bir kızıl tilki boynunda bir steteskopla bana yaklaşmıştı. Yepyeşil ağaçların olduğu bir ormandı ve yer gıp gri betonlarla kaplıydı. Bende o doktor tilkiye güvenmek ve kaçmak arasında gidip geliyordum. Galiba uyanınca ablama koşmuş uyurken böyle şeyler gördüğümü anlatmıştım.

 Bazen rüyalar  görürüz. Rüya olduğunu bildiğimiz  rüyalar. Bazen de öykü  kitapları  okuruz  öykünün  içinde  olduğunu  bilen karakterlerin  kitapları. Yazara baş  kaldıran  ve kendi öyküsünü  yaşamaya  çalışan karakterlerin öyküsü.  Yazarı  durdurup lafa giren karakterler mi dersiniz yazarın  beraber nar yemek istediği  karakterler mi  dersiniz. Oldukça ilginç  bir öykü  kitabı. Filmlerde oyuncunun  kameraya bakıp  konuştuğu  sahneler vardır  bu sahneler benim pek hoşuma  kitap. Bu sebepten olsa gerek bu kitabı da  sevdim. İlk hikâyede bulunan kahraman ve incir ağacı  Slvyia Plath'i anımsattı. Çocukluk  dut ağaçları, dedeler, masallar, tombul ballı  incirler o kadar benvariydi ki acaba kitabı ben mi yazdım  diye şüphe  ettim:) Yazarın  yer yer alaylı  bazen geren bazen tatlı  tatlı  gülümseten  bazen boğucu  bir yaz günündeymiş  gibi hissettiren  bazen ilk kar şehre  düştüğünde hissettiğimiz  yumuşaklıkla içimizi  saran kalemini sevdim.

Yazar
Dergâh  yayınlarında  olan tanıtım  yazısı 
Sinem Torun, 1994’te Sakarya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sakarya’da tamamladı. 2011’de Varlık Yayınları’nın düzenlediği Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde öykü dalında “Kuş Üzümü” adlı dosyasıyla dikkate değer ödülü aldı. Öyküleri; Varlık, Hece-Öykü, Dergâh gibi çeşitli dergilerde yayımlandı. Hâlen Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde öğrenim görmektedir

Başka  doğru  dürüst  bir bilgi  bir fotoğraf  bulamadım. Twitter'dan mesaj atayım dedim. Hesabı kapanmış. Bu yıl  içinde okuyup sevdiğim  bir yazarla iletişime geçip  duygularımı  iletme hedefim var. Hadi bakalım .
                                           
                                                                   Alıntılar 

Ağlamak istediğim halde ağlayamıyordum, en sancılısı buydu. Ve size dedim ki:
Hüzün. Aslında iki sokak altımda oturuyor.
Şimdi, gerçek hüzün tastamam bu mudur diye sorarsanız eğer... değildir, hüzün bu dahi değildir.


'Bir kelimeye temâşâ etmenin ne demek olduğunu hiçbir kelimeye yaklaşamadığınızda anlarsınız. Bir kelimeye yaklaşmanın ne demek olduğunu bu cümleyi anlayınca anlarsınız. Bir cümleyi anlamanın ne demek olduğunu hiç kimse sizi anlamadığında anlarsınız. Bir gün bir kelime temâşâ edebilirseniz eğer... anlarsınız. Öncesinde kaybettiklerinizi.''

5 Aralık 2020 Cumartesi

bir kitap alışverişinin anatomisi

Geçenlerde ah bir sahaf olsaydı yazımda ilçemizde sahaf olmamasından yakınmıştım.internet  alışverişini herkesler delicesine yaparken uzak durduğum ve en son  BKM Kitaptan aldığım kitaplar hasarlı olduğu için tavsiye istemiştim. Sevgili la Paragas'ın tavsiyesi ile Eganbadan alışveriş yaptım.fiyatlar piyasa değerinde,seçenek çok kargo hızlıydı. ne yazık ki paketlemeyi göremedim. fakat koydukları ayraçlar hoş değildi. bu tür sitelerde not düşeceğim boşuna göndermesinler kağıt israfı.

