30 Mart 2021 Salı
yaşamın saç uçları haftalık anatomi#4
23 Mart 2021 Salı
kahrolasıca para yahut herşeyi satın alabilirmişiz hissi!
Bu fotoğrafı daha iyi bir açıyla
farklı bir Iso ayarı ile daha güzel çekebilirdim muhakkak. Fakat artık bir
şeylerin en hoş yerlerini çerçevelenip en doğal yerlerinin dışarıda kalması
yetti de arttı! Doğrusu tek sebep bu muydu yoksa kulübeye yaklaşmaya
mı erindim bilmiyorum. Ama çay ocağı yazısında ki sıcaklık içimi sardı
bu sebeple dahi olabilir. -saçları uçuşan palmiye
ağaçlarından da anlaşılacağı gibi fotoğrafı çektiğim gün oldukça
fırtınalıydı.-
Bu hafta Can yayınları kısa klasikler serisinden
aldığım kitaplar geldi. Farklı konularda yaklaşık 10 kitap. Daha onları
okumaya başlamadım Şimdi Maistre'nin Odamda yolculuk kitabını okuyorum. Oldukça
maceraperest yazarımız bir düello ceza sonucu 40
küsür gün evde mahzur kalınca evin odalarına bir yolculuk düzenler ve
ortaya odamda yolculuk kitabı çıkar. Biraz Hüseyin rahmi'yi anımsattı bana
muziplik ve sivri dillilik çeviride kullanılan kelimeler beni böyle
düşündürttü zannımca.
Geçen hafta bir mum ve bir fincan aldım.
Mumla kitap okumak çalışmak popülerizmin bir ürünü gibi geldiği için itici
gelirdi. Ama sonra dedemlerde kaldığımız zamanlar kullandığım bir mumun
benzerini bulunca aldım. Krem rengi uzun ve kıvrımlı mumlardan. Köyde
çok sıkılırdım ve lambalar kapanıp dedemin yatağının yanında serilmiş
döşeklerde yatarken dedem o mumun ışığında bir şeyler okurdu. Bize değil kendi
kendine. Belki çok kez tekrarlamasa da bu sahne çocuk aklıma boğucu
karanlıktan kurtulmanın bir kitapla mümkün olabileceğini kazımış.
Bu aralar hedonik davranışlar sergiliyorum.
Gün sonunda gözlerim balon balığına dönmüş ve elime geçen tek şey var
olmamış zamanda var olmamış alemlerde yaşayan insanların uydurma hikayeleri
olan çin işi pembe dizilerle geçirmek olunca tüketiyor muyum tükeniyor muyum
bilmiyorum.
Bence en tehlikeli sınıf karl max'ın
tabiri ile proletarya sınıfı. Hani şu bir mekana gidince
garsano bir taksiye binince şoföre isteidği gibi davranma
hakkına sahip olan insanlar. Tabi bu proletarya sınıfına mahsus
haller değil elbet. Demek istediğim, mesala bir çocuk kafasını dolaba
çarpıyor ve öğretmenim kafamı yere bakarak yürüdüğüm için çarptım diye bana
koşuyor, aile öfkeyle okula gelip kamera kayıtlarını verin ulenn diyor. Yani
ben 7 aydır hergün seninle iletişim kuran senin çocuğun her türlü ruh
halini seninle paylaşan, gelişimin destekleyen biriyim de mi ?Ben çocuğun
kafasını çarpıp korkuyla bana açıklama yapmaya çalışmasını yadsıdım ilk
başta ama sonra anladım. Aile çocuğu cam bir fanusa katmış ve çocuk
fanusun dışarlarına çarpınca korkmuş. Keşke yoğurt kovasına koysalarmış çocuğu.
Elbette ki bende çok üzüldüm çocuğa ama çocuk
bu demi yüreyen bir çocuk düşebilir, çarpabilir. Ailenin takındığı
o saygısız ve güvensiz tavır beni üzdü.
Bugün baya başımı ağrıttı bu olay. Bir çok
dizilişte kısa, anlamda ağır laf işittim. Annem ben o kadar para verip özel
okula göndersem böyle bir şey olsa benim de canım sıkılır dedi. Yahu
anlıyorum şu kahrolasıca para için türlü çileler çekiyorsunuz tamam Ama
azıcık paranız olunca her şey mübah gibi niye davranıyorsunuz? Bilmiyorum
keşke insanlar çocuk yapmadan önce bir dizi ebeveynlik ile
ilgili sınava tabi olsalar. Doğrusu o sınavlarda
torpille olur ve parasız kalan alt sınıfın nesli tükenir.
Gerçi alt sınıfın nesli tükenmez bir şekilde en aşağıları dolduracak biri
bulunur.
Bazen böyle su içmek gibi devamlı
okumayı sevdiğim distopik eserleri bir kenara bırakıp yahu zaten şu an
dünya bir distopya diyorum. Ama işte yeryüzüne dayanmak için bir şeyler ihtiyaç
duyuyor insan.
