25 Şubat 2025 Salı

Bcp Şubat / Yalnız Gezerin Hayalleri

 


Bcp Şubat tabi ki sevgililer gününe denk geldiği aşk temasını da işleyecekti. Lakin ömrümün tüm şubatları gibi bu şubatta yalnız geçti. Bende yalnızlık konusunu önerdim. Sonra gruba girip yalnızlıkla ilgili ilk kitabı indirdim. Tam isabet etmişim. Rousseau ne yaşamış bilmiyorum ama acayip yalnızlaşmış. Kitapta sürekli birilerine gönderme vardı. Yani bazı yerlerde zoraki bir yalnızlık anıları gibi geldi. Ama yalnızlıktan zevk almayı öğrenmiş kendisi. 
Ben çocukken bile gizli yerim vardı. Gider orada tek başıma oynardım. Çocuklar ip atlarken bazen, evin arkasına gider kilden kardan adam ailesi yapardım. Hatırlıyorum beni gezmeye götürmeyin anneanneme bırakın dediğimi. Aşırı sosyal iş ortamı da yoruyor beni. 

İnsanlardan kaçıyor, yalnızlık arıyor, artık hayal gücümü kullanmıyor, daha az düşünüyor olsam da, bezgin ve hüzün verici bir duygusuzluktan beni uzak tutan canlı bir yaratılışta olduğum için hemen beni çevreleyen her şeyle ilgilenmeye başladım, güçlü ve doğal bir içgüdüyle en çok hoşuma giden konuları yeğledim.

gerçek mutluluğun kaynağının içimizde olduğunu, mutlu olmayı bilen birini mutsuz etmenin kimsenin harcı olmadığını öğrendim.

Teselliyi, umudu ve huzuru yalnızca kendi içimde bulduğum için, ömrümün geri kalan kısmında mademki yalnızım, ne kendimden başka bir şeyle meşgul olmalıyım ne de bunu istiyorum

Dünyaya yabancı bir gezegenden düşmüş gibiyim. Çevremde yalnızca yüreğime acı veren, onu paralayan şeyler görüyorum. Beni çevreleyen şeylere, onlarda beni kızdıran, içimi bulandıran bir şeyler bulmaksızın göz atamıyorum

Artık onlardan gelen iyilik de, kötülük de benim için bir ve ne yaparlarsa yapsınlar çağdaşlarım benim için bir anlam taşımayacaklar.

Tehdit benim için darbenin kendisinden daha korkunçtur. Tehditler bir kere gerçekleştiler mi, hayal gücüne ilişkin yanlarından sıyrılarak gerçek değerlerine indirgenir.

İnsanları, kendilerine rağmen sevebilirdim

İşte artık yeryüzünde yapayalnızım; ne kardeşim ne yakınını ne dostum ne arkadaşım ne de ahbabım var; tek başımayım.

23 Şubat 2025 Pazar

havası kaçmış balon



Düşümde düş gördüğümü gördüm. Ve ansızın düş değildi artık.

 Eskişehir helvası almış kardeşim. Çok şekerli geldi bana. Sert bir kahveyle yenilebilir pekala. Tatili bitti. Okula döndü artık. 

Bahar geliyor hepten. Çiçekler fışkırıyor dallarından. Aile dostu bir  teyzenin yanına gittik. -1 gördüm ilk defa. Ama görseniz çiçekler soğuk umurlarında bile değil.

Melisa Kesmez'in yeni kitabı çıkmış alıp okumak istiyorum hemen. 

Artık iyiden iyiye bıraktık Türk kahvesini. Osmanlı kahvesi var. Daha yumuşak kremamsı bir tadı var.

Bu hafta derslerim çok iyi geçti. Öncesinde notlar hazırladım. Olabildiğince basite indirgedim konuları. Şiir yazdım ama beğenmedim. Çok düz yazıyorum. Dizesiz uyaksız öyle seviyorum diye.

                                           

Yakın ilişkileri çokta yakından takip etmiyorum ama. Bir podcast programı. Genelde psikoloji üzerine konuşmalar oluyor. Bu bölümünde öykü vardı.  Öykü tam yaşadığım alengirli ilişkiye ışık tutmuş. Modernliğimiz yüzünden mi yoksa çağ mı karakterleri yozlaştırdı bilmiyorum.


                               

Sosyal medyada gezerken sonu ters köşe denilen bir film izledim. Keşke ters köşe olduğunu bilmeden izleseydim. Başından sonu belliydi. Film boyu heyecan hissetmedim o yüzden. Bu alıntı çok doğru. Zihin süpürgeleri var. Biz kaldıramayız diye arada sırada tozları uçuştura uçuştura ortalığı temizliyorlar.

                                         

Tülay Gök'ün youtube kanalından katıl aldım. Bir videosunda böyle bir anekdot vardı. Birileri de yazmış yoruma. Alıntılamak istedim. 

Bu hafta başladığım yarım kaldığım bir sürü kitap olmasına rağmen başka bir kitaba başladım. Kitap saçlarımdan tuttu. Beni peşine taktı. 2 günde bitirdim. Benim sevdiğim konu. Ya öyle olmasa şöyle olsa. Ya böyle olsalı alternatif yaşam temalı. Bilim kurgu değil salt yaşam. Çok da alıntı not aldım.

                                                    

-Şimdi mutlu olduğum günleri de elimden almak istiyorsun. -Şu an yitirdiğini sandığın kadar çok şeye sahip olmadığını söylemek istiyorum sadece.

Bu hafta geçen haftaki gibi güzel geçti. Kendimi işe verdim. İşten arta kalan zamanlarda canım ne istiyorsa onu yaptım. Arkadaşlarımla buluştum, güzel yemekler yedim; ağladım, güldüm. Bir sokaktan geçip, bi şey görünce zihnimde beliriyor hemen. Sonra geçiyor. Bizden olmazdı, olmadı diyorum. 