Bir yerde doğruluğunu teyit edemediğim bir hikaye dinlemiştim. İlk kez psikoloji çalışmalarının şöyle başladığı hakkında bir hikayeydi. Çok uzun zaman öne dinleyip belli belirsiz hatırladığım için  bu hikayede ki kişi ve kuruluşlar zihnimin ürünü olacak,bilginize.

Bir gün bir doktor koltuklarını yeniletmek için koltuk ustasını çağırır koltuk ustası gider tamir eder. Daha sonra bir berberin koltuklarını yeniler. Yenilemek kelimesinin şimdi anlamını kastetmiyorum. Önceki zamanda ki anlamı eskiyen bir şeyin yenisini alma değil. Eskiyen bir şeyi kullanmaya uygun hale getirecek her türlü işlem. Bu minvalde koltuk ustasının yaptığı işler çıkan yayları içine katma,süngersi yapıyı kuvettlendirme türü şeylerdir herhalde. Neyse konuya dönecek olursak bu koltukçu ustası birde isim vereli Marcus olsun. Marcus bir anda bir aydınlanma yaşar. Berberdeki koltukların orta kısmı yıpranmışken doktorların bekleme salonundaki koltukların sadece ön kısımları yıpranmıştır. Marcus o zaman psikolojinin yaşamın bu kadar küçük ayrıntılarında saklı olabileceğini anlar. ''Tabi ya ' der gür bir sesle ''berberde insanlar havadan sudan muhabbet edip keyifli zaman geçirirken koltuğa rahatça oturdular.orta kısımları yıprandı.ama bekleme salonundaki hastalar endişe ile koltuğun ucuna iliştiler ve sadece uçları yıprandı.''  Marcus bu aydınlamayı yaşadıktan sonra önünde 3 seçenek var.

1.seçenek Marcus sektör değiştirip  freud'un psikanalizin babası oluşu gibi  vitaniliz'in(vita latince yaşam demek kelimeyi tamamiyle ben uydurdum)babavita olup yaşamdaki bu küçük ayrıntıları fark edip psikolojik analizler yapar.

2.seçenek Marcus sadece doktorların koltuklarını yeniler böylece daha az sermaye ile daha çok hizmet üretir.zamanla alanında uzmanlaşır.doktorların kanepe yenileyicisi olarak ünlenir.bir kaç asparagas haber onu ''son kanepe bükücü olarak''tanıtır.

3.Marcus bu tespitini anlatır.insanlar güler. İnsanlar zaten ne zaman biri bir şey yapmayı yahut farklı olanı söylese güler ama Marcus buna takılır ve keşfettiği bu bilgiyle hiç bir aydınlanma yaşamaz.

Hep merak etmişimdir acaba yaşamımda kaç kez Colomb gibi bir keşif yaşayıp bunun farkına varamıyorum.öngörü ayağına kaç önyargımın prangasına vuruluyorum. 

 

Ohooooo ben ne anlatacaktım nerelere geldim. 

Aslında şunu diyecektim. Yaptığımız küçük hareketler mikroskopa tutup inceleyelim. Gündelik şeylerin sıradışılıkları karşısında hayran kalalım. Yahut kendimiz hakkında farkına varmadığımız bir şeyi fark edelim.

Ben alacağım kitapları önceden listelerim. Resimde 5 kitap var ikisi listede bulunan kitaplar.diğer spontane bir şekilde aldığım kitaplar. Plan:2 spontane:3 

Acaba Marcus olsa ne düşünürdü?

(iki dakika önce uydurduğum karekterin fikrini merak ediyorum)

Gelelim kitaplara.

