19 Mayıs 2020 Salı

Karşılıklık DH#1



KARŞILIKLILIK
 Kimsenin size içecek ısmarlamasına neden izin vermemelisiniz?

Yıllar önce, hippi kültürü altın çağlarını yaşarken –tren istasyonlarında, havaalanlarında pembe kıyafetleri içinde ortalıkta ağır aksak dolaşan Krişna tarikatının müritleriyle karşılaşırdık. Her geçene küçük bir çiçek uzatırlardı. Müritler fazla konuşmazdı; bir selamlama, bir gülümseme, hepsi buydu. Bir iş adamı ufacık bir çiçekte fazla kazanç görmese bile çiçeği yine de alırdı, sonuçta insan kaba davranmak istemezdi ya. Hediyeyi geri çevirdiğiniz zaman yumuşak bir “alın, bu bizim size hediyemiz” cümlesi duyardınız.
Hediyeyi bir sonraki sokağın köşesinde çöp kutusuna atmak isteyenler o çiçeklerden bir sürüsünün daha çöp kutusunda olduğunu görürdü. Ama mevzu orada kapanmazdı. Siz vicdan azabından muzdaripken yanınıza müritlerden biri gelir ve bağış isterdi. Bu girişim çoğu kez başarılı olurdu. Bu tür bağış toplama o kadar bereketliydi ki, birçok havaalanı müritlerin girişini yasakladı. Bilimci Robert Cialdini bu karşılıklılık olgusunu detaylıca araştırdı ve insanların birine borçlu kalmaya güçlükle katlanabildiğini keşfetti.
Birkaç yıl önce eşim ve ben bir çift tarafından yemeğe davet edildik. Bu insanları epeydir tanıyorduk, hoş insanlardı ama enteresanlıktan çok uzaklardı. Aklımıza iyi bir bahane gelmedi, biz de daveti kabul ettik. Beklenen oldu:
Evlerinde geçirdiğimiz akşam sıkıcıydı. Buna rağmen, birkaç ay sonra onları aynı şekilde kendi evimize davet etme zorunluluğunu hissettik. Karşılıklılık baskısı bize iki sıkıcı akşama mal olmuştu. Ama diğer çift böyle hissetmemiş olsa gerek ki bir hafta sonra çabucak bir davet daha geldi. İnsanların aslında çoktan bu kısırdöngüden çıkmayı tercih etseler de, yıllarca sırf karşılıklılık nedeniyle belirli zaman aralıklarıyla tekrar tekrar buluştuklarını pekâlâ hayal edebiliyorum.
Birçok sivil toplum örgütü Krişna modeliyle – önce hediye verip sonra talep ederek– para toplar. Geçen hafta bir doğayı koruma örgütünden hediye bir zarf geldi. Zarfın içi cennet gibi manzara kartpostallarıyla doluydu.
İçinden çıkan mektupta kartpostalların bana hediye olduğu yazıyordu. Herhangi bir bağış yapıp yapmamamdan bağımsız olarak kartpostallar bende kalabilirdi. Kartpostalları çöpe atmak elbette belirli bir sıkıntı ve soğukkanlılık gerektirdi. Bu yumuşak şantaj, ki adına rüşvet de denebilir ekonomide çok yaygındır. Bir şirket, potansiyel müşterilerini şampiyonlar ligi maçına davet eder. Sipariş vakti bir ay sonradır. Borçlu kalmama arzusu o kadar güçlüdür ki, alıcı kabul eder.
Karşılıklılık çok eski bir düzendir. Aslında şunu ifade eder: “Ben sana yardım ederim, sen de bana yardım edersin.” Besin miktarı büyük dalgalanmalara maruz kalan bütün hayvan türlerinde karşılıklılık olgusuyla karşılaşırız.
Varsayalım ki, siz bir avcı ve toplayıcısınız ve günün birinde şansınız yaver gitti, bir geyik öldürdünüz. Bu, bir günde yiyebileceğinizden çok daha büyük bir miktar. Buzdolabı henüz icat edilmemiş. Dolayısıyla, geyiği topluluğunuzun diğer üyeleriyle bölüşürsünüz. Bu size günün birinde şansınız yaver gitmezse diğerlerinin avından faydalanma imkânı sağlar. Buzdolabınız diğerlerinin midesidir. Mükemmel bir hayatta kalma stratejisi. Karşılıklılık risk yönetimidir.
Karşılıklılık olmasa insan –ve sayısız hayvan türünün– nesli çoktan tükenirdi.
Karşılıklılığın bir de çirkin yüzü vardır:
Misilleme. İntikamın ardından intikamın intikamı gelir ve bir bakmışsınız ki kendinizi büyük bir savaşın içinde bulmuşsunuz. İsa’nın nasihat ettiği gibi bize saldırana diğer yanağımızı uzatmamız, yani kısırdöngüden çıkmak bize bu kadar zor gelir, çünkü karşılıklılık 100 milyon yıldan uzun bir süredir hayatta kalma düzenimizin bir parçasıdır.
Geçenlerde bir kadın barlarda neden artık kimsenin kendisine içki ısmarlamasına izin vermediğini açıkladı: “O kişiyle yatağa girmeye alttan alta kendimi mecbur hissetmek istemediğim için.” Bu çok bilgece. Bir dahaki sefere süpermarkette şarap, peynir, salam ya da zeytin denemeniz için teklifte bulunulduğunda reddetmenizin neden faydalı olduğunu artık biliyorsunuz.
(Bu yazı  çok  sevdiğim bir kitap olan  Rolf Dobelli 'nin  Yapmamanız gereken 52 düşünce hatası (Die Kunst des klaren denkens 52 Denkfehler die sie besser anderen überlassen)ndan alınmıştır)