                                        

Haritalarda bir şelale gördük. Yorumlarda yazın kuruyor. Anca baharda akıyor yazıyordu. Y. yine de buralara gelmişken gidelim dedi. Ben o kadar yol gitmeye gerek yok dedim. Muhtemelen kuru dedim. Gittik ama. Ortada şelale yoktu. Aşınmış kocaman bir kayalık vardı. Kaç km yol gitmiştik. Geçen annemler dönerken bir anda karşımıza bu küçük şelalecik çıktı. Çok garip hayat çok. koş, uğraş ama yakalayama. Umursama, yoluna devam et ama karşına çıksın. Bilmiyorum o kadar garip hissettim ki.

Bu hafta Ramazan ayından önceki son hafta. İş yoğunluğu istediğim gibi. Hatta bir atölye çalışması düzenleyebilirim. Bana bağlı. Zihnen istemiyorum ama yine de materyallerimi hazırladım. İstediğim bir miktar alırsam neden olmasın? Bilmiyorum. Bir yerimde delik olmuş da gitgide hava kaybeden ama uçmaya devam eden bir balon gibiyim. Hareketimin sebebi rüzgar. Değilse için boş bomboş.

16 Şubat 2025 Pazar

Hafta Özeti

 


Zamanın birinde Anadolu'da geçimini faytonculuk yaparak sağlayan bir adam varmış. Bir gün faytonun yanında müşteri beklerken 200 kiloluk birisi yanına gelir ve uzak bir kasabaya gitmesi gerektiğini, kendisini götürüp götüremeyeceğini sorar. Faytoncu cevap verir: Seni götürürüm ancak faytona binerken atın önünden geçme. Çünkü at taşıdığı ağırlığı görürse faytonu çekemez:' Pek çok insan ruhunda ne kadar yük taşıdığını bir ömür görmez.
-Ruhun inşası

Berbat bir haftaydı. Gerçi düşünce o kadar da kötü değilmiş ama. Şu anki öfkemden öyle geliyor herhalde. Abim iş değiştirdi. Umarım işi madden manen onun için iyi olur. Pazartesi başlayacak yeni işine. Hem de bizim ailenin vebası -bir işte sabit kalamamayı- atlatır umarım. O bırakınca işi anneme destek olma işi bana ve babama kalacak. Ben zaten yoğun çalışmıyorum bu sıra. O yüzden zamanımı da dolduracak bir şey olduğu için rahatça giderim yanına. Annem  Akşam yemeği dışarda yer kendimizi yormayız vs. dedi. O da artık eskisi tutumlu takılmıyor artık. Yığsa da eriyecek farkında. Babam orada burada takılıyor. Neyse yaşadığım olaylarda yıllardır eksik yaptığı babalığı telafi etti. Tüm süreçte arkamda durdu bana destek oldu. O yüzden onun sorumsuzlukları batmıyor gözüme. Ama umarım yakın zamanda dükkana alıcı bulunur devredilir. Değilse benim yaza yaptığım planlar bozulur. Gerçi tam da bir planımı yok. Onun için endişelenmiyorum da. Yılı 4 çeyreğe böldüm. Şu anda birinci çeyrek planlarımı yapıyorum ki toplamda 4 alan. Biri hariç hedeflerim oldukça iyi gidiyor.

(ayıla bayıla okuduğum kitap)

Ayrılık zihnime şu yönden yaradı. Oldukça güzel bir şekilde kitap okumaya ve yazmaya başladım. Yazdığım alanım üzerindeki bir yazıyı orta çeyrekte bir dergiye gönderdim. Bakalım netice ne olur. Bu arada okuduğum kitap  rüyaları yorumlama hakkında bakışımı yeniden inşa etti. Tam bu esnada rüya yorumu yapan yapay zeka sitesi keşfettim. Site için tık Görülen rüyanın bilinç altında yatan temelini açıklıyor kendi çapında.

Onun dışında Beyran çorbası yaptım bu hafta. annemler beğendiler. Orijinali değil tabi ki ev tipi bir çorba. Ama silip süpürdüler mutlu oldum. Nedense yemek yapabilme yetimi kaybettiğimi düşünmüştüm.

14 şubat lanetim beni yalnız bırakmadı bu senede. Her 14 şubatı ayrılmış bir şekilde geçirdim. Çok komik bir durum gerçekten. Ne diyebilirim. Bu günler hep kapitalist rejimin oyunu. Kardeşim izindeyken günü birlik işlere gitti. Sevgilisine bir günlük maaşı tutarında çiçek buketi almış. Abimde benim gibi yalnız girdi. Neyse iş dünyamızda çiçekler açıyor bu daha iyi.

Ameliyat yüzünden sırt ağrılarım oldu. Kontrole de gitmedim daha. 

Kafamda evi bölümlere böldüm. Tamir dolabını boşaltıp düzenledim. Ayakkabıları makineye attım. Ayakkabılığı yıkadım. Hayatın kontrolünü kaçırdığımızı düşünce eşyalara sarıyoruz herhalde. 

Ayrıca yeni bir  site keşfettim. Harika bir organizasyon yazısı okudum. Yazı için tık.

Şevke geldim. Ekran görüntülerimi düzenledim. Gereksizleri sildim. Notlar kısmına hepsini taşıdım. Çok iyi hissettirdi.

Trt 2'de denizden Boğaziçi'nin fotoğraflarını çeken sanatçıyı izledim. Video için tık Çok güzel resimler ortaya çıkarmış gerçekten. 

Bu hafta eski müdürüm aradı. Kendisi aynı zamanda ortaokuldan öğretmenim. Kahvaltıya çağırdı. Ama o gün oruç tutmuştum. Gitmedim başka güne artık dedim. 8 kilo fazlam var. 3  gün oruç tuttum 3 kilo indim. Oruçken açlığı unutuyorum. Birde şu sıralar ayrılık travması sürekli atıştırasım geliyor. Hayatımda en yüksek kiloyu gördüm. Hazır Ramazan ayı da gelmeden kaza oruçlarımı da tutmuş oldum hem de yeme kontrolü sağladım. Çok ama çok iyi geldi. Bir de gelecek ay spora başlarsam tamamdır. 