Ziya Osman saba uzun zamandır tanışmak istediğim bir yazardı. Daha ilkokulda çocukluğum şiirine vurulmuş şiirde beni kalbimden vurmuş çocukluğumun acısnı çekip gitmeden hissetmiştim.o zamandan beri yaşam bizi bir araya getirmemişti.Ziya Bey'in yaşamını okurken Galatasaray lisesinde Cahit sıtkı ile okuduğunu öğrenince akşam yatmadan önce kendimi onlarla mektebin bahçesinde kavak ağacının altında türlü meseleler üzerinde lakırdarken tahayyül etmekten kendimi alamadım.ah bir de Orhan Veli olsa idi diye geçirdim içimden.

Kartpostalların fısıldadıkları sırf kartpotal sevgim yüzünden aldığım sahaflarda bulunan kartpostallara hikayelerin anlatıldığı bir kitap fikir ilginç

Yolun gölgesi kitap kulubü için aldım. Göç ,mültecilik gibi kavramlar hakkında bir uzun öykü.

Bir yazar nasıl okunur? John freeman'ın makale,deyimlerinin toplandığı bir kitap. Okuma verimimi artırmak için böyle bir eser yararlı olur diye düşündüm.

Sözcüklerdir bütün derdim spontane kısmından Ursula k.le guın hiç okumadığım bir yazar. Fakat Murakami'nin koşmasaydım yazamazdım eserini okuduktan sonra içimde bir merak oluştu.Herkes tarafından okunan yazarların nasıl bir iç dünyaları düşünce odaları vardır diye. Bu kitap bana bunları vadetti. Yani en azından hislerim o yönde.

Blogtaki ilk ve sıradışı kitap alışverişi yorumum bitti.

 

Amin maalouf ölümcül kimlikler kitabında

''Dünya bir tornavidayla parçalarına ayrılamayacak karmaşık bir düzenektir.'' der. 

İnsanda öyle! 

Ha ben mi?

 Ben zaten hep öyleyim.

 

 

                                   

Ah ne güzel bir fotoğraf oldu. Çiçek öğretmenler gününden beri solmadı. Ne hoş ne hoş!

                                                    

3 Aralık 2020 Perşembe

kan kardeşler

                                                    

Kafka Yayınları  uzun zamandır takip ettiğim bir yayın  evi. Sosyal gerçeklik  üzerine yazılmış  epeyce bir eser var. Gelelim kitabımıza. özgün  adı Jugend auf der Landstrasse Berlin("Berlin Yolundaki Gençlik) kitap bu isimle yazılmış  fakat o dönemde  yasaklandığı  ve yakıldığı  için tarih sahnesinden neredeyse silinecekmiş fakat bir şekilde  bir yerlerde korunmuş ve   tam 80 sene sonra   Blood Brothers ismi ile  2013 yılında  Michael Hofmann tarafından

  Yeniden yayımlanmış.  

                                                                                    Yazar

Yazar ile ilgili  bildiğimiz  kesin  bir şey  varsa o da adının  Ernest heffner olduğu.  İkinci Dünya Savaşı sırasında ortadan kayboldu ve o zamandan beri hiçbir iz bulunamadı. he New York Times'ın Şubat 2015 sayısında William Grimes, Haffner hakkında gazeteci ve muhtemelen sosyal hizmet uzmanı olmasının dışında bir şey  bilmediğimizi  ifade etmiş 

   

                                                                          Konusu

Kitap bizi Berlin'in 1930 yılına  götürüyor.yani Weimar Cumhuriyetinde Bu dönem  hep ilgimi çekmiştir naziler gelmeden önce  imparatorluk döneminden sonra 1918 ile 1933 arası.siyasi calkantilar ekonomik sorunlar ilk kez elde edilen özgürlükler  coşku  sefalet.kitap bu dönemin ruhunu çok  iyi bir  şekilde  yansıtıyor. Bu dönem  aklıma  çok  partili rejime geçtiğimizde insanların yaşadığı  o coşkuyu  yoksulluk  içersinde  yaşarken  gözlerindeki  o umudu hatırlatıyor. (Bakınız  32.gün arşivleri  Demir kırat)

