Alper Canıgüz sen ki bir parça Jules Verne gibi
Bir parça kendimi bulduğum bir kitap yazdın.
zaten toplasan bir insan kaç parça eder ki.
(görsel bütün kitaplarını bir çırpıda okuduğum satırların altını çizip üstünde çokca düşündüğüm iyi ki okumuşum dediğim Alper Canıgüz'e ait)
Mini mini bir kızken saçlarımı taratmaz ve kestirmezken-yıllar sonra benim saçlarım küçükken rastalıydı diye dalga geçmeye daha başlamamışken Jules Verne benim en iyi arkadaşımdı. Gün kızıla döndüğünde akşamın karanlığı çökmeden hemen önce evimizin arkasında ki yüksek bir kayaya çıkar ve yeni yeni belirginleşmeye başlayan aya bakardım. Keşke şu anda Jules yanımda olsa diye iç geçirirdim. Daha önce hiç görmediğim neye dahi benzediğini bilmediğim bir insanın yokluğunu çekerdim.
ilkokul yıllarımda tekli arkadaşlıklarım olsa da uzun sürmedi. sonra masal tiyatrosu yarışmasında başka sınıflardan bir kızla tanıştım adı buseydi ve bir parça benim gibiydi. kitap okumayı severdi sınıf birincisiydi. tiyatroda onların sınıfı Rapunzeli oynamıştı ve o Rapunzel olmuştu oyunculuğu da güzeldi.
biz buse ile arkadaş olduk. beraber ipek ongun kitapları okuduk. birbirimize mektup yazdık. karne günü beraber hazırlandık. birlikte avukat olmak istedik. sonra okul bitti yollarımız ayrıldı. görüşmeye devam etmeye çalışsak da bir şekilde ayrı düştük. Lise de kendi kurduğumuz küçük grupla takıldık. Yine de ben bu grubun dışında acaip iç dünyaları olan insanlarla arkadaşlık kurdum. sonra üniversitede ciddi anlamda kafası farklı çalışan dayatılmışları değil istediklerini almak için çabalayan Kübra'yı tanıyınca tamam dedim. bu kız benim ak saçlı halimle de fotoğraflarımın olduğu halkın dost diye tabir ettiği insan. sosyoekonomik açıdan yüksek gelirli ve köklü bir aileden geliyordu ama mütevaziydi.
benim arkadaş ortamlarında iyi ki param yok değilse arkadaşlarım benimle param için mi yoksa benim için mi dostluk kurduğunu bilemezdim gibisinden yaptığım esprilerin baş kahramanı olmuştu.
sonra üniversiteden ev arkadaşlarım ki hepsi pek kafam olmamakla beraber aramızda zor günleri beraber atlatmanın verdiği güzel bir bağ oldu. Böylece farklı aile yapılarına ve dünya görüşlerine sahip pek çok arkadaşım oldu.
netice de yaz akşamlarında sofralarıma eşlik edecek, buruşmuş yüzüme bakınca yaşlı bir insanı değil de gözleri parlayan o kızı görecek, her şey değiştiğinde ilk halimi hatırlayacak insanlara ihtiyacım vardı.
Ve yaşam bütün bu güzel insanları karşıma çıkardı.
Antoine de Expery İnsanların Dünyası kitabında çok güzel tarif eder. Yaşam,belki bizi birbirimizden
Ayrı tutar ama biliriz ki onlar bir yerdedir ve biz,birbirimize ölümüne bağlayızdır. Bir araya geldiğimizde birbirimizin omuzlarından tutup sıkıca sarılırız .
Bütün bu güzelliklere şükretmekle beraber yadsınamaz gerçeği kabullendim. Benim her zaman ulaşabileceğim yanımda daima var olan şeyler kitaplar. Okumak öylesine delicesine bir erdem ki içimde yemek gibi içme gibi. Ne var ki okurken yaptığım tek şey okumaktır. sarası tutmuş gibi okuyorsun demişti annem bir keresinde. Bülbülü öldürmek kitabında geçer 'okuma yetimi kaybetmekten korkuncaya dek okumayı asla sevmedim. soluk alıp vermeyi sevmez ki insan.' Not alır altını üstünü çizer bazen milyonlarca yıl önce ölmüş yazarına mektuplar yazarım. Keşke derim bir kalıba uygun okuyabilsem yakın siyasi tarih okusam, Rus edebiyatı okusam, sadece bir yazarın tüm kitaplarını okusam. Fakat işte rengarenk çiçeklerle dolu bir vadide aklını kaybetmiş bir arı gibi bir ona koşarım bir buna. Kitaplar hakkında konuşmayı severim. Dinlemeyi severim. Canım sıkılınca kütüphanemin önüne gidip sevdiğim kitapları karıştırmayı severim. Masamda kitapların bir yığın oluşturmasını, kütüphaneden aldığım bir kitabın kenarına iliştirilmiş bir kaç cümleyi okumayı severim. Ama kanımca yazı yazmak coşku, hafif melankoli, taşkınlık gibi psikolojik bir semptomdur. der Tezer Özlü bir kitabında. Kanımca okumak dahi öyledir.
Bu yıl dağınık olan okuma işimi bir düzene katmak için kitap setlerini almaya karar verdim.
Boğaz içindeki olayları yakından takip etmekle beraber kendimi George Orwel'ın bir distopyasının içindeymiş gibi hissediyorum.
Fakat ben Orwel'ın tüm kitaplarını sevmekle birlikte Huxley'in distopik görüşünü daha olası bulurum.Nitekim sevdiğim diğer bir yazar olan Neil Postman Televizyon öldüren eğlence kitabının başınada şu mukayeseyi yapar.