(ben acı çekerken, bahar yola çıkmış geliyor)

Her gün en azından esneme hareketleri yapıyorum, ip atlıyorum. Bol bol su içiyorum. 

Kendine bakmak duygusal olarak da topluyor insanı. Arada bağıra bağıra arada sessiz sessiz ağlıyorum. Bu da sürecin parçası vücudumun verdiği normal bir tepki ne yapayım.

Babam kocaman kocaman elmalar almış. Onları yedim bu hafta. Bolca da yeşillik tükettim. Salata yaptım. Ekmeği unuttum neredeyse.

Hah birde kahve dünyasını antep fıstıklı çikolatasını görüp sevine sevine almış, bayıla bayıla yemiştim. Meğer gümrüğe bir sürü antep fıstığı takılmış. Gönderilen Avrupa ülkesi kabul etmemiş içeriği temiz çıkmayınca. Ülkemize gelince de patlamış antep fıstıklı çikolatalar. Kardeşimden daha iyi bi marketten almış başka markanın indirim(!) deki antepfıstıklı çikolatasını. Bir kere almış yiyelim bari dedik. Paketli hiç bir şey yememe kararım tazelendi tekrar. Teşekkürler gıda dedektifi.

Alınan kararlar:

Paketli tüketmemek

Daha çok su

Eksik dersleri tamamlamak

Anneme yardım etmek

Bir tarif yapmak

bir şiir yazmak

cilt bakımına başlamak

Gelecek hafta görüşürüz!

6 Şubat 2025 Perşembe

BCP Ocak/ Şifalı Otlar Kitabı/ İlhan Berk

 


Bcp ocak temaları panayır, festival, fuar, müzik, yemek vb. Ben yemek konusunu seçtim.

Uzun yıllar önce oda arkadaşlarım nasıl olduysa benim olmadığım bir akşam anlaşıp internetten bir sürü yemek kitabı almışlar. Kocaman kocaman ansiklopediler, küçük resimli kitaplar. Nasıl karar vermişlerdi, arkasında nasıl bir hikaye vardı bilmiyorum. Beni nasıl unuttular o zaten muamma. Neyse hiç yemek kitabı almadım. Annemin yeşil bir yemek tarifi kitabı vardı. Bir kaç kez okumuştum. Ama ben kitaptan tarif yapamıyorum. Hala ara ara yemek dergilerini karıştırırım. Çok güzel farklı salata tarifleri oluyor. Ama ben yemek konusunda tam bir guru değilim mantığın tam kavrayamadım. Bazen çok güzel oluyor. Herkes bayılıp tarif istiyor. Bazen yenmiyor çöpe gidiyor.

Kitapla Tanışma Hikayem: Evde hiç yemek kitabı yoktu. Kütüphaneye gitmek gelmedi içimden. Bende e kitap sitesine yemek yazdım. Aslında okumak istediğim başka bir kitap vardı ama indiremedim. Bakarken İlhan Berk'in bu kitabını görünce heyecanlandım. Şiirlerini çok severim. Böyle bir kitabı olduğunu bilmiyordum.

Kitabın Konusu: İlhan Berk şiirsel üslubunu yer yer kullandığı bu kitabında Lokman Hekim çoğunlukta olmak üzere, çeşitli sağlıkçıların bitkiler hakkında verdiği bilgileri anlatıyor. Bazı yerlerde ilgili bitki ile şiirlere  ve öykülere yer  verilmiş.

Yorumum: Genel olarak kolay okunan bir kitaptı. Yazım dili sadeydi. Bilgiler ilginçti. Ama kaynak alıp ne kadar hayata geçirilir bu bilgiler emin değilim. 

Bonus: Ntv radyo'da yayınlanan "Acı,Tatlı, Mayhoş" çok sevdiğim bir yemek kanalı. Düzenli olarak dinliyorum. Tarihi, kültürel anlamda yemeği, farklı tarifleri; yöresel tatları oldukça hoş bir dille anlatıyor. İlgisi olanlar bir göz atabilir.

Elma giren eve ayrılık girmez!

Ölüm, beni bahçemde lahana ekerken bulursa, öldüğüme değil de, işimi bitiremediğime yanarım.’ Montaigne

Ten için Teninin daima gül gibi kokmasını isteyen kimse, kuru kırmızı gül yaprağını alıp havanda un gibi döver ve bunu bir kutuya koyarak her banyodan sonra vücudu henüz terli iken sürerse, teni daima gül gibi olur. Her yıkanmadan sonra tekrarlamak lazımdır.

Sarmısak, soğan yiyen kimse ağzındaki kokuyu gidermek isterse, kuru kişniş (karakimyon güzel kokulu bir tohumdur) çiğnerse, koku derhal zail olur.




bu kafeste yaşarsan severim

 


