17 Ocak 2024 Çarşamba

lale tarlaları yok artık ve ben operadan nefret ediyorum

 


Tonight I'll dream while in my bed 

While silly thoughts run through my bed

Kahrolasıca değişmeyen toplumsal tabular. 8-5 işim olmayınca bizimkilerin gözüne çok batıyorum. Yada yaşım (25) gelip geçtiği için olsa gerek evlilik meselesini gündeme getirip duruyorlar. Benim beynim bu eve ait değil. Daha iki ay önce nişandan döndük. Kendi isteğimle başlayan ama ısrar ve diretmeyle hızlıca ilerleyen bir süreçti. Sağlıklı bir düşünce değil ama artık şöyle düşünmüştüm "Sonunda evde kalacaksın ne zaman evleneceksin darısı başına lafları" cehennemin dibine gidecek. o sıralarda da içten içe bir şeylerin istediğim gibi olmadığını biliyordum ama içten içe ne var evlenir bir yıl evli kalır boşanırım sonra da kimse lanet çenesini açıp evlen demez. 

kahrolsun ya kahrolsun. sen nasıl başarılar başarırsan başar parmağına o yüzük girmedikçe başarısızsın. benim harika çocukluk arkadaşlarımda evlenip barklandıkları için hemen anne hanım geç kalmışlık korkusuna düştü. Lanet olsun ya. o kadar öfkeliyim ki. ama en çok kendime kızıyorum. o zamanlar diretip istediğim eğitim almadığım için. her gün bir bok parçası gibi ezilip kaldığım için. içimde çok şey kırık toparlamaya çalışıyorum ama. öylesine zor ki. ailende seni anlayan tek bir kişinin olması. bir tek küçük erkek kardeşim diyor bırakın ne yaparsa yapsın diye. 

bir gece rüya görmüştüm. herkes başıma üşüşmüş bir şey istiyordu. bende elime bir bıçak alıp tüm etlerimi parçalarımdan ayırıp hepsinin önüne bir parça atıyordum. hepsi bir sırtlanda başıma üşüşmüş gibi. hayır diyemiyorum. sınırım yok benim. sonra gittikçe kötüleşince bu durum bu rüyanının daha üstünü gördüm. benden bir şey isteyenler çoğalmış yetemiyorum artık. buraya gel bunu yap. kendimi yüksekçe bir yerde ateşe veriyorum. ateşin kokusu o kara duman genzimi yakıyor ama o kadar hafifliyorum üzerimde her parça bir yere dağılıyor. benden mutlusu yok.

bu yıl daha bir sınır koysam da aileme sınır koyamıyorum. arkadaşlarıma koyamıyorum. çekip gittim ülkenin bir ucuna bu kez yalnızlıktan kıvrandım. kendimle ne yapacağımı bilemedim. 

yalan söylemekten nefret ediyorum ama şöyle adam gibi çıkıp istemiyorum lan yapmayacağım gelmeyeceğim diyemedim için yalan sıkıyorum. o gün çalışıyorum. ani bir iş çıktı. bu yıl çok yalan söyledim. neyse bu yıla kadar kendime söyledim. biraz da başkalarına bulaşsın.

insanlığın devamı benim evlenmeme bağlı gibi. ben evlenmezsem uzaylılar mı istila edecek dünyayı. neden bu kadar baskılıyor. söyledikleri boktan laflar normalmiş gibi neden davranıyorlar. "iyi o zaman evde kal da günü gör." "o zaman git 40 yaşında birini bulda evlen."

ben mutluyum şu anda. mutluyum işte. neden kurcalıyorsun. hayat sadece senin bildiğin gibi yaşanmıyor işte.

bir gün evleneceksem de sevdiğim biri olsun istiyorum.

