Sık sık ve belirli hiçbir nedeni olmadan, kim olduğun konusunda ipin ucunu kaçırırdın. Sanki bedeninin içindeki varlık bir sahtekara, daha doğrusu kimliksizliğe dönüşmüş gibi olur, benliğinin yavaş yavaş gövdenden dışarıya aktığını hissederken dünü mü yarını mı yaşadığımı, karşındaki dünyanın gerçek mi, yoksa bir başkasının kurduğu hayalin bir parçası mı · olduğunu kavrayamadan afallamış bir kimlik ayrışmasını içinde dolaşırdın
Farklı siyasi görüşlerden akrabalarla haber izlemek akrabalık bağlarının sağlamlığı ve tadın tuzun açısından kesinlikle yapılmaması gereken bir şey. Kimse fikrini değiştirmek istemiyor. Gençler orta yaşlıların körkütük bağlılıklarını anlamıyor. Orta yaşlılar inandıklarının sorgulanmasını anlamıyor. Ben haber izlemekten hiç hoşlanmıyorum.
Bu yıl neşe dolu bir yıl olsun istiyorum. Dünyadaki yerimi bulmak istiyorum. Her gün bana bahşettiğin gençlik bu muydu? diye haykırmak istemiyorum. Aynaya baktığımda kendimi değil de bir yabancıyı görmek istemiyorum.
Bu hafta karşı komşumuz temelli taşındı. Artık memleketine döndü. Onun evine kiracılar gelecek. Hem heyecanlı hem de stresli bir bekleyiş.
Button hep hevesle okumak istediğim bir yazardı. Yanılmamışım. Daha ilk saayfalarında kendimi buldum. Kaybettim.Bir şeylerin ayrımına vardım.
Paramı har vurup harman savuruyorum. Zaten ben har vurmasamda enflasyondu dövizdi anlamadığım gri soğuk kelimeler paramı savuruyor. Bari istediğimi yapayım diyorum. Bu konuda yol almak isterim.
Paul Aster İç dünyamdan notlar kitabını öyle severek öyle hayran hayran okuyorum ki sözcüklerle anlatamam. Her cümlenin altını çizmek istiyorum. Her cümleyi döne döne okuyorum. Öyle güzel ki.
Bu hafta sipariş ettiğim kaban geldi. İçinde kayboluyorum. Minicik kalıyorum. Terziye vermem gerek. Ama terziye gitmek. Ölçü vermek için o kadar zor ki. Zaten alışveriş merkeziydi çarşıydı gitmem için birinin saçlarımdan sürükleyip götürmesi gerek. Niye böyle oldum ki. İçimdeki evren dışındakinden daha mı büyük? Yoksa ben Button'un kitabındaki o adam mıyım? Hani şu okuduğu Dickens romanlarındaki Londra'yı görmek için yola çıkan ama yolda "İnsan, koltuğun da oturarak da seyahat edebiliyorsa eğer, hareket etmenin ne anlamı var? Londra'nın kokusu, havası, vatandaşları, yemekleri ve hatta çatal bıçakları yanı başında olduğuna göre, Esseintes Dükü zaten şu anda Londra'da sayılmaz mı? Orada bulacağı nedir, taze hayal kırıklıklarından başka?" Meyhanedeki masasından hâlâ kalkmamış olan Esseintes Dükü şöyle düşünür: "Aklımdan zorum olmalı benim.... Nasıl oldu da sadık hayal gücümün sağladığı imgeleri reddedip, herhangi bir nine gibi yurtdışına seyahat etmenin gerekli, ilginç ve yararlı olabileceğini düşündüm, anlamıyorum."
Böylece Esseintes Dükü hesabı öder, meyhaneden ayrılır ve valizlerini, bavullarını, atkılarını, şemsiyelerini ve bastonlarını da alarak ilk trenle villasına döner. Bir daha da asla evden dışarı adımını atmaz.
yazıyı okurken aklıma havaya 1 lira atıyorum 90 kuruş olarak geri dönüyor esprileri geldi ^^
YanıtlaSilbunu duymamıştım ironikmiş:)
SilAman diyim.Daha cok gencsiniz.Sokaga cikmamalar, insandan kacmalar, ice kapanmalar simdiden basladiysa "fake it if you dont make it " ama ite kaka da olsa cikin disari. Insansiz olmaz.Toplum icinde artik herkes, hemen herkes yani, caresizlikten saldirganlasti evet.Ama toplum diye bir sey var.Izole olarak cozulmeyecek sorunlar.
YanıtlaSilpeki teşekkür ederim bunu deneyeceğim
Silessenties düklüğü herhalde geçici bir ünvandır :)
YanıtlaSil