masal kuşunun yaralanmış kanatları
Ingeborg Bachmann

Bir ilişkinin insanı bir yandan yaşatırken bir yandan öldürmesi mümkün mü? Evet mümkün. Kendine kötü geldiğini bildiği halde uyuşturucudan yahut bağımlılıklarından kurtulamayan insanlar tatlı-ekşi bi haz alıyorlar herhalde. Y. tanıdım ayaklarım yerden kesildi. İlk annem bile "Sonunda seni istediğim gibi seven birisi" diye sevindi. ama ilerleyen zamanlarda onun sevme biçimi bana kötü gelmeye başladı. Ailem fark etmeye başladı. Kıskançlığı durmadan arttı. Huzur bulmak için girdiğim ilişki de sürekli tedirgindim. Sürekli olmayan sorunları üretiyor, çözmemi istiyor; bir yandan çok sevmeye devam ederken, bir yandan acımasızca davranıyordu. Kafam karışmıştı. Yine de sonu beni üzecekse bile bazen ufak bazen devasa sevginin peşinden gittim. Çok yara aldım, çok ağladım. Çok korktum. Artık dün de bugün de önemini yitirdi. Yarın için de bir umudum kalmadı. Ailem, canım ailem; canım babam, abim, ablam kardeşim hepsi destek oldu. Çok yakın bir tanıdığımızın oğluydu. Evlenmek niyeti ile görüşmeye başlamıştık. Başta birbirini destekleyen ilişki sadece onun istek ve ihtiyaçlarına göre şekillendi. Ata-erkil değil onun ki tanrısal-kil'di. Sürekli narsist tanısı konuluyor insana. Ama benim hayatımda gördüğüm en bencil(bunu oldukça gizlice yapan) insandı. Çok canımı yaktı. Yumaşak karnımı görmüş olmalı bende bir türlü bırakmadım, ayrılamadım. Lanet olası sevgim hemen tükenmiyor. Zor seviyorum, sevince de bırakmak mı zor oluyor ne bileyim. Ama içimde her şey tükendi. biraz yas, çokça sessizlik; bolca kitap, bir miktar işkoliklik beni kendime getirecek. Annem psikolojik destek al dedi. Çok doğru ama şu an sessizliğe ihtiyacım var. Belki hunharca yazmaya. Arkadaşlarımla görüştüm dün. Çok sevdiğim insanlar bana çok iyi gelir. Dün iki saat görüştüm. Eve gelince bi şey yapamadım sadece uzandım uyudum, uyandım. nasıl hissediyorsun dediklerinde tüm duygularım bir yün ipliği biri gelmiş mikserle karıştırmış kafamda kocaman bir yumak. göz yaşlarım onların üzerine dökülmüş o da bir katran gibi yaşları içine çekmiş. ağırlaşmış, ağırlaşmış.


 

27 Ağustos 2024 Salı

ilk rüyam


(yapay zeka ile oluşturuldu)


Küçük, küçücük bir kızken Unutacak mısın yüreğim Bir kurdele bir pabuç yüzünden Unutacak mısın yüreğim Kırmızı Karanfil

Annemin eski çay kutularında biriktirdiği düğmeleri vardı. renk renk düğmeler. ne zaman evde yapacak bi şey bulamayıp sıkılsam dökerdim onları. ne garip şimdilerde ne zaman sıkılsam oturup bi şeyler yazacak olsam çocukluğuma gidiyor aklım. ufak tefek önemsiz şeyler üzerinden geçen zamanla bir nostalji tozunun altında kalıyor. altın tozu sanki o. baktıkça daha da hoş geliyor gözüne.

ne garip çoçukluğumuzda yaşadığımız onca anı arasında neden bazılarını seçip hiç unutmayız. böyle çok normal gözüken zamanları bize hatırlatan o anı özel kılan ne ki. hatırlayabildiğim en eski anıyı düşündüğümde ilk gördüğün-hatırlayabildiğim demek daha doğru- rüya var. Anneme gidiyorum. doktor bir tilki gördüm. ağaçlar vardı diyorum. o da o gördüğün şey rüya. uyuyunca görürsün diyor. rüya ne demek öğreniyorum.

annemler televizyonda bir film izliyor. bana sen git yat bu korkunç diyorlar gidermiş gibi yapıyorum. kapıdan gizlice bakıyorum. beyaz saçlı korkunç bir kadın çığlık atıyor. korkuyorum.

annem namaz kılıyor. dışardan bir köpek geçiyor. minik mıknatıslar var. birini ağzıma atıyorum. dişlerim arasında çeviriyorum. acaba ses de yutulur mu diyorum. bu ses benim içime girer mi sesin bir tadı var mı. annem bu sesi duyuyor mu. annem selam verip gelip ağzımdan çıkartıyor.

ablam abim okula başlıyor bende başlıyorum annem odamıza çalışma masası yaptırıyor. uzun duvara monte bir masa. artık hayatım düzeldi diye düşünüyorum.

aynı odanın duvarında bir raf var. üzerinde bir radyo. adile naşit tatlı sesi ile öykü anlatıyor. onu dinliyorum.

annem evde yok. evde kim var bilmiyorum. elbiseler yatağın üstünde katlanmayı bekliyor. uyanıyorum etrafımda elbiseler. onlara sarılıyorum. kendilerini yalnız hissederler diye üzülüyorum.

hatırladığım en eski anı ne diye konuşuyor büyükler. evin damındayız. bende kafamı sarkıtıp uçuşan çiçekli eteğime bakıyorum. benim anım bu olabilir mi. düşünüyorum düşünüyorum daha eskisini bulamıyorum.

blade runner diye bir film vardı. anıların gerçek olmadığı. onları gerçek sandığın insan mı robot musun bilemediğin. bir anıyı hatırladığımız da  onu yaşadığımız zamanı değil onu en  son hatırladığımız anı anımsarmışız. ne garip. bir olayı bir grup insan farklı anımsayabiliyor. anılar güzel. ama artık hükmü geçmiş eski paralar gibi. anlar daha kıymetli bunu hatırlatmam gerek kendime.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

Bcp Temmuz/ Mutsuz Olmak Wilhelm Schmid




Bcp Temmuz konusundan en çok ilgimi çeken psikolojiydi. Psikoloji kitapları okumak her ne kadar zevkli olsa da bir zaman sonra sürekli kendini deşerken, olayları derinlemesine analiz ederken buluyorsun kendini. Kendi kendine teşhis koyman yetmezmiş gibi Yarım doktorun candan etmesi gibi sürekli psikoloji kitabı okuyan ve sonra da psikolog gibi teşhis yapıştıran insanlarla doldu etraf. Matbaa icat edilince sevinen kesimin aklına cehaletin de kitaplar aracılığıyla yayılacağı gelir miydi bilmem. Bu yersiz çıkışımın ardından kitaba gelmek istiyorum

Bu ay okuduğum kitap  Wilhelm Schmid'den Mutsuz Olmak kitabı. Wilhem beyin iletişim yayınlarından bir hayli kitabı çıkmış. Kendince bir kitlesi var. Kendiyle dost olmak kitabını zor bir zamanımda okumuştum ve bana iyi gelmişti. Bu kitabı da bir heves okumaya başladım. Ama okurken sürekli bir tanıdıklık hissi verdi satırlar. Günümüzde mutluluğun satıldığı, kedere izin verilmediği oysa ki insan tabiatının kedere de muhtaç olduğu tarzında söylemler vardı. Sonra Arthur Schopenhauer'ın Mutlu Olma Sanatı'nı hatırladım ki kesinlikle iki kitap birbirine çok ama çok benziyor. O kitapta da mutluluk için kedere ihtiyaç duyulduğu, devamlı mutlu olmanın aslında mutsuzluk olduğu tarzında bir söylem vardı. Kitap bana yeni bir şey katmadı. Önceki okuduklarımı anımsattı biraz da özgün bir şeyler bulamadım diye canım sıkıldı.