 Blood brothers bu cumhuriyetin son günlerinde  geçiyor. Yetim,yetiştirme  yurdundan kaçmış  yada bir şekilde  ailesinden ayrı düşmüş  çocukların  kurdukları  sokak çetelerinde yaşama  tutunma çabalarını  okuyoruz kitap boyunca.Geceleri yatacak yeri,gündüzleri  sırtlarına  geçirecek  bir hırkaları olmayan bu gençler refah içerisinde -bu refahlık tartışılır-içinde yari3 beslenmektense özgürlük  içerisinde aç kalmayı seçiyorlar.

Açlıktan kıvranıp  dudakları  çatlağında yine aynı  şeyi  tekrar ediyorlar''açlıktan gebermek! Evet, ama benim istediğim yerde! ''

Kitap çoğu  yerde kanımı  dondurdu.Bu açlık  bu sefalet ve bu arada kalmışlık beni gerçekten  yordu. Özellikle  yurttan kaçan  Will trenin altında Berlin'e yolculuk yaparken buz gibi keskin soğuk  ciğerlerime  doldu ve benimde elim yüzüm  trenin buharı ile kapkara oldu.

Neyse ki kitapta bunca kötülüğe ,açlığa maruz kalan fakat içinde iyi kalma ,iyi olma güdüsü olanların koşullar  ne olursa  olsun iyi kaldıklarını görüyoruz .

Çoğu  kişi  kitabın  edebi dilinin zayıf  olduğunu  söylese  bile o dönemde  bunlara  bizzat şahit  olmuş  birisi olsaydım değil kitabını yazmak sonsuza dek  kelimelerimi kaybederdim. Zaten  bazen konunun kendisi başlı  başına yeterlidir. edebi tekniklere ihtiyaç duymaz, özne  yüklem  yeter.

Okuma önerisi:sosyal hizmet alanında  çalışma  yapanların  mutlaka okuması gereken  bir kitap .


Cepte parayı avuçladığında, Berlin nasıl da değişik görünüyor!


Kuzey ve doğu Berlin'den batı Berlin'e giden yol çoğunlukla özel bir otelin çarşafları üzerinden geçiyor gibi.

Vermek sadece, açlık ve sefaletin bilgisine doğal olarak sahip olan fakirlere mahsustur.

 

Çiçekler ve nezaket hapishaneye yakışmıyor.

 

Tam dibe vururken fark edip batmamış olanlar.

 

Rehber anahtar deliğinden parolayı fısıldıyor: "Karında gurultu, gırtlakta yangın." Kapılar açlığa ve susuzluğa açılıyor.

 

(Konu ile ilgili daha ayrıntılı  bir inceleme  okumak isterseniz:Tık)

 

Mavi yazılı  yerler word without bordes sitesinden alıntıdır 

 

20 Nisan 2020 Pazartesi

Elma dersem çık !


               
 Sen ne güzel bir kitapsın şu boğucu günlerimde can kurtaran simidi oldun.her satırını bile isteye seve seve okudum.
Ürünün pdf formu var internette.Bir göz atın derim.O kadar çok yeri not aldım ki.
Çizimler zaten çok iyiydi.Yazar bir reklam metini yazarı ve yıllarca bu sektörde çalışmış.günde milyon tane fikir bulmam gereken bir mesleğin olunca fikir atölyesinde eşsiz bir usta olmus.bi günde yaladım yuttum kitabı.
     Alıntılar:
Bir zamanlar, öğrencilerimi sınıfımızdaki bir duvarın önüne dizer ve onlardan kâğıttan uçaklar yapıp karşı duvara fırlatmalarını isterdim; yaklaşık altı buçuk metre uzağa. Her türlü uçak yapmayı denerler, ama o uzaklığa fırlatmayı bir türlü başaramazlardı. Sonunda derdim ki, “Tamam çocuklar, şimdi gözlerinizi dört açın da dünya kâğıt uçak fırlatma şampiyonunu iş başında izleyin bakalım.” Sonra da elime aldığım kâğıt parçasını buruşturup golf topu büyüklüğüne getirir ve olanca gücümle karşı duvara fırlatırdım .Tam isabet! Kim demiş kâğıt uçaklar ille de uçağa benzer diye?
                                     ****
Olmak, yapmaktır (To Be is to Do)
Rousseau
Yapmak, olmaktır (To Do is to Be)
Sartre
****
“Bilimsel devrimin düşünürlerinin en görkemli
yanları” diye yazıyor Arthur Koestler, “doğru
cevapları bulmaya değil, doğru soruları sormaya
yönelmeleri; daha önce başka kimsenin
görmediği yerdeki bir sorunu görmeleri; ‘nasıl’ın
yanına bir de ‘neden’i eklemeleridir.”
*****
“Her sorunun
cevabı ‘önceden vardır.’ İhtiyacımız olan, cevap
getirecek doğru soruları sormaktır.”
***

