Amerikalı bir subayın, başkentin yüz kırk beş kilometre güneyindeki küçük bir şehir olan Kufa’da doğaçlama bir alışkanlık modifikasyon programını yürütmekte olduğunu ilk duyduğumda, Irak’a geleli neredeyse iki ay olmuştu. Ordunun bu binbaşısı şehirde çıkan son arbedelerin videokasetlerini analiz etmiş ve onlarda şöyle bir pa-tern (ortak davranış şekli) saptamıştı: Şiddet genellikle, İraklılardan oluşan bir kalabalığın bir meydanda veya başka bir açık alanda toplanarak birkaç saat içinde giderek büyümesini takiben ortaya çıkıyordu. Etrafta yiyecek satıcıları dolaşmaya, seyirciler boy göstermeye başlıyordu. Derken birinin bir taş veya şişe atmasıyla birlikte kıyamet kopuyordu.
Binbaşı, Kufa’nm belediye başkanıyla bir araya geldiği zaman tuhaf bir ricada bulundu: Yiyecek satıcılarının meydanlara girmesine mani olabilirler miydi? Tabii ki, dedi belediye başkanı. Birkaç hafta sonra Kufa Mescidi yakınlarında küçük bir kalabalık toplandı. Öğleden akşama kadar kalabalığın boyutu giderek büyüdü. İçlerinden bazıları öfke dolu sloganlar atmaya başladılar. Ortalığın karışacağını sezen Irak polisi, üsle telsiz bağlantısı kurarak Amerikan birliklerinden destek istedi. Akşam karanlığı çökerken kalabalık huzursuzlan-maya ve acıkmaya başladı. İnsanların gözleri, normalde her akşam meydanı dolduran kebap satıcılarını aradı, ama görünürde hiç satıcı yoktu. Seyirciler çekip gittiler. Slogancıların keyfi kaçtı. Akşam saat 8 olduğunda meydanda kimsecikler kalmamıştı.
(Charles Duhigg/Alışkanlıkların gücü)
İstikrarlı olduğum tek konu istikrarsız oluşumdur. Evde her türden hobi malzemeleri bulunur. Bir dönem delicesine bir şeye merak sarıp sonra peşini bırakırım. Bu yıl kendime ciddi ciddi güzel alışkanlıklar kazandırmak için popüler kültürün meyvesi olan noktalı defterlerden aldım. Kendimce çizdim. savruk bir kaç harf çiziktirdim ve nizam ve intizam içerisnde gelen şubatı karşıladım.
Çağdaş yaşamda zaman sorunu çağdaş sanattaki anlam sorunu ile uzaktan kuzendir. Aralarında ki kan bağı dna testi lüzüm göstermeyecek şekilde bariz apaçıktır. Konumuz ne yazık ki çağdaş sanatta anlam sorunu değil zira öyle beylik laflar edemem ben. Konu çağdaş yaşamda anlam sorunu.
ilk kez kütüphaneye gittiğimde çıldıracak gibi olmuştum 5 kalın kitap -içinde bi kaç ansiklopedi de vardı- almış ve alamadığım diğer kitaplar aklımda kalarak eve gitmiştim. Bir anda bu kadar fazla kitaba erişebilir olmak küçük bir ilçede yaşayan ve emekçi bir ailenin kızı olarak beni delicesine mutlu etmişti.
Fakat bir şey oldu ve ben bu kadar fazla kitaba sahip olmanın verdiği verimsizliği fark ettim. Kitapları su gibi içiyordum. Her an her yerde hatta evden okula gider gibi okuyordum durup düşünmeden, düşünüp anlamadan, anlayıp özümsemeden.
Evimize internet bağlandığında yine aynı şey oldu. Aman Allahım sonsuz bir deniz ve sınırsız. Geri dönüp bakılınca bir kaç fan sayfası için öyküler yazmak imbd puanı 6,7 olan romantik komediler izlemek, bir ara beni bir sıtma gibi tutan korecanlık meselesinden başka elle tutulur hiç bir şey yok.
Entektüel(!) kişiliğim birden kayboluyor o hedonik bir kimliğe bürünüyordum.
sonra üniversiteye geçtiğimde ve ilk kez elime o kadar yüksek bir meblağ geçtiğinde 1 aylık harçlığımı 1 hafta bitirmiştim
gerçekten dönüp bakınca sadece metaaları değil arkadaşlarımı bile tüketmişim.
Tüm bunları tüketirken varolmamın dayanılmaz ihtiyaçlarını yerine getirdiğimi düşünürken aslında varoluşumu yok ettim. Odam o kadar eşyayla doluydu ki orada bana ve düşünmeye yer yoktu.
*İnsanların birbirleriyle alışverişte bulunacakları düşünceleri olmadığı için, iskambil kâğıdı alıp verirler ve birbirlerinin parasını almaya çalışırlar. Ah, acınası insanoğlu!