 Mutsuzluk ve mutluluk üzerinde bende en çok kafa açan şey yeni keşfettiğim ve çok sevdiğim Tülay Kök oldu. Tülay hanım youtube'da psikoloji üzerine videolar paylaşıyor ve çok hayatın içinden zihin açan fikirleri var. Kendim için sınırlar eğitimi videoları oldukça eğitici oldu. Mutlulukla ilgili de herkesin bir acı eşiği olduğu gibi mutluluk eşiği de olduğunu söylüyor. Nasıl ki belli bir mertebeden sonra ki acı bizim için katlanılamaz ise neşe de aynı şekilde. Bir anda her şey yolunda giderken bir can sıkıntısı çıkartan insanların sebebi bu.. O mutluluk hali ona yabancı geliyor ve kaldıramıyor. Benim hayatım için çok doğru ne zaman işler yoluna koyulsa B. mutlaka herkesi etkileyen ve can sıkan bir şeyler buluyor. Sıçanların dönme oyuncakları gibi kendi içinde bir döngüde. İnsan neyi duymak istiyorsa onu dinliyor. Bende Tülay Hanım'ın dediklerine ihtiyaç duymuşum kafama yatmış dinliyorum. Bir bakın derim. Havalar çok sıcak. Klimanın başında da beynim pörsüdü. Az agresif bir yazı bakmayın kusuruma.

İnsanlık tarihinin kitabında mutluluk bölümü pek ince, geri kalan bölüm pek kapsamlıdır. Bu orantıyı değiştirme is­teği kesinlikle desteklenmeye değer, onu tersine döndürme­yi istemek ise gerçekçi değildir.

Mutsuz kişi, modern vebaya yakalanmış demektir, cüzamlı gibi davranı­lır ona, insanlar ondan uzak durmayı tercih ederler.

Ne kadar çok insan, sırf m utlu olmala­rı gerektiğine inandıkları için mutsuz oluyordur acaba?

2 Ağustos 2024 Cuma

Yalan Dünya Mağarası



 Mersin yolculuğumuza sabah kahvaltısı olarak Alanya'nın meşhur atom içeceği ile başladık. En yakın atom Mahmutlar'daydı. Allah'tan yol üstüydü. Biraz  milkshake'i andıran yoğun bir kıvamı var atom'un. Sıcak yaz günlerinde hem doyurucu hem de ferahlatıcı bir seçenek. Fiyatlar boyutuna ve bayinin konumuna göre değişiyor.  Aynı içecek Konyaaltı sahilde iki katı fiyatına iken Manavgat ve Mahmutlarda  daha uygundu. İlk defa deneyeceklere klasik Atom'u öneririm.



Yolculuğumuzda gitmek istediğimiz belli başlı yerler  vardı. Ama ana hedefimiz yolda olmak ve kahverengi yol panolarını takip etmekti. Y. arabayı sürerken bende sürekli Google haritalardan yakınlarda ziyaret edilecek turistik bir yer var mı diye bakıyordum. Gazipaşa yolu üzerinde Yalan Dünya Mağarası olduğunu gördük. Anayoldan 4-5 dakika uzaklıkta. Mağara özel bir işletmenin elinde ve mağaraya aldığınız biletlerle giriyorsunuz. Giriş fiyatı 2024 Temmuz için yetişkin kişi başı 100 lira. Mağara'nın adı bana komik geldi. Öyküsü bir o kadar dokunaklıymış oysa ki. 2 aşık her zaman burada buluşurlarmış. Aşkları öyle gerçek ve etkileyiciymiş ki. Bir gün yine buluştukları bir zaman deprem olmuş ve ikisi de can vermiş. Yerli halk "Gördünüz bu denli içten olan aşk bile yok oldu. Aşk'ta yalan dünya.2da yalan demişler. Bu ismi verenin çok arabeskvari bir düşünme tarzı varmış. Ben olsam Aşkın Son'u mağarası koyardım. Sonrada bir kil tablete bir hitabe yazardım. "Aşk bitti sanılan yerde başlar. Aşk kaybolduğu yerde çiçek açar." Sonra da bir efsane salardım ortaya "Aşkın sonu mağarasına giden aşık olduğu kişiyi son kez görmeden ölmezmiş." Oh daha güzeli mi var. Eğer hikaye uydurmaysa. Mağara keşfedilince öykü ve isme ihtiyaç oluyorsa sayın yetkililer lütfen bana ulaşın. Seve seve uydururum ben efsane.
Mağaraya sabah üstü gittik. Kimsecikler yoktu etrafta. Görevli içeride yarasalar olduğunu söyledi. Mağara bomboş olduğu ve bizimde zihnimizde binbir tane gerilim-korku filmi sahnesi olduğu için oldukça stresli bir geziydi. Sebebini bilmediğim bir nedenden ötürü yarasalar acayip hareketliydi. Etraf ışıklandırmalar genel mağaralardaki renklerin aksine  pembe mavi gibi renklerle yapılmıştı. Mağara oldukça yüksek, içerisi biraz serindi. Mağara duvarlarında adını bilmediğim ilginç oyuklar vardı. Bence yolculuğun devamında gördüğüm müze kart ile girilen diğer mağaralar daha etkileyiciydi. Ama zamanınız varsa bir seçenek olabilir. Mağaradan çıkınca oturabileceğiniz uygun fiyatlı bir kafe var.      

