27 Ağustos 2024 Salı

ilk rüyam


(yapay zeka ile oluşturuldu)


Küçük, küçücük bir kızken Unutacak mısın yüreğim Bir kurdele bir pabuç yüzünden Unutacak mısın yüreğim Kırmızı Karanfil

Annemin eski çay kutularında biriktirdiği düğmeleri vardı. renk renk düğmeler. ne zaman evde yapacak bi şey bulamayıp sıkılsam dökerdim onları. ne garip şimdilerde ne zaman sıkılsam oturup bi şeyler yazacak olsam çocukluğuma gidiyor aklım. ufak tefek önemsiz şeyler üzerinden geçen zamanla bir nostalji tozunun altında kalıyor. altın tozu sanki o. baktıkça daha da hoş geliyor gözüne.

ne garip çoçukluğumuzda yaşadığımız onca anı arasında neden bazılarını seçip hiç unutmayız. böyle çok normal gözüken zamanları bize hatırlatan o anı özel kılan ne ki. hatırlayabildiğim en eski anıyı düşündüğümde ilk gördüğün-hatırlayabildiğim demek daha doğru- rüya var. Anneme gidiyorum. doktor bir tilki gördüm. ağaçlar vardı diyorum. o da o gördüğün şey rüya. uyuyunca görürsün diyor. rüya ne demek öğreniyorum.

annemler televizyonda bir film izliyor. bana sen git yat bu korkunç diyorlar gidermiş gibi yapıyorum. kapıdan gizlice bakıyorum. beyaz saçlı korkunç bir kadın çığlık atıyor. korkuyorum.

annem namaz kılıyor. dışardan bir köpek geçiyor. minik mıknatıslar var. birini ağzıma atıyorum. dişlerim arasında çeviriyorum. acaba ses de yutulur mu diyorum. bu ses benim içime girer mi sesin bir tadı var mı. annem bu sesi duyuyor mu. annem selam verip gelip ağzımdan çıkartıyor.

ablam abim okula başlıyor bende başlıyorum annem odamıza çalışma masası yaptırıyor. uzun duvara monte bir masa. artık hayatım düzeldi diye düşünüyorum.

aynı odanın duvarında bir raf var. üzerinde bir radyo. adile naşit tatlı sesi ile öykü anlatıyor. onu dinliyorum.

annem evde yok. evde kim var bilmiyorum. elbiseler yatağın üstünde katlanmayı bekliyor. uyanıyorum etrafımda elbiseler. onlara sarılıyorum. kendilerini yalnız hissederler diye üzülüyorum.

hatırladığım en eski anı ne diye konuşuyor büyükler. evin damındayız. bende kafamı sarkıtıp uçuşan çiçekli eteğime bakıyorum. benim anım bu olabilir mi. düşünüyorum düşünüyorum daha eskisini bulamıyorum.

blade runner diye bir film vardı. anıların gerçek olmadığı. onları gerçek sandığın insan mı robot musun bilemediğin. bir anıyı hatırladığımız da  onu yaşadığımız zamanı değil onu en  son hatırladığımız anı anımsarmışız. ne garip. bir olayı bir grup insan farklı anımsayabiliyor. anılar güzel. ama artık hükmü geçmiş eski paralar gibi. anlar daha kıymetli bunu hatırlatmam gerek kendime.

8 yorum:

  1. Çok güzel, çok tatlı bir yazıydı. Baştan sona gülümsetti beni. <3
    Ne garip iki akşam önce o an aklıma gelen bir anımı anlattığım bir yazı yazmış yayınlamamıştım. Mandallar, kumaşlar vs gibi şeylerle oynamayı severdim ben de. :)
    Rüyan çok tatlı. Benim hatırlayabildiğim ilk rüyamda kız kardeşim var. Annem ona hamileyken görmüştüm, küçük bir kız çocuğu vardı onu hatırlıyorum.
    Anılar ve anlar hakkında söylediklerine de katılıyorum. Anılara hep çok önem verdim ve sanırım beni olduğum yerde tutan şeylerden biri de bu oldu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. anıların bizi olduğumuz yerde tutması, hayata bağlamak ayakta tutmak anlamında mı yoksa yer değiştiremeyip sabit kalmak anlamında mı?