geçen biten ilişkimde de acele ettirdiler. sonra ayrılınca içten içe oh dedim oh görün gününüzü. biliyorum sağlıklı değil bu düşünce tarzı. ama ne yapabilirim benim içine doğduğum ev büyütüldüğüm koşullar sağlıklı mı. keşke hiç olmasa denen bir baba figürü, sürekli çabalayan eve ekmek getiren lanet kocası her bir haltı yese de sabretmek zorunda kalan bir anne. yıllarca annemin boşanmasını bir yere gidip yeni bir hayat kurmayı diledim. artık bunun imkansız olduğunu görünce kendim gittim ama yapamadım. böyle kendimi sarmaşık gibi hissediyorum kendi başına ayakta duramayan asalak hayvanlar gibi hayatta kalmak için anneme ihtiyacı olan. 

kendimi bu düşünceleri düzeltmeye çalıştım. ama bir yarayı kaşımak gibi daha kötü hale geldim. bilmiyorum psikiyatriste gitmem gerek belki. keşke bana bir hap verse. gepetto'nun pinokyo'sunun bir kalbi var mıydı duyguları. bende bir kuklayım ama kalbim var. o lanet olasıca duygularım yok olsa. alın nasıl isterseniz kullanın deyip teslim etsem hayatımı. savaşacak gücüm yok çünkü. savaşmaktan yoruldum belki bilmiyorum. 14 senedir savaş veriyorum. ortaokuldan mezun olduğumdan beri. 500 üzerinden 460 puan almıştım. öğretmenim demişti ki seni burada bir liseye göndermeyelim yazık olur. büyükşehirdeki sosyal bilimlere git ben her şeyi ayarlarım. hep bunu düşünüyorum bir evrende ben o liseye gittim mi. o okuldan mezun olup istediğim okula girebildim mi? sonra o iğrenç adam beni arabadan indirmiyor okula gidiyor kendi tercih yapıyor. bende ayaklarımı sürüye sürüye gidiyorum okula. mezun olana kadar o kadar çok tükeniyorum ki. sonra üniversiteye bile gitmek istemiyorum. okul öncesi öğretmeni ol, tam bir kıza uygun. tamam diyorum. Allah aşkına neredeydi şimdi aklım diyorum. neden çabalamadım. ama ben hep aynıyım. bak şimdi hayır diyebiliyor muyum. kendi hayatımı komuta edebiliyor muyum. mezun olup işe girince çocukları öğretmeyi çok seviyorum. işverenim veliler hepsi beni çok seviyor. ama ben nefret ediyorum işimden. ben kapitalizmin istediği bir robotum. her denileni yapan. en iyisini yapmak için kendini tüketen. iki yıl çalışıp istifa ediyorum. sonra orada burada işler. aile işleri, eş dost ahbap ricaları. vay efendim okulumuzda atölye yap, turnuva var jüri ol. olalım ama ne karşılığı hatır gönül. en nefret ettiğim atasözü hatır için çiğ tavuk yenir. bu sözü duyunca içimden o tavukların kafalarını kopardığımı karşımdakinin ağzına tıktığımı düşünüyorum. ama tam tersi davranıyorum. küçüklükten beri böyleydi. ben ikinci sınıftım. annem ablama çayı getir demişti. getirmedi ablam. annem kızar diye koştum getireyim dedim. çaydanlığın bir tarafı bir ayağıma diğer tarafı koluma döküldü. üzerimde ördekli tulumum vardı. ne garip o tulumu çok sevmeme rağmen ne zaman giysem midem bulandı. bir daha aynı sevgiyle giyemedim. ayağımı kolumu alçıya aldılar iki ay boyunca okula gidemedim. kemiğimin görünüşünü gözlerimi her kapattığımda hatırladım. neyse ki akıllı kadın annem çok araştırmış arka bahçeye pancar yaprağı ekti. gizli gizli sardı koluma doktor bile şaşırdı. nasıl böyle iz kalmadan iyileşti diye. benimle aynı yaşlarda yanan arkadaşımı gördüm. kolu buruş buruş olmuş estetik ameliyat olmalısın demiş doktor. bana da demişlerdi ilk yanınca. kolu büzülür kalır diye. kalmadı işte. dedem 79 yaşında annesinin öldüğünü anlatırken ağlamıştı. annen yoksa kimsen yok demişti. babası uzaklara çalışmaya gidermiş. annesi besler, doyurur; okutur, öğretirmiş. ne zaman annesi ölmüş kimsesi kalmamış dedemin. bir üvey ana gelmiş, sorumsuz bir baba. ne tarlalar ne dükkanlar yok olup gitmiş. kendi sıfırdan yapmış. ne garip. bu öykü mü beni daha çok bağlıyor anneme. gerçi çocukluğumu düşünce çok az insan hatırlıyorum. baba yok hiç. onun bizi götürdüğü yerlerde bile o yok. araba gidiyor ama sürücü koltuğu boş. havuzdayız ama kimse yok başka. küçüklüğümden beri garip bir yalnızlık duygusunu hissediyorum. yastığıma sarıldığımı dünyada kimsemin olmadığını düşünüp ağladığımı. ilk kez jules verne'yi okuduğumda bir arkadaşım varmış gibi hissetmiştim. aya baktığımı orada bir yerlerde Jules'in olduğunu beni gördüğünü düşündüğümü hatırlıyorum. arka bahçede kilden kardan adamlar yaptığımı onlarla konuştuğumu, geceleri özellikle durmadan ağladığımı. çocuk olmak zor. etrafında olan olayları anlamlandıramıyorsun bilinçli ama istemsizce hepsine maruz kalıp bununla savaşmaya çalışıyorsun. böyle bir çocukluk geçirdiğim çocukları çok iyi anlamıştım. ama kalbim kaldırmamıştı. ebeveynlerin çocukları bir meta gibi gördüğünü, ruhlarını harap edip yaraladıklarını. bir sınıfta o kadar çocukla ilgilenirken benim de onların kalbine yaralar açabileceğimi.