2 temmuz okul sezonu bitecek. Ben beş
parasız ve bahtiyar olacağım. Bakıp mavi göğe ve yeşil yerküreye işte
Nazım'ın şu dizelerini mırıldanacağım;
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Mesela çocuğunu cam fanusa
sıkıştıran bayan
Benim zamanımı ve ilgimi satın alabilirsiniz çocuğunuza
fakat onurumu ve haysiyetimi
yahut dürüstlük ve doğruluğumu
ne kırışmış paranızla alabilir
ne cam fanuslarınıza katabilirsiniz.
16 Mart 2021 Salı
geç bırakılmış bir haftanın anatomisi
9 Mart 2021 Salı
geç kalmış bir haftanın anatomisi
Şubat ayı çok verimli geçmişken
bu ay yine varoluşsal krizlerim nüksetti.Beni bu varoluşsal sancılar mahvetti.
Hatta öyle ki kitap bile okuyamadım. İçimdeki zehri kusmak için bile yazamadım.
İnsan ne olursa olsun kendini kandıramıyor bir yerde bir şekilde patlak veriyor
içinde tuttuğu şeyler. Pazar günü kalktım sevdiğim bir vlogger'ın bir Rus
pankek tarifini denedim. Birde reçel yapasım var. Hiç mutfakta bir şeyler
yapmayı seveceğim aklıma gelmezdi. Yemek tarifi defterime deneyip
tutturduklarımı yazıyorum. Bir yandan şiir dinletileri açıyorum hoşuma gidiyor
şiir yapar gibi kurabiye yapıyorum.
.
Jose saramago bi acaip sevgi
duyduğum yazarlardan. Ama sadece kırmızı kedi yayınevi basıyor ve sarı
cırtlak renkli kitapları kütüphaneme koyasım gelmiyor. E kitap üzerinden
okuyorum. Bir şiir kitabı var. Belki de neşe diye. Bir dize rastladım onda ne
çok sevdim
Zamanın kucağında tortop oluyorum: Günler geçip
gidiyor uyuklayarak
Bu dize yıllar yılı içimde dönüp
duran Ahmet Hamdi'nin şu dizelerinin yerini aldı. Ne içindeyim zamanın ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında; yekpare, geniş bir anın parçalanmaz
akışında.
1984 ile Cesur yeni dünyayı
çapraz okumaya başladım. Neil postman tv öldüren eğlence kitabında bu iki kitabı
güzel bir şekilde karşılaştırmıştı. O zamandır aklımda.
Bir çalışma grubuna üye oldum.
Kütüphaneler gidemediğim ve sevdiğim şeylere zaman ayırmakta zorlandığım şu
günlerde baya iyi geldi. Zoom üzerinden pomodoro tekniği ile çalışıyoruz.
Pomodoro sadece kendimi bir şeylere zorladığım zamanlar iyi oluyor. Onun
dışında sevdiğim bir şeyse zaten bir başlayınca bırakamıyorum.
En yakın arkadaşımın yazın
düğünü var. Şimdiden bir şeyler bakmaya ve kaliteli ve zamansız bir şeyler
aramaya başladım. Kuzenler, komşular, arkadaşlar farklı alanlardan eşin dostun
düğününde ne giyeceğim derdi yaşamak istemiyorum. Kalay kombinlenen moda olmayan
kült parçalar almaya karar verdim. Rengin bile modası olur mu?
oluyor işte. Rüzgar Mira Okan'ın bir kitabını okuduğumda bir aydınlanma
yaşamıştım. Bir başkasında yahut vitrinde güzel görüp alma eylemine son
vermiştim. Boyum pek uzun olmadığı için çok sevdiğim oversizeların içinde
kaybolup gidiyordum. Ama internette bir şey gördüm topuğun altına takılan
silikon bir şey. Ay aman çok heyecanlandım. Hemen alacağım. Umarım rahattı.
Lensler gözlükleri sevmeyen ben için 21.yüzyılın en iyi icadıydı. İkincisi bu
oldu. Tabi kitaplar ve yazı yüzyıllar evvel icat edildiği için onu bu
altın kızlar muhabbetine dahil etmiyorum.
Özdemir Asaf'ın
çokça felsefi bir kitabı olan kırılmadık bir şey kalmadı kitabını şaşkınlıkla
okuyorum. Nasıl oldu da rastgelemdim diye şaşırdım eh tabi çokta sevdim. Kendim
varoluşsal sancılar çektiğim yetmez gibi bu acıyla kıvranan bu acıyla konuşan
yazan herkesi zevkle izlerim
Yaşamak, benim gerçekten yitireceğim bir şeydir.. Ya da,
beni kesin yitirecek bir şeydir.
Yarın okulda nöbetiyim erken
yatmalı çok yol almalıyım. Müdire ile konuşup gelecek dönem devam etmeyeceğimi
söyleyip kafamda bir şeyi bitirmek istiyorum. çocukları elbette ki seviyorum
ama sadece kendime keşke daha önce bir iş tecrübesi yaşasaydım keşke
başkalarının gürültüsünün kendi iç sesimi bastırmasına izin vermeseydim diye
hayıflanıyorum. Annem sigortan var maddi imkanın var diyor. Aklıma Hüseyin
Rahmi'nin Ben Deli miyim? kitabında annesiyle tartışıp duran Şadan
geliyor .
Ve soruyorum kendime acaba ben
delimiyim?
Akıllı olmak ne büyük ahmaklık, ne yürek yakan
sıkıntı ya Rabbi'm.