21 Temmuz 2024 Pazar

Bcp Haziran Kan Sahibi & Tahta Kurdu


Lakin dünyanın öyle hâlleri vardır ki bazı şeyler hurafe ile hakikat arasında gidip gelmektedir.

“Şerefine leke sürülen adam kanun’a göre ölü sayılır…”

 Merhaba bu yıl hedefim aksatmadan Bcp'ye katılmaktı. Aslında temaları takip o temada kitaplar okusam da yorum yazılarımı yazamadım. Güzel bir tatil yaptım. Şimdi yazma tempoma geri dönebilirim umarım. Yoğun bir tempo içindeyken kitap okuyamamanın eksikliği çekiyorum illaki bu yüzden de en azından dinleyeyim diye storytel üyeliği satın aldım. Acaba aynı hissi verir mi derken, gerçek anlmada çok ama çok sevdim. Bu temada okuduğum iki kitap oldu Kan Sahibi ve Tahta Kurdu. İkisi de çok bir beklentim ve hakkında bilgi sahibi olmadan okuduğum kitaplardı ama beni ciddi anlamda etkiledi. Kan Sahibi küçük bir köyde meydana gelen sürekli ölümlerin çözüme kavuşturulma(ma) hikayesini anlatıyor. Hikaye boyunca süslü cümleler yok. Birinin ağzından dinliyorsunuz sanki. Öylece akıp gidiyor sonlarda ortaya çıkan gerçek ile bir durup vay be bu kitap güzel bir mesaj veriyor diyorsunuz. En sonu zaten insanı tatmin eden bir şekilde bitiyor. Kısa bir kitap Kan Sahibi. Çerezlik denen türden.



oldukları kişiden nefret eden bütün erkeklerin yaptığı şeyi yapmak geldi: Kendilerinden aşağı olanları kullanmak.

İnsan yalnız ve fakir olunca aynı dersi iki defa alma lüksü yoktur.

Aile böyle bir şeydir. Bir avuç yaşayan ve bir avuç ölü ile kapana kısılma karşılığında sana yemek ve başını sokacak bir ev verdikleri yer

Burada sana bir şey vermeleri için senin zaten o şeye sahip olman lazım, o zaman işini kolaylaştırırlar. Eğer hiçbir şeyin yoksa sana verecekleri tek şey bu olur, hiçbir şey.


İkinci kitap tahta kurdu. Yine dinlediğim bir kitap. Öyle çok sevdim ki kitaplığıma eklemek istiyorum. İlk başta kitap iki ağızdan anlatıldığı için olayları anlamakta ve kafanızda oturtmakta zorlanabilirsiniz. İlk kısımlar ite kaka geçse de bir zaman sonra kendimi büyülü gotik bir dünyanın içine buldum. Bir ve anneannesi ortada kaybolan bir çocuk var. Torun olan genç kız baş şüpheli. Çocuğun dadısı çünkü. Anneanne cadı gibi bir şey. Sorgulama esnasında verdikleri ifadeleri içeriyor ilk kısımlar. Garip bir kitaptı. Toplumsal anlamda öyle dokunaklı bir kitap ki. Öteki olmak, toplumun önemsemediği bir kesim olmak. Sesi duyulmamak, varlığının bir önem taşımaması. Bilmiyorum içimde çok değişik yerlere dokundu kitap. Kitaplığıma eklemek istiyorum. Alıp elime kitabı sayfalarını çevirip o gotik, karanlık bir o kadar da sahici dünya da var olmak istiyorum.

9 Temmuz 2024 Salı

25 yaş dökümü 26 için planlar


Tepeden tırnağa bir usanmışlık Anı ne bellek ne Bu şehirden bu parktan uzakta Neresi olsa olurKırmızı Karanfil/Gülten Akın

 Hep böyleydim ben. Kalemliğimde bir kaleme takar bitene kadar kullanırdım. Boya kutumdan sadece bazı renkleri kullanırdım. Bu yüzden boya kutusunda minik ve devasa kalemler yan yana dururdu. Boya kutusu nizamlı ne çok insan var. Görünce şaşardım. Her rengi nasıl da güzel ahenkle kullanıyor. Nedendir benim bu yeşile maviye düşkünlüğüm. Yok mu şöyle turuncu, mor kullanacak bir babayiğit.

Ne kadar çok insan tanıyorsa beni o kadar çok ben var. Annemin aklındaki ben başka biri, arkadaşımın aklındaki ben farklı biri. Benim kendimi gördüğüm ben bambaşka biri. Merak ediyorum gerçekte olduğum kişiye en yakın öngörüye sahip olan kim. 

Kitap okumuyorum bugünlerde bolca podcast dinliyorum. Kendim kurmalı bozmalı bir oyuncağım işte. kurup bozup duruyorum.

25 yaşım çok neşeli başladı. Güzel deneyimler yaşadım. Türkiye'nin ilk kez doğusuna yolculuk yaptım. Çok ilginç bir deneyimdi benim için. Dedemi kaybettim. Hala mezarına varana kadar kabullenmekte zorlandığım bi şey. Üzücü bir takım ailevi meseleler oldu. Y. ile tanıştım onu çok sevdim. Trenin makas atıp yolunu değiştirdiği gibi yaşamımda makas attığım ve direksiyonu kırdığım bir yıldı.

Bazen yılbaşında bazen de yaşımı alınca liste yapınca karışıyor her şey. yeni yıl hedeflerimi gözden geçirip bir 26 bitmeden yapılacak 26 şey listesi yapmam gerek.

Yeni yıl listesinde 13 tane madde sıralamışım bunun üstüne ekleyeyim.