bilmiyorum. kafam binlerce düşünceyle dolu. bilgisayarı kapatıp ağlayacağım. neden herkes gibi olmadığımı evlenmenin, sadece işini yapıp fazla düşünmemenin benim için bu kadar zor olduğunu düşüneceğim. 

-o zamanlar annem bana neden evde kaldın, evlen artık deyip durmazdı. hangi öyküyü anlatayım derdi. meydana kitap sergisi kurulmuş gidelim mi derdi. laleler açmış görmeye gidelim derdi. mavi elbiseni giyme başka elbisen yok mu derdi. sana şiir öğreteyim mi derdi. ablamlar çizgi film diye sızlanırken benim bilmem nerden bulup dinleyip durduğum operayı açmama izin verirdi. sonra her şeyi alçalan yükselen sesimle uyduruk ezgilerimle söylemeye başlayınca yasaklandı tabi. o kadar hasret çektim ki ağzını açıp istediği gibi ses çıkaran o kadına. belki de daha o zamanlar içime attığım onca şey varken o tombul kadının o kadar yüksek perdeden öyle çeşitli nağmelerle cümleler kurması etkilemişti beni. bilmiyorum. tek bildiğim artık operadan nefret ettiğim.

14 yorum:

  1. İyi ki yazmışsın, umarım biraz rahatlamışsındır. 25 yaş evlenmek için çok erken :( 30 bile erken. Sanırım ailen biraz da yerin yurdun belli olsun mantığıyla böyle düşünüyor ama bu istediğini söylediğin eğitimle, seveceğin bir meslekle de olur hatta daha bile iyi olur.. Bir kadın evlenmeden önce bence kendi ayakları üzerinde durmayı garantilemelidir, dünyanın binbir türlü hali var sevgili Buluttan Öte. Bence doğru yoldasın, evlenmenin acelesi yok, nasılsa olur eninde sonunda, ama hayallerin, planların en parıltılı zamanındasın, güçlü ol :) Diren diyesim geldi, umarım daha iyi hissedyorsundur yazdıktan sonra..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim sevgili ceren, benim için zor bir zamandı ve güzel mesajınız bana cesaret verdi. yazdıktan sonra daha iyi hissettim ve bazı aksiyonlar aldım.
      sevgiyle kal