      Sil
    2. Sabit kalmak - ilkay (telefondan yanıtlarken hesabım çıkmıyor -,-)

      Sil
  2. çok tatlı yazı :) ivit, anılar yani aslında o çocukluğumuzdaki kendimizi özlüyoruz :) bir de anılarımızın çoğu hatırladığımız gibi değil aslında :) zihnimiz kendini kandırıyor :) eveet bak damda seni unutmuşlardııı da sen merdivenlerden inmiştin çok küçüktün de o yüzden ellerinle sürüne sürüne inmiştin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet kafamız boşlukları dolduruyor yetmiyor, başkasının anısını kendimizin zannediyoruz. sıfırdan anı uyduruyoruz çok ilginç

      Sil
  3. kitapları kütüphanelere okullara veriyorum. ikinci kere okumayacaklarımı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. en güzeli en mantıklısı teşekkür ederim

      Sil



  4. Merhaba,
    Bu yazı yorum değildir.
    Beyinlerin kasıtlı olarak kısırlaştırılması operasyonlarına karşı olarak, blogcuların nasıl tedbir alabilecekleri konusunda görüşleri tespit etmek için bu çalışmayı yapıyoruz. Düşüncelerinizi OKU blogunun ilgili sayfasındaki yorumlara yazarsanız memnun oluruz.
    https://sabahatti.blogspot.com/2024/09/blog-okuyucularn-cogaltmak.html
    Blog Okuyucularının Sayılarını Nasıl Artırabiliriz?
    Türkiye Cumhuriyetinde, Oktay Akbal’ın dediği gibi önce ekmekler bozuldu. Zaman içinde genetiği değiştirilmiş gıda maddeleri çoğaldı. Paketlenmiş gıdalara katkı maddeleri kondu. Bu operasyonlar sonuçlarını medyadan takip ediyoruz: Başta kanser olmak üzere hastalıklar arttı. Daha vahimi cinsiyet konusunda oldu. Kısırlaşmalar görüldü. Ne yazık ki bütün bunları her şey olup bittikten sonra görebiliyoruz ancak.
    Ekmeklerden sonra okuma düzeni bozuldu. Kitap, dergi ve gazete okunma sayıları gittikçe düştü. Tabii blog okumaları da. Birçok sosyal medyada yazma sınırı getirildi. 200 karaktere kadar inen sınırlamalar var...
    Bazılar diyor ki (Çok kişinin kanaati aynı olduğu için isim vermeyi gereksiz görüyoruz.) 10 seneye varmaz kitap mitap kalmaz.
    Bu ne demek? Beynin kısırlaşması demek. Biz zaten düşünmenin ne olduğunu bile bilmeyen bir toplumuz, bir de bu bakımdan kısırlaşırsak vay halimize.
    Kısaca bir okuma yazma seferberliği açmak gerek. Videolar elbette ki güzel. Sosyal medyada binlerce kişiye mesaj atmak da güzel. Ama bir yandan da bilgilerimizi paylaşma görevimiz olduğunu unutmamak gerekir. İşte mesele bu...
    Bloglarda okuyucu sayılarını artırmak için sizce ne yapmalı? Cevaplarımızı OKU blogunun ilgili sayfasına yazarsanız memnun oluruz. Hem tüm cevaplar bir arada değerlendirilebilir, hem de birbirimizi daha iyi anlar, daha iyi tanımış oluruz.
    İyi günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...
    Sabahattin Gencal, Emekli Öğretmen,
    Çekmeköy-İstanbul, 13. 09. 2024.



    YanıtlaSil