Eğer siz de çoğunluk gibiyseniz, bir sorunun
çözümüne yönelik düşünce akışınız çoğu kez
bilinçaltınızda yarattığınız, ama aslında var
olmayan bir takım kısıtlamalar, sınırlar, limitler
ve engeller yüzünden kesilir.
***
O anda, bir sorunla karşılaştığında çoğu
insanın, sadece tek bir doğru çözüm olduğunu
düşündüğünü, çünkü kendisine böyle öğretilmiş
olduğunu kavradım. Bütün okul yaşamları
boyunca, çok seçenekli ve doğru ya da yanlış
karşılıklı sorularla karşılaşıyorlardı ve tüm bu
soruların yalnızca bir tek doğru yanıtı oluyordu

Böyle işte sevgili olur.Kitap bazı yerlerde bildiğim şeyleri söylesede olumlu ve neşeli anlatımı bana iyi hissettirdi...
                    Kalın sağlıcakla...

10 Nisan 2020 Cuma

Albay Iran'ı Tanımaya ilk adım



Bir zamanlar yasaklanan kitaplar listesi yapıp okumaya merak saldığım bir dönemde aldım Albay'ı.
Yazar,şah'ın gizli polisi Savak tarafından tutuklandığında sorgucularına sormuş, "Ne suç işledim?" diye. "Hiçbir şey" yanıtını almış. Sorgulayanlar, "Ama tutukladığımız herkeste romanlarınızın kopyalarının olması, sizi devrimcilerin provokatörü yapıyor" demiş. O zamandan beri İran, bildiğiniz üzere, bir İslami devrim ve 30 yıllık teokratik yönetim tecrübe etti ve 71 yaşındaki Devletabadi de kitap yazmaya devam etti
Albay, sonbaharda İngiltere'de yayınlandığında, Independent gazetesinde çıkan eleştiride, "Çarpık gerçeklikle mahvolmuş bir toplumun güçlü bir portresi" diye nitelendi. Gazete, "İran ile çok uzaktan ilgili olsalar bile herkesin bu romanı okuma vakti gelmiştir" tavsiyesinde bulundu.
 "Romanı bitirdiğimde bir çekmecede sakladım" diyor Devletabadi, zira kara listeye alınmaktan ve bunun kafasındaki diğer projelere engel olmasından korkmuş.
lbay İngilizce ve Almanca basılırken, hâlâ Farsçada yasalara uygun bir basımı yok. "Evet, okuduğunuzda, kafanızda soru işaretleri yaratacak şeyler yazdım. Bunu devlete kafa tutmak için yapmadım. Aslına bakarsanız geçmiş, bugün ve gelecekteki rejimler için sistem dâhilinde çalışan yazarlar devlet için iyidir."
Kitabı okuyunca kalbiniz delicesine bir umutsuzluğa kapılmasa da İran'ın içinde bulunduğu çıkmaza düşüyorsunuz.kitabta iki Albay var.Birisi kahramanımız pörsümüş bir et yığını ve boğucu düşüncelerle dolu albay, diğeri ise üst benliğini temsil eden saygı duyduğu Iran’in halk kahramanı Albay Muhammed Taki.
5 çocuk ve her birerleri ayrı bir siyasi görüşün pençesinde can çekişiyor.Kimisi toprağın bir çoğu ise kanın,işkencenin zulümün tadına bakıyor.Tüm bu süreçte albayın dalgalanmalarında bizde boğuluyoruz.okumanızı tavsiye ederim.Komşumuz olan bu ülkenin iç durumunu ,neler yaşadıklarını bilmek eminim ki bize pek faydalı olacaktır.
Dipnot:çevirmen çok güzel notlar koymuş.Oldukca bilgilendirici.