      Sil
  2. Yorulana kadar,bitap düşene kadar,bitkin bir hale ulaşana kadar ara,ömür paylaşacağın kişiyi.
    Evlenmek sadece desinler diye yapılmamalı seni o kadar iyi anlıyorum ki bir takım sebeplerin baskısına maruz kalarak istemediğim bir şekil ve vakitte ne kadar istediğimi dahi bilemediğim bir insan ile evlendim.
    Sanıyor musun ki her evli mutlu,birilerinin ağzı kapansın diye böylesine büyük bir karar almak seni mutsuz edebilir,etsin istemem inan ki..
    Seni tanımıyorum ama duyguların düşüncelerin bana hiç yabancı değil.
    Onay verme yorumuma,sen oku yeter.
    Sakin kalmaya çalış ve şu yazdığıma lütfen inan,önünde (Allah izin verirse)kocaman bir hayat ve ömür var..asla geç kalmadın.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  3. Muhteşemsin! Başkaca da bir sözüm yoktur, zaten fazla söze de gerek yoktur.

    Nokta:)

    YanıtlaSil
  4. Canım Nil,
    Kocaman sarılmak istedim sana. Umudunu, gerçekleştirmek istediğin hayallerini asla yitirme.
    Kucak dolusu sevgiler gönderiyorum. 🤍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım Tuğçe çok teşekkürler güzel mesajın için. sarılmanın sıcaklığını hissettim ve inan bana çok iyi geldi.

      Sil
  5. İçinde bulunduğun koşullar eminim baskı yapıyor. Bu yüzden şimdi bir şeyler yazmam hakkım mı bilmiyorum. Çünkü en nefret ettiğim şey, hayatı boyunca bir kez bile benim hissettiğim gibi hissetmeyen birinin iyi niyetle bile olsa bana bir şeyler söylemesidir. Seni tam olarak anlayamam. Ama hani şu sondan bir önceki kısacık paragraf var ya, işte onu çok iyi anladım Nil. Bence sen yanlış toprakta büyümüş güzel bir bitkisin. Çiçek misin, ağaç mı... Hatta kaktüs mü, sarmaşık mı... Ne olduğunu bulmaya çalışıyorsun, çünkü etrafında anladığım kadarıyla sana benzeyen bir bitki görmekte zorlanıyorsun ve bu seni çıkmaza sokuyor. Ben de böyle hissediyorum. Hep böyle hissettim. Ama sen, en azından yazılarından gördüğüm kadarıyla, güzel bir bitkisin. Taaaa gökyüzüne kadar yükselmek isteyen birisisin. Lütfen, senden çok rica ediyorum, bunu engelleyen kişi veya şey kim veya ne olursa olsun buna izin verme. Ayrıca çok gençsin. 25 yaş nedir ki... Ben de 24 yaşındayım. Önümüzde bir hayat yok mu sence de? Hayatınla ne yapacağına sen karar vereceksin elbet ve haddim değil ama lütfen mutsuz olacağın bir karar alma. Evlenmek için de evlenme...
    Seni hiç yüz yüze görmedim. Oturup konuşmadım. Ama seni okumayı hep çok sevdim. O yüzden sana kocaman sarıldığımı hayal edelim. Kendine iyi bak. <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım ilkay ne güzel ne içten bir mesaj. benim için çok bunaltıcı bir süreçti ve bana çok iyi geldi. çok ama çok teşekkür ederim.

      Sil
  6. ya bak evden çık, tek başına olmuyorsa da bir iki arkadaşınla ev tut :) olmazsa başka şehirde iş bul :)

    YanıtlaSil
  7. CANIM BENIM NE HİSSETTİĞİNİ O KADAR İYİ ANLIYORUM Kİ BAK BEN 28 YASINDAYIM VE BEKARIM AYNI ŞEYLERİ BENDE YAŞIYORUM İSTESEM ELBETTE BİRİNİ BULABİLİİRM HER KADINDA BULUR FAKAT ÖNEMLİ OLAN BU DEĞİL Kİ ÖNEMLİ OLAN DENGİNE DENK GELMEK... NE DEMİŞLER EHLİNE DENK GELMEYEN HER ŞEY ZİYAN OLUR BELKİ DE BU SATIRLARI AĞLAYA AĞLAYA YAZDIN BAK KADERİMZ O KADAR BENZER Kİ. AİLELERİMİZİ SEÇEMİYORUZ EE ONLARDA NE KADAR KÖTÜ BİR EVLİLİKLERİ OLURSA OLSUN ZORLA DA OLSA EVLENSİN YUVASINI BULSUN DERDİNDELER ASLINDA ÖYLE GÖRDÜKLERİ İÇİN ANLAMIYORLAR YA DA ANLAMAK İSTEMİYORLAR ÖYLE Kİ BİR DÖNENCE Kİ BU GİRDİN Mİ ÇIKAMAZSIN ÇÖZÜMÜ İSE BENCE YOK ÇÜNKÜ TOPLUM YAPISI BÖYLE BAĞNAZLIK ÜZERİNE. ŞU ANKİ MESLEĞİN NE NASIL PARA KAZANIYORSUN BİLMİYORUM ELBETTE AMA DERİN BİR NEFES ALIP VER VE HAYATA YALNIZCA KENDİ PENCERENDEN BAKMAYA DEVAM ET

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim enerji dolu mesajınız için
      sevgiyle kalın

      Sil
  8. Merhaba sizi uzun zamandır okuyan, yazım dilinize hayran ama daha önce hiç yorum yazmamış bir okuyucunuzum. Bu yazıdaki iki ayrıntı bana seneler önce dinlediğim Doğan Cüceloğlu'nun bir söyleşini hatırlattı; kendisi, küçükken geçirdiği sıtma hastalığı sırasında sinirine denk gelecek şekilde yanlış vurulan bir iğne sonucu bir bacağını kullanamaz hale geliyor. Annenizin sizi pancar yapraklarıyla iyi ettiği gibi onun annesi de arayıp bulup bir takım bitkilerle bacağı ovarak ve sıcak lapayla sararak kendisini iyileştiriyor ve yeniden
    yürüyebilmesini sağlıyor. "Annen yoksa, kimsen yok." sözünü de aynı söyleşide kendisinden duymuştum.
    Bir de neden bilmiyorum yazınızı okuduktan sonra size Gürcü sinemasına ait bir filmi önermek istedim, My Happy Family. İsmi sizi yanıltmasın :), vaktiniz olursa bir göz atarsınız belki.
    H.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba ne kadar içten ve tatlı bir mesaj. doğan beyin bahsettiğiniz röpartajındaki annen yoksa kimsen yok cümlesini hatırlıyorum. dudağının titremesi gözlerindeki o keder hala aklımda. dedemde aynı ifadeyle aynı cümleleri söylediğinde bir garip olmuştum. tolstoy "Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır" diyor. ama bence bazı mutsuzluklarımız da ortak. hatta öyle ki bambaşka insanları aynı ifadeyle aynı acı yaşarken görüyoruz. aynı röpartajda geçen aşı olayını unutmuşum. siz deyince hatırladım. ne garip benzer bir durummuş gerçekten.

      Sil
    2. bahsettiğiniz filme bakacağım ayrıca teşekkürler.

      Sil