14- Aşık olmak istiyorum

15- Yeni bir dünya mutfağı denemek

16- Hiç gitmediğim bir şehre gitmek

17- Öykü yarışmasına katılmak

18-  Alanımda eğlenceli ve bilgilendirici bir dergi yazısı kaleme almak

19- Mesleğimde ilerlemek

20- Visual diary veya sessiz vlog tarzı bir kanal açmak

21- Annemin hayalini gerçekleştirmesi için destek olmak

22-  5 Yeni bitki türü öğrenmek

23- Daha az kafamın içinde yaşayıp daha çok dışarda yaşamak

24- Bir yetimi mutlu etmek

25- Ağaç dikmek

26- Kamp yapmak

25 yaşımda okuduğum 78 kitap okumuşum. Bu yıl hedefim daha çok Türk yazar okumaktı. Öyle de yaptım. Şiir öykü bazında yeni kitaplar okudum. Adnan yücel'in şiirlerini çok sevdim. Jean Louis Fournier ve Agoto Kristof'u çok ama çok sevdim. Diğer eserlerini de okumak istiyorum. Bu yıl bu iki yazarın dışında 78 kitap arasında okuduğum ve etkilendiğim sadece 8 kitap olduğunu görünce biraz üzüldüm açıkçası. Kitap şeçimlerimde daha titiz olmaya karar verdim.

1- Tahta Kurdu- Layla MARTİNEZ

2- Miras Vigdis Hjort

3- Bir gün kediler dünyadan yok olsa

4- Çukur ova üçlemesi- Adnan Yücel

5- Yeraltı Demiryolu

6- Boyalı Kuş

7- Dün- Agota Kristof

8- Son Beyaz saçım



28 Nisan 2024 Pazar

bu bahar bana beklediğim şeyi getirdi

 


Ne garip şu hayat. Bu yazıyı martın başında taslaklarda bırakmışım. Çok mutsuz olduğum bir zamandı. Kendimde çabalayacak çok enerji bulamıyordum. Kendimi weebtoon ve k-drama evrenine ışınlamış tamamıyla kendi gerçekliğimden çıkmıştım. Yabancı bir youtuber'ın hesabında neden insanların parasosyal ilişkiler kurduğuna dair bir video izlemiştim. Neden var olmayacak ilişkiler gerçekmiş gibi yaşıyoruz. Neden bir dizi karekterine 2 boyutlu çizimlere, hiç karşılaşamayacağımız idollere karşı karşı konulmaz bir çekim hissedip bağlanıyoruz. Özellikle yeni nesilde gerçekleşen bu ilişkinin bir çok sebebi olabilir. Ama ben kendimce yorumlayacak olursam incinmekten korkmak bunun en büyük etkisi. Etrafında sağlıklı ilişki içinde olan partnerlerin olmaması, mutsuz bir evliliği sürdürmeye çalışan insanların varlığı gibi bazı sebepler mutlu paylaşımcı ve neşe dolu bir birliktelik fikrini ortadan kaldırıyor haliyle. Sende seni incitmeyecek, sadece seni mutlu edecek kahramanı alıp kendi kafanda hayal dünyanda mutlu bir ilişki yaşıyorsun. Benim bu denli saplantılı olduğum bir karakter olmasa da bütünüyle dizilerin ve weebtonların beni gerçekten hayattan alıkoyduğunu o youtuber'ın videosunu izleyince fark ettim.