****
Ama zaten söylediğimiz herhangi bir şey gerçekten gerekli mi ve tüm sözlerimiz mantık tartısında mı tartılmalı? Hayır, söylediğimiz pek çok şeyi endişelerimize set çekmek ve korkularımızın üstünü kapatmak için söylüyoruz, böylece zamanla birer alışkanlığa dönüşüyorlar.
******
"Bu ülke için fazla iyiydin, bu taşlı toprak için fazla soylu bir çiçektin."

30 Mart 2020 Pazartesi

Dünyanın en mutlu insanlarının sırları


Bu günlere iyi gelecek bir kitap.(arka  fon ledlerle eve yaptığımız huzur mutluluk köşemizden)
Rengarenk resimleri,yumuşacık puntosu ile bir  günde okuyup bitirdiğim bir yandan da not alıp araştırmalara kapıldığım bir kitaptı Lykke.
Lyyke danca bir kelime anlamı mutluluk.serinin 2.kitabı.1 kitabından haberdar olmadan almıştım.Danimarka'daki Mutluluk Araştırmalari Enstitüsü'nü daha önce duymuş muydunuz?
Bu kitabın yazarı oranın kurucusu ve Ceo'su Meik wiking.Bilimsel veriler,akla yatkın tavsiyelerle cidden iyi bir kitap.
Vaktimizi nasıl geçirmemiz gerektiğinden tutunda komşularla ilişkilere kadar pek çok konuda toplanmış bilimsel veriler ve hikayelerle bir.mutluluk anatomisi
Sunuyor
Işte uzun fakat bir o kadar anlamlı bir pasaj

Fakirlerin yaşam şartlarında iyileşme mutluluğun artması anlamına geliyor. Yani para masaya yemek koyabilmemiz, başımızın üstünde bir çatı olması anlamına geliyor. Fakat para köpeğinizin 1000 dolarlık, rahatlatıcı bir rengi olan, ışıkları renk değiştiren ve gevşetici sakinleştirici bir müzik çalan bulutumsu bir yatağın üstünde mutluluğa süzülmesini sağlayan Dingin Köpek Kozası'na harcandığı zaman mutluluğunuzu arttırması için satın alabileceğiniz şeyleri kesinlikle tüketmişsiniz demektir.Pek çok şeyde olduğu gibi bir şeye ne kadar çok sahip olursak o şeyden alacağımız mutluluk o kadar azalır. Pastanın ilk dilimi harikadır. Beşinci dilim o kadar da iyi değildir. Ekonomistler buna azalan marjinal fayda kanunu der. İşte bazı ülkelerin ve insanlarının zenginleşmelerine rağmen daha mutlu olamamaları bu yüzdendir. "
****
İngilizce "companion" (arkadaş), İspanyolca "compañero" ya da Fransızca "copain" kelimelerine baktığınızda her biri Latince "com" ve "panis" kelimelerinden türetilmiştir. Bu, "ekmeğin paylaşıldığı (kişi)" anlamına gelir
***
Öncelikle ister Danimarkalı,Meksikalı,Hint ya da Arap olalım ister başka bir ulustan olalım,hepimiz her şeyden önce insanız. Birbirimizden sandığımız kadar farklı değiliz.