öğretmen arkadaşlarla çok bunaldığımız bir zaman işten eve gelirken hepsi A101 şok ve bime uğradığını söylemişti. sona buna bermuda şeytan üçgeni adını verdim. İçimde akıntını tersine yüzme refleks vardır. Bu muhabbetten sonra bir daha bu üçgene girmedim. Broşürüne bakıp ihtiyaç listemde olan bir şey varsa anca o takdirde uğrarım dedim.
*Sokrates, satılmak için sergilenen lüks mallara bakarak, b"Gereksinmediğim ne çok şey var" demişti.
Bu yazı kafam gibi karman çorman oldu.
hülasa almayı bıraktım. Alışkanlıklar ile ilgili yukarıda alıntı yaptığım kitabı okudum ve alışkanlıklarıma bir çeki düzen vermeye karar verdim.
Zaman en değerli şey ise onu harcarken paramızı harcadığımızdan daha dikkatli olmamız gerekmez mi?
bu sebeple pandeminin güzel getirileri olan online erişimler ile ilgili bir plan yaptım. Canlı yayınlar, online kurslara üye oldum. Akşam işten bitik gelip internette kaybolmayı bıraktım.
*Peki boş zaman çoğu insana ne getirir? Onu dolduracak duygusal hazlar ya da budalalıklar bulunmadığı sürece, can sıkıntısı ve atalet. Boş zamanın nasıl bütünüyle değersiz olduğunu, onların bu zamanı nasıl geçirdikleri gösteriyor: Boş zaman, tam da Ariosto'nun dediği gibi, cahillerin can sıkıntısıdır. Sıradan insanlar sadece zamanı geçirmeyi düşünürler; herhangi bir yeteneği olan kimse ise ondan yararlanmayı düşünür.
Birde kitap alma olayı var ki ona şöyle bir çözüm buldum. Liste yapıyorum ve e kitap okuyorum.
Mümkün mertebe listemin dışına çıkmıyorum.
Türk telekom kullanıcılara özel E dergi diye bir uygulama yapmış. Dergi okumalarımı oradan yapıyorum.
Yaşamıma çekidüzen vermeye çalışıyorum. Annem bir defter ve liste yapmak mı çekidüzen diye hayıflanıyor. Her kız annesinin hayali. Aşağıda ki kolaj bütün fikirlerimin bir yansımasıdır.
*Arthur Schopenhauer
Yaşamın bilgeliği üzerine aforizmalar
Zaman çok güya; ama yine de yetmiyor. Şu E-Dergi olayını bir araştırayım. Teşekkürler:)
YanıtlaSilrica ederim:) bütün dergiler olmasa bile ben aradıklarımı buldum. Post öykü var ona bir göz atabilirsiniz
SilGerçekten zaman çok kısa. Hele Pandemide geçmez derken neredeyse bir yıl oldu. Güzel bir yazı fazlalıklardan kurtulmak gerekir. Market çözümü güzel. Sevgiler.
YanıtlaSilOkuyunca silkinir gibi oldum. En iyisi ben bu yazıyı çıktı alıp unuttukça okuyayım :)
YanıtlaSilSokakta yemek satıcıları örneği, kütüphane, üniversite harçlığı örnekleri, alıntıladığınız yerler ve özellikle ''Zaman en değerli şey ise onu harcarken paramızı harcadığımızdan daha dikkatli olmamız gerekmez mi?'' kısmı çok güzeldi. Farkında olduğum şeyleri bir de başkasının ağzından duyunca daha tesirli oluyor. O tesiri kaybetmemek lazım ama unutuyoruz. En iyisi alışkanlığa dönüşesiye kadar tekrar tekrar hatırlatmak kendimize ^^
Yazıyı okuduktan sonra zamanı ne kadar da boş geçirdiğimi bir kez daha farkına vardım..
YanıtlaSilyüklenme çok kendineeee :)
YanıtlaSilsadeleşme ve sonra yeniden doldurmama sanatı ;)
YanıtlaSilBütün yazıyı okudum ama o görsel çok iyi final olmuş. "Ya ben uçmak istiyorsam." Zaman çok değerli bir hazine ama atla koşturularak yakalanacak bir şey de değil. Bu ayrımı yapıp zamanı doğal yaşam döngüsüne uygun şekilde yaşamak ve iyi değerlendirmek lazım.
YanıtlaSilben de türlü türlü hobilere merak sararım bazısı yarım kaldı unutuldu bazısı arada bir devam ediyor, zaman hiç yeterli değil, bir şeylere yetişmek için koşmak gerekiyor ama sondaki replik gibi ya ben uçmak istiyorsam :) arada bir nefes almak lazım elbette sonra koşmaya devam :)
YanıtlaSil