Prenses hikayelerini bir yerde sevmiyorum. Tüm yaşamının değişmesi için birini bekleme fikri oldum olası bana itici gelmiştir. Uyuyan güzel öpücüğü bekler, pamuk prenses prens için yedi arkadaşını terk eder. Bunlar mantık bazında bana sağlıksız ve aptalca gelse de bi zaman fark ettim ki içten içe yaşamıma girecek ve beni karşı konulmaz bir şekilde değiştirecek birini bekliyorum. Bunun farkına varmak aynı sokakta gördüğün ve ilk başta çıkaramadığın bir tanıdık gibiydi. İlk bakınca yabancı deyip kafanı döndürüyorsun. Sonra bakınca anımsıyorsun. Aynı insanın suratı hem bir o kadar tanıdık hem de bir o kadar yabancı nasıl olabilirse o kadar oluyor. İşte bu duygunun farkına varmak bende aynı bu hissi uyandırdı. Kendimi güçsüz ve aptal hissettim. Demek ki bende yaşamım için bir insanı bekliyorum. Demek ki bende beni kuleden içinde bulunduğum hapis hayatından kurtaracak bir prense muhtacım. Bu acizlik durumu karşısında hem afalladım hem de kendimi suçladım.
 Ama sonra şu gerçekliğin farkına vardım. Mesela bir kitap okuyup bir film izlediğimizde hemen kendimize dönüp ben niye böyleyim diyoruz. O karakter böylesine kararlar alırken, hareket ederken ben niye böyleyim. Ama şu bir gerçek ki hepimiz farklı yollardan yürüdük. çocukken birimizin bir günde aldığı sevgi ve ilgiyi bir diğerimiz ömrü boyunca görmedi. doğduğumuz evi, duyduğumuz sözler bu kadar farklıyken; başlangıçlarımız bu denli ayrıyken bitiş noktasına aynı zaman ve şekilde varmayı istemek mantıksız oluyor. Bu karmaşık duygularla boğuşurken bir tesadüf eseeri Be Melodramatic isimli k-dramayı izledim. Aynı evde kalan 4 arkadaşın öyküsü. Bu diziyi izleyince hayatımdaki en büyük kara deliğin aile evinde yaşamak olduğunu ayrımsadım ve kendi evime taşınma planları yapmaya başladım. İçinde bulunduğum sosyokültürel yapı için bu o kadar imkansız ve uzak ki. Yapabileceğim tek şey memuriyet sınavına hazırlanmaktı. Öyleyken bile tayinimin yakın bir şehre çıkması kaydıyla girebilirdim. Dışardan bakınca insanlar hadi çek kapıyı git diyebiliyor. Oysa insan içinde bulunduğu ilişkilerden bağımsız düşünülebilir mi? Ben sadece kariyer hedefimi gerçekleştirerek mutlu olamam. İş ve hayat dengemin olması gerekiyor. Ailemle sağlıklı bağlar kuramadığım bir evrende bu kimliğimle mutlu olamam. Belki başka evrenlerde başka şekilde büyüyen Nil daha bağımsızdır. İpleri eline almak ve koparmak konusunda daha cesurdur. Gerçi cesaret neye nasıl anlam yüklediğimize de bağlı değil mi. Her zaman gitmek mi güçlü ve cesur olmak. Her şeye rağmen kalmak çaba göstermek önemli değil mi. Neyse ben kendimi bildiğim için orta yolu bulduk ve ailemle bir şekilde anlaştık. Ders çalışmaya daha başlamamıştım ki( içten içe tam zamanlı bir işi istemiyordum. bu memuriyetin beni yeyip bitireceğini de bildiğim için erteliyordum.)Y. ile tanıştım. Tekrar tanışmak daha doğrusu. Çocukken evlerine gidip gelirmişiz. Pek anımsamıyorum. Babamın kuzeninin oğlu. Ramazanın ilk günü iftarda annesi beni görüp beğenmiş. Uzun ısrarlar sonucu aman görüşüp geçeyim dedim ve onunla tanıştım. Konuşması, ses tonu dünyaya bakışı dudağına öpücük konan uyuyan prenses gibi hissettim. Kendimi tuttum ama bırakmadım hemen. Biraz görüştük konuştuk. Ailesi ailemi tanıyınca nispeten daha kolay oldu görüşmelerimiz. Yaklaşık bir buçuk aydır görüşüyoruz. Bilmiyorum birini böyle seveceğim, bu sevginin beni olumlu anlamda destekleyeceğini düşünmezdim. Hep karşı taraftan ilgi ve sevgi görür ve benim kalbim mi bozuk neden bir şey hissetmiyorum derdim. Yahut gördüğüm ilgi ve sevgi beni rahatsız eder herhalde benim sevgi dilim sadece hizmet davranışları derdim. Ama birini sevdiğinde aynı fantastik filmlerdeki içine yüksek bir güç konuyor ve o ışık huzmesi, peri tozu her neyse seni daha güçlü daha neşeli daha mutlu bir insan yapıyor. Bahar geldi baharı oldum olası severim ama bu bahar bana Y.'yi getirdi. Mizahı, kültürü; hobileri öylesine çekiyor ki beni. Yüzüne bakıp içimden demek yaşamım boyunca beklediğim adam böyle bir şeymiş diyorum. Demek yaşamım boyunca beklediğim adamın sesi böyleymiş, gülüşü böyleymiş. Sevgi de bir rızık demişti birisi. Sevilmek de bir rızık. Aynı anda ikisine sahip olmak muazzammış. Herkes için dua ettim gerçek sevgiyi bulmaları, kalplerinin filizlenmeleri içlerinin sevgiyle neşeyle dolması için.
Bazı coğrafyalarda hala kulelerde kızlar var. O kızların bir çoğu o kuleden çıkmak pahasına bir prensin peşine takılıp gidiyor. Ve bu kez belki de daha karanlık daha kuytu zindanlarda kararıp yok olup gidiyor. Ama bazı şanslı kızlar iyi prenslere denk geliyor. Onu ailesinin yığdığı tuğlaların arasından çıkaran, ona daha çok alan tanıyan.
Benim gerçekliğim bu garip ama bu evrende bu benliğimde beni en çok mutlu edecek şey kendimi gerçekleştirdiğim ve ailemle sevdiklerimle iyi ilişkiler kurduğum bir dünya. Bu dünyanın en mümkün halinin kapıları açıldı. Beni sevecek ve destekleyecek bir adamla tanıştım.
Bu kadar uzun izah etmemim sebebi toplumumuzda var olan kutuplar. Neden beyaz bu kadar beyaz siyah bu kadar siyah. Neden sağ bu kadar sağ sol bu kadar sol? Gerçekliği inkar etmek, kafanda idealize ettiğin şeyleri görmek istemek günümüz aydınlarının sorunu bence. Aydınlarımızın bile hitap ettiği kitle var ve toptan bizi sonuca götüren biri çıkmıyor. Hepsi kendi bilmişliklerinin için debelenip duruyor. Tamam senin dediğin en doğru ama bu sorunu çözdü mü? Bu toplum bu çözüm önergesi için müsait mi?  İslamda alkolün yasaklanması farklı zamanlarda inen 8 ayetle olmuş. İnsanlar alkolü o kadar tüketirken bir anda bırakmaları zor olduğu için ilk başta alkollü namaz kılma yasaklanmış. Sonra o  sonra bu derken en sonunda tamamen yasaklanmış. Yahut kölelik sistemi bir anda ortadan kaldırılamamış ama köle azad etmek çok büyük sevap sayılmış. Yapılan hatalar neticesinde Allah'a sığınmak için köleleri özgürlüğüne kavuşturmuşlar. Bilmiyorum bunlar bence güzel numuneler. Günümüzde yapılan sorunları açıkca ifade ediyor. Çok sevdiğim bir aydının kitabını okudum geçenlerde. O kadar toplumdan uzak ve soyut yazılmış ki. Evet senin bu dediğin Ankara'nın memur çocukları için mümkün peki anadolunun belli sınırıları içinde yetişen çocukları için mümkün mü? Neyse benim derdim hiç bir parti, hiç bir baş değil. Ben memleketimin güzel Türkiyemin gelişmiş, kendi kaynaklarını kullanan; dış kaynaklardan bağımsız ve mutlu insanlarının olmasını istiyorum.
Eskiden yaz demek festival demek ki. Sadece konserler değil kast ettiğim Akdenizin her yayalasının şenliği olurdu. Karpuz Festivali, Keşkak Festivali, Ayran Festivalı... Aklınıza hayalinize gelemeyecek meyve yemeğin adı altında festival yapılır oyunlar, yarışmalar, çekilişler olurdu. Bilmiyorum renkler canlı, sesler neşeliydi. İnanıyorum yine çok güzel baharlar gelecek.