9 yorum:

  1. "borçlu olma" duygusunu çokça hissediyorum. ağır bir duygu. yazı güzeldi,ufuk açıcıydı, paylaştığın için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  2. Bende de var o "aman hak geçmesin" huyu, yapılan kötülüğe karşılık vermem, kinci de değilim ama iyiliğin asla altında kalmak istemem. Demek ki iyilik daha ağır basıyor, kötülük daha uçucu. Tuhafmış :)

    YanıtlaSil
  3. Günlük hayatta buna sıklıkla rastlıyoruz bence. Karşılıklılık kelimesine. Bence bunu ilke haline getirmiş insanlardan uzak durmak gerek. Yani ''Ben sana iyilik ettim, sen de bana iyilik edeceksin.'' düşüncesini barındıran insanlara karşı bir adım geride durmakta fayda var. İyilik kalpten gelmeli, içten olmalı.. Ne bileyim böylesi daha samimi geliyor bana. ^-^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kesinlikle kalpten gelmeli.zora ki olmamali

      Sil
  4. çok güzel etkileyici bir yazıydı. paylaştığın için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  5. hımm saol yaa, ayrıca, krishna ve çiçek çocukları, atmışlı yıllarmış yaa, sempati duyarım onlaraa, olumsuz yanları olsa da, masumlarmışlar, iyilik konusu ise, bu konuda çok düşündüm ben deee, birine iyilik yapmak iyi bir şey değil çünkü içinde biraz büyüklük de içeriyor, birine iyilik yapmak çoğu zaman kötü sonuç doğuruyor, o nedenle birine iyilik yaparken ona eşitlik şansı tanımalı, yani en azından ona eşitlik hissini hissetmesini sağlamalı, örnek, birine yüz lira vercen, senden para istedi, o kişi bunu unutmaz ve sana öfke duyabilir, o nedenle verirken sen de bana zor durumumda verirsin ödeşiriz demeli, ve o borcu unutmalı, geriye almamalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hic bu yönden düşünmemiştim.ilginç🤔

      Sil