3 Ocak 2023 Salı

Anne Benim Uçmam Gerek




Akşam geri verince bana gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
Bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
Bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.
Ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
Edip Cansever - Kirli Ağustos


Dönem sonu ve yıl karşılama yazılarımı yayınlamak gelmedi içimden. Son yazılarım her ne kadar olağan şeylerden bahsetse de çok yavan geldi. Neden böyle diye düşünürken cevabı buldum. Ayrı bir kitap bloğu açınca burada okuduğum kitaplar hakkında yazmadığımı fark ettim. Hal böyle olunca kelimelerim gücünü kaybetmiş. Bir yandan orada yalnız kitaplar hakkında yazarken bir yandan da burada yine yaşamımla, karmakarışık duygularımla harmanladığım yazıları yazmaya karar verdim.

Bir tanıdığımızın ve ailemin yüksek baskı ve ısrarı ile bir randevuya gittim. Çok sakin, kültürlü iyi huylu biri.  Şimdi evli çocuklu Nil karaibramgil'e  bir zamanlar delicesine hayranlık besleyen bir kız olarak evlenmek çok uzak geliyor. Anne benim uçmam gerek, istemiyorum pilav yapmak diye bir dizesi vardı hatta bir şarkısının. Şimdi ise oğlu Aziz Arif için tatlı mı tatlı mısralar yazıyor. Her ne kadar pandemiye yaklaşımı ile gündemde alaycı bir şekilde anılsa da hoş bir şaireneliği var.

Yazarlar ne kadar her bir şiiri ayrı değerlendirseler bile benim için onların arasında kırmızı kader iplerinden oluyor. Şairlerin tüm şiirlerini birbirlerine bağlayan ve bir şekilde belli belirsiz var olmaya devam eden o ipler hoşuma gidiyor. Arkadaşlarımla bir şairin en sevdiğimiz şiir konuşulunca fark ettim bu durumu. Çünkü şiir adlarına bakmadan direkt hoşuma giden mısraları ezberliyorum. Yahut oraya buraya yazıyorum. İşte bütün o bölük pörçük dizeler hep o şairin menkıbesi gibime gelir.

Edip Cansever ile Turgut Uyar'ı benzettim. İlk okumalarım olduğu için olabilir diye düşünmüştüm ama edebiyat camiasında da bu iki şaire çok sesli şiirlerin şairi denmiş. Çok hoşuma gitti bu tabir. Çok yerinde nitekim. Turgut Uyar Kapalıçarşı'da babasından kalma bir antikacıyı işletmiş. Ne hoş bir meslek dedim. Bir kitapçı olmak bir antikacı olmak. Bir çiçekçi olmak. İnsanlara bir ürün değil de yeni bir yaşam satmak demek zannımca. Eski bir objeyi yeni bir eve taşımak, bir kitabı -haliyle bir insanın düşüncelerini- yıllar sonra yaşamış birine ulaştırmak ve kısa süreli olsa da bir odayı hoş kokularla doldurmak ne kadar hoş.

Keşke ülkemizde de canlı çiçek çeşitleri satıcıları daha çok olsa. Her hafta pazardan dönerken bir buket çiçek alsak kendimize. Masamızı süslesek. Menüye karar verir gibi çiçeklere de karar versek. Ama bu yalnız bir tabakanın sahip olacağı ayrıcalık olmasa. Bir demet maydanoz alırken yanına da bir buket krizantem alsa emekli eşi Melahat Teyze. Yahut mevsimlik işçi Halil. O zaman durup ince şeyleri anlamaya daha çok mu vaktimiz olur acaba? 

Acımaktan bir zamansın ki bazen susarsın Çocuklar büyükler gibi konuşur sefaletten.

Bu cümleyi okuyunca öğretmenlik yaparken yaşadığım bir anı aklıma geldi. Çocuklar arasında kavga çıktı. Ne oldu diye sordum ''Öğretmenim oyunda Mustafa Türk lirası geçmez diyor.'' dediler. Sordum Mustafa'ya neden böyle söyledin diye. Mustafa ''Ama öğretmenim Türk parası çook değersiz. Onun yerine dolar kullanmalıyız. Dolar daha değerliymiş.'' dedi. Çocuklar a öyle mi tamam öyle yapalım vs. dediler. Garipti. 

Yok düş kuracak vakit bile
Her şeyi bir yana bırakıyoruz söylene söylene.

Mesela şiirin hülyalı dünyasını anlamıyorum. Böyle alelade bir cümle nasıl bu kadar kulağa hoş gelebiliyor? Bir türlü aklım almıyor.

Yalan her tenha kasabanın akşam saatidir.

11 yorum:

  1. Eski yazılarının tadı bulaştı gözlerime, nazarım değsin de istemem:)

    Çok keyif aldım, teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben teşekkür ederim yorumunuzu görünce neşelendim.

      Sil
  2. Bütünüyle bakınca ne hoş bir yazı olmuş. Nil'i pek severim ama o şarkının devamında evlenmek gerek diyordu. :) Tabi biz evlilerin tek amacı bekar kimse kalmasın herkes bu evlilik çilesini tatsın olduğundan sen yine de bana bakma :D

    Şiir çok severim hatta şiir sevmeyeni de pek garipserim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nil'in şarkısına bir daha baktım ve sanki Nil bu sözleri kabul etmemiş de annesinin ona olan telkinlerini tekrar ediyormuş gibi me geldi. :D

      Sil
  3. Son mısraya vuruldum, zaten Edip Cansever'e tümden vurgunum sanırım..

    YanıtlaSil
  4. Canım İlkay senin yazılarının da bir tınısı var bende çok seviyorum onları okumayı. Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum.

    YanıtlaSil
  5. Şiir okumakla pek içli dışlı olmasam da karşıma çıktıkça gözüm ilişir şiirlere. Hatta bazen bir kenara yazmak için ekran resimleri alıp sonrasında defterime güzelce yazarım.
    Kitap blogunu burada paylaşmış mıydın, yoksa ben mi gözden kaçırdım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paylaşmıştım Tuğçeciğim. İsmi baconun bastonu :D

      Sil
  6. edip abi en sevdiğim şair yaa :)

    YanıtlaSil
  7. Benim ortaokul öğrencileri de geçenlerde altın fiyatlarını konuşuyorlardı. Ben altının fiyatına 27 yaşımdan sonra bakmaya başlamıştım. Üzüldüm çocuklar için.

    YanıtlaSil