George Orwell günün birinde kitapların yasaklanabileceğinden korkuyordu. Huxley ise kimsenin kitap okumakla ilgilenmemesinden ve dolayısıyla kitapları yasaklamanın anlamsızlaşmasından korkuyordu. Orwell, güç sahiplerinin bizi bilgiden mahrum bırakabileceğinden korkuyordu. Huxley ise bize çok sunulmasından dolayı bencilliğe ve hareketsizliğe itilmemizden endişe ediyordu. Orwell, hakikatin bizden titizlikle gizleneceğinden endişe ederken, Huxley ise gerçeklerin devasa bir anlamsızlıklar denizinde,enformasyon yığınları arasında kaybolmasından korkuyordu. Orwell tutsak bir kültüre evrileceğimizden korkuyordu; Huxley ise saçma sapan şeylerle uğraşmayı rutin edinmiş, ehemmiyetsiz bir kültüre evrileceğimizden.
Bazen parkta, bahçede veya bir bankta sadece "merhaba" dedikten sonra, sanki hep bu anı bekliyormuşçasına zihnindekileri karşısındakine anlatmaya, onunla paylaşmaya başlayan insanlar olur hani, işte onların bir kısmı için "sussa da gitsem" minvalinde düşünürüz, diğerlerininse susmasın diye ağzına bakarız, onunla karşılaşmak yaşanan günü güzelleştiren keyifli bir detaydır. Bu yazını okurken benzeri bir hisse kapıldım. Belki bir çay bahçesinde, belki deniz kıyısında, bir yandan çayımı içerken, belki telefonumun şarjı bittiği için saati sormak üzere seslendim de sonra dakika çubuğu birkaç tur atarken sen bunları söyleyiverdin :) Grileşen pazar günüme bir parça renk getirdin :) Bu arada Alper Canıgüz'ün sadece bu kitabını biliyorum; dinlemiştim ve sevmiştim :) Neşeli sevgilerle :)
YanıtlaSilo tip insanlar beni çok gerer. Genelde acelem vardır ve kafam hep olduğu gibi bir şeylerle meşgüldür o tutar benim minik nöronlarıma saldırır. :) sevgili mutlu anlar koleksiyoncusu sen hangi yazarları seversin hiç yazdın mı bloğunda?
SilBu örnekte benim nöronlarıma "saldırdığın" için gayet mutluyum :) Kitaplarla ilişkim seninki gibi olmadığı için maalesef "sevdiğim yazarlar" gibi bir liste yapmam pek mümkün olmuyor :) Böyle bir şeyden hakkıyla söz edebilmek için senin gibi çok okumak gerekiyor bence :) Okuyabilseydim hoş olurdu :)
Silbu paragrafta bulunan cümlelerdeki duygularının yön değişimleri beni benden aldı:):)
YanıtlaSilbak ne dicem, senin yazdıklarını okumak gerçekten büyük bir mutluluk, hepsi çok hoştu, anıların valla keyifle okudum, kitaplar evet tabiiii en sadık ve iyi dostumuz, adı geçen yazarlar da hepsi iyiler tabiiii :) hep anlat böyleee :)
YanıtlaSilalper canıgüz okumadığım ama okumayı planladığım yazarlar arasında. önce alıp okumadığım kitapları bitirmeliyim tabi. jules verne'nin nasıl bir zihni varmış, hep şaşarım. geleceği tahmin etmiş ya hep. eskiden kendimize benzeyen birilerini bulmak zordu da internet sağolsun kolaylaştırdı durumu.instagramda filan ilham aldığım kişileri takip ediyorum, yalnız hissetmiyorum.
YanıtlaSilbu ara herkes orwell'in ditopyalarından bahsediyor, çok ürkütücü.
Ben asla sizin gibi tutkuyla okumadım, okuyamam da. Okumak da yazmak gibi bence. Herkes birseyler yazabilir ama herkes gerçekten "iyi" yazamaz. Ben okumak konusunda sadece okuyan'lardanım, bir tutkuyla olmasa da, bir merakla diyelim... sevgilerimle
YanıtlaSilO kadar güzel bir yazı olmuş ki okumaya doyamadım. Arkadaşlık tanımın benimkine ne kadar da benzer ve ne güzel arkadaşlıkların olmuş. Belki çok çok ya da istediğim şiddette kitap okuyamıyorum ama bir kütüphanemin olması en büyük hayalimdi ve şimdi bir kütüphanem var, onun orada olması ve gidip seyretmek bile yetiyor bazen. Kitaplı günlere! :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim bu güzel yorum için:))
Silson yazımdasııın :)
YanıtlaSilteşekkür ederimmm
Silblogları ben keşfetmiyorum kiii, seçmelerde bütün yazdıklarım, bloguma yorum yapanlar, üye olanlar, onlar geliyor ben de bu şekilde onları keşfetmiş oluyoruum :)
YanıtlaSilhm anladım. ilk ışığı onlar yakıyor send epeşine takılıyorsun:)
SilArkadaş seçimi konusunda ben de seçiciyim. İlkokulda da pek arkadaşım olmamıştı. O zamanlardan sayılıydı arkadaşlarım. İnsan yaş aldıkça daha da olgunlaşıyor. Düşüncelerimiz, hayata bakış açımız bile değişiyor. Bizi kullanacak, kendi duyguları ve amaçları adına sömürecek insanların potansiyelini bir iki ay tanısak hemen anlıyoruz. Bunlar hep olgunlaşmaktan ve hayat tecrübelerinden diye düşünüyorum. Allah hep kalbi, niyetleri güzel dostlarla karşılaştırsın.
YanıtlaSilEvet, kitaplar en birinci dostlarımız olmalı bu hayatta. *-*