24 Ağustos 2021 Salı

Kederli mecburiyetler

Kederli bir mecburiyettir bir insanın ülkesini sevmesi. Belki bunca haksızlık edilmiş bir halka, "Bir de ben haksızlık etmeyeyim," diyedir. Ya da çok dayak yediği için arsızlaşmış, hissizleşmiş bir çocuğa duyduğumuz merhametle seviyoruz bu ülkeyi. Dünyada başka bir yer görmeden bile, bunca tuhaflığın başka hiçbir yerde olmayacağına kesinkes inanmamız, çürük bir gülüşle hep bunu tekrar etmemiz bundandır herhalde; ancak garip ve anlaşılmaz bularak affedebiliyoruz bu toprakları, bu toprakların durmadan yorulmadan her gün bize gösterdiklerini.


Radikal bir kararla koşullarından pekte memnun olmadığım işimde devam etmeye karar verdim. Kamusal körlüğün bir aydınlanma dönemine evrilmeye başladığını belirtmek isterim. Biz içimizde ışığı ve umudu taşıyan insanlar onu bir şekilde etrafımıza yayıyoruz. Aslında yurtdışına gidebilme imkanım doğmuşken nasıl oldu bu karardan vazgeçtim bilmiyorum. Doğrusu oranın kaçtığım değil vardığım yer olma fikri bana daha cazip geliyor. 

Yetişkinlere bakıyorum. Ülkemin kaldırım taşlarını, işini iyi yapmayan toplumun her kademesine, umutsuzlukla boşvermiş onca insana bazen de kendime bakıyorum. Bizde ne eksik neden böyleyiz diyorum. Bizde ne yoksa çocuklara onu vermek için.

Ben bu karmaşanın keşmeşenin, türlü haksızlık ve akıl almazlıklarla dolu bu ülkede delicesine bir umutsuzluğa düşmeden ne yapabilirim. Neşe dolu türkülerle neyin üstesinden gelebilirim. Bir tesadüf sonucu Ece Temelkuran'ın Venezueladaki devrim hakkında yazdığı ''biz burada devrim yapıyoruz sinyorita'' kitabını okudum.

Kitap umutla yazılmış. Bizde bu ülke gibi devrim yapabiliriz bu yolumuza ışık olsun demiş Ece Hanım. Fakat  Kitap yazıldıktan bir yıl sonra Chavez ölünce tabi işler sarpa sarpmış.  Onca umut dolu gence ne oldu merak ediyorum. Kalbimin odalarından birini kitabın sayfaları arasında neşeyle gülümseyen o insanlara ayırdım. O oda ki her hatırladığım zaman içimi sızlatan şeylerin birleşkesi.

 Aslında ben Venezuela hakkında ilk araştırmalarımı yaptığımda Maduro vardı ekonomi çökmüş insanlar paradan çantalar yapıyordu. Her nasılsa bunları hiç bilmez gibi okuyup orada mercimek paketlerinin üzerine yazılan anayasal haklara, en çok satılan kitabın mavi küçük anayasa kitapçığı olmasına şaşkınlıkla karışık hayranlıkla bakakalmıştım. Fakat o da ne bir anda kitapta 2012 tarihi geçince şok oldum. Hani sokakta feci bir durumda bir evsiz görürsünüz onunla konuşup yardım edip huzurla yola devam ederken bir anda onun ilkokuldaki neşe dolu öğretmeniniz olduğunu ayrımsarsınız. Oldukça karışık bir senaryo olsa da tam olarak böyle hissettim. Kitabı okumaya devam etmek bana acı vermeye başladı. Bi zamanlar buralar hep dutluktu diye üzülen ihtiyarlara döndüm.

Güzel bir haber kardeşim istediği bölümü ve iyi bir üniversiteyi kazandı. Kurumuza sevdiğim oldukça sosyal insanlar girdi. Kendimi eve kapatmaya karar verdiğimde kolumdan sürükleyip beni bir maceranın içine atabiliyorlar.


5 yorum:

  1. Evvela bir 💛 hediye edeyim size.
    Çocuklara ne vermeliyiz,eksik olan ne sorusuna gelince onlara değil yetişkinlere bir şeyler vermekle başlasak daha isabetli olur diye düşünüyorum.
    Tv'ler kapatılsa biraz özüne dönse halk biraz değerlerini hatırlasa,güzel geleneklerini empati kurma yetisini yardim etme yetisini ve bu güzel meziyetlerin getirisiyle inanıyorum ki çok çok daha iyi yerlere gelebiliriz.
    Bizden empatik aldılar çünkü kendilerinde yoktu bizden paylaşmayı aldılar çünkü var ıklarlar her zaman onlar için azdı.

    YanıtlaSil
  2. Yazmayı unuttum ayrı bir yorum olarak eklemek istedim,kardeşiniz adına sevindim,başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
  3. Ben sana hep ama hep mi hayran olacağım?:)

    YanıtlaSil
  4. son paragraf mutluluk verici :)

    YanıtlaSil
  5. Vizontele geldi aklıma:)
    -insan memleketini neden sever? başka çaresi yoktur da ondan..

    